neun

759 76 45
                                    

Luke eve girerken omzundan düşmek üzere olan çantasını düzeltti ve kapıyı kapattıktan sonra odasına geçmeden önce çikolataları mutfağa bırakmak için oraya doğru ilerledi. Annesi masanın etrafındaki sandalyelerden birinde oturmuş, bugünün gazetesini karıştırıyordu. Luke'un geldiğini gördüğünde derin bir nefes alarak gazeteyi bıraktı ve "Tanrım, şükürler olsun" diye mırıldanırken ona doğru ilerledi. Luke önce şaşırsa da sarılmak için kollarını hafifçe açtı, Liz onun elindeki poşeti alıp yanından hızla geçti ve Jack'in odasının önüne gittiğinde Luke sadece gözlerini devirerek çantasını mutfaktaki sandalyelerden birine bıraktı, annesinin yanına gitti.

"Jack, bebeğim, sana çikolata getirdim." Liz kapıyı tıklattıktan sonra söyledi. "Kapıyı açarsan sana bunları verebilirim."

"İçinde sadece 3 tane var" dedi Luke. "Param yoktu."

Liz, ona döndü ve gözlerini kıstı. "Abinle iyi geçin, Luke."

"Ama para-"

"Paran olduğunu biliyorum. Ben senin annenim ve-"

"Evet, yalan söylediğimde anlarsın falan."

Luke gözlerini devirdikten sonra söyledi, Liz ise "Aynen öyle" diye mırıldanıp Jack'e odasından çıkartma operasyonuna kaldığı yerden devam etmeye başladı. Luke bunu umursamayarak odasına geçtiğinde cebine koyduğu telefonunu çıkarmıştı. Ekranı açtığında Michael'dan herhangi bir mesaj yoktu. Ama Calum onu bir kere aramıştı. Luke onu tekrar aramayı düşündü -hatta düşünmekle kalmadı ve gelen çağrılara girerek parmağını Calum'ın ismi üzerinde dolaştırdı- ama sonra vazgeçti. Ona kırgındı, aynı zamanda Michael ile yaptığı şeyden dolayı Calum ile konuşmaya utanıyordu. Bunu düşününce, gerçekten salak olduğuna karar vererek telefonu komodinin üzerine koydu ve çalışma masasının üzerindeki laptopu yatağına götürdü. Film izlerse kafasını dağıtabilirdi. Sonuçta sınavları bitmişti, sınıfı geçiyordu ve üç hafta sonra teknik olarak yaz tatiline girecekleri için mutlu sayılırdı. Eğer bu olaylar yaşanmasaydı daha mutlu olabilirdi.

Luke kendisine bir film buldu, yaklaşık iki buçuk saat boyunca bununla oyalandı ve film bittiğinde bunun için harcadığı zamana lanet ediyordu çünkü o kadar da güzel bir film sayılmazdı. Sıradan bir konusu vardı, oyunculuk yeterli kalsa da sıkıcıydı. Luke bunun yerine yeni bir diziye başlayabilirdi ya da kitap falan okuyabilirdi. Bunlar daha mantıklı geldi. Bu yüzden yeni bir sekme açıp kendisine dizi aramaya başlamışken, fazla zaman geçmedi, annesi hızla kapıyı açtı ve "Ben gidiyorum" dedikten sonra da odadan çıktı. Acelesi olduğunda böyle yapardı, Luke'un meraklanıp ayaklanacağını biliyordu.

Luke olayı anlamak amacıyla tam olarak bunu yaptı. Odasından çıktığında annesi montunu giyiyordu. "Ne oluyor?"

"Yeni hasta gelmiş, elemana ihtiyaçları varmış" diye açıkladı Liz kısaca. Ardından kapıdan çıkmadan önce söyledi. "Jack'i depresyondan çıkar. Bir ya da iki saate dönmüş olurum. Büyük ihtimalle iki."

Ya da üç, diye düşündü Luke. Daha önce de annesini gecenin bir yarısı çağırdıkları birçok sefer olmuştu ve hepsinde de annesi söylediği saatlerden daha geç gelmişti.

Sarışın oğlan oflayarak mutfağa gitti, masanın üzerindeki çikolataları almadan önce dolaptan bir bira şişesi çıkarttı. Daha iki şişe vardı; annesi bunları kendisi için saklıyordu ama Luke annesinin haberi olmadan içiyor, sonra da başka bir birayla onun yerini dolduruyordu.

Luke, şişeyi açıp bir yudum alırken masadaki poşeti kaptı; abisinin kapısı önüne ilerledi ve kapıyı tıklattı, iki kere. "Jack."

İçeriden ses gelmedi, Luke geldiğinden beri onun sesini duymamıştı. Abisinin kötü olduğunu sanmıyordu çünkü Hemmingslerin depresyonları böyle olurdu. Yani kendisininki böyleydi, Jack'inki böyleydi ve annesinin anlattığı kadarıyla Ben'inki de böyle olmuştu. Kısa süreli, yalnız kalmaya meyilli depresyonlar. Luke'a kalsa abisini rahatsız etmezdi bile.

"Aç şu kapıyı ve anlat, aptal" dedi Luke, birasından bir yudum daha aldıktan sonra.

"Siktir git."

Yüzünü buruşturdu. "Çikolatam var."

Ses gelmeyince Luke iç geçirdi ve çikolataları orada bırakıp birası ile birlikte mutfağa döndü, buzdolabından diğer iki içki şişesinden birini aldı ve kapının önüne geri gitti. "Bira getirdim."

Başta ses gelmedi, sonra kapının kilidi açıldı ve abisi yorgun gözlerle karşısında belirdiğinde Luke onu kısaca süzdü. Her zamanki gibi topuz halinde olan saçları tutam tutam çıkmış, dağılmıştı. Seyrek kaşları altındaki gözleri kanlanmıştı, halsiz görünüyordu. Luke'u rahatsız eden tek şey abisinin sakallarıydı, en kısa zamanda kesilmek zorundaydı.
Geniş omuzları üzerindeki haki rengi, kısa kollu tişört ise ona yakışıyordu.

Jack tek kelime etmeden Luke'un elindeki diğerinden daha dolu olan bira şişesini aldı ve yatağına doğru ilerledi. Kapıyı, Luke'un girmesi için açık bırakmıştı ama aslında girip girmemesi pek de umrundaymış gibi durmuyordu.

Luke yine de odaya girdi, kapıyı arkasından kapattı ve yatağında oturmuş, sırtını yatak başlığına yaslayan Jack'in aksine yere oturdu. Soğuktu.

"Anlatacak mısın?" diye sordu Luke, şişesinin dibini bulduğunda. Kalan son içki şişesini de almak istiyordu ama bunun için fazla üşengeçti.

Jack komodine doğru uzandı, telefonunu aldı ve yatağın diğer ucuna attı. Luke oraya daha yakındı. "Mesajları oku."

Küçük kardeş telefonu alıp WhatsApp'a girdi. En üstteki konuşmayı açarken kaşları şimdiden çatılmıştı.

Kısaca konuşmaları okudu, kıskançlık meselesinin uzadığını ve ciddi bir tartışma haline geldiğini gördü ve sonunda Ann'in yazdığı 'Siktir git' yazısında gözleri takıldı. Acı vericiydi.

"Umursama" dedi Luke, telefonu yatağa geri bırakırken. Jack'in ölümcül bakışlarıyla karşılaştığında sorun etmedi. Abisi, her zamanki şeyleri söyleyecekti.

"O kızla evlenmeyi düşünüyordum" dedi Jack öfkeyle. "Nasıl hissettiğimi bilemezsin."

Luke kafasını sallayarak onu onayladığında Jack gözlerini devirdi ve ayağa kalkıp Luke'u da kolundan tutarak ayağa kaldırdı. Luke ne olduğunu anlayamadan odadan dışarı çıkarılmıştı, ayrıca Jack de kapıyı onun yüzüne kapatmıştı. "Umursamamam gereken kişi sensin, velet!"

Luke kaşlarını çattı, ardından uğraşmak istemedi ve kafasını iki yana sallayarak kendi odasına geçti. Yatağına uzanırken Jack'in gece boyunca uyumayacağını biliyordu. En azından annesini karşılayacak biri olacaktı -tabi büyük kardeşi depresyonunu ağırlaştırmak istemiyorsa- . Eğer bu işi büyütmekte kararlıysa en azından üç gün boyunca konuşmamalarını diledi. Küs kalma süreleri en fazla 51 saatti.




ya ben bu bölümü eğlenceli bir şey yapacaktım olmadı aq

neyse

sınavlar boy boy ama bölüm atıyorum evet

rainy day || muke/cake (+)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin