vierunddreißig

509 62 47
                                    

Michael Clifford için bir partide olmak cehennem gibiydi, diğer yaşıtlarının aksine. İçki ve ter kokan insanlarla dolu bir kalabalık ona boğucu geliyor, sarhoş bedenler arasındayken aldığı nefesin ciğerlerine ulaştığını hissedemiyordu.

Şimdi de aynı durumdaydı ve bayılmak üzereydi.

Kendisini kanepeden kaldırırdığında en kısa yoldan bu dans eden insanların arasından ayrılabilmek için etrafına bakındı. Gözleri anında alt sınıflardan James isimli çocuğu bulurken, bedeni anında o tarafa yönelmişti ve onun yanına gittiğinde az önce önündeki topluluğu umursamadan ilerlediğine kendi bile şaşırmıştı.

James onu birkaç adım önceden gördü, keyifle el salladı. Elindeki içki bardağına baktığında Michael onun sarhoş olmamasını umuyordu, sarhoşlarla uğraşmak zordu. Onun yanına ulaştığında James mutlulukla selam verdi. Michael kafasını sallayarak onayladı. "Yanında bir şeyler var mı?"

"Sadece hap" dedi James, cebinden bir tablet çıkarırken. Yedi tane bölümü doluydu. Michael tekrar kafasını salladı ve elini cebine daldırdı, en azından bir hap alacak parası olmasını diliyordu. Avucuna aldığı birkaç dolara baktı, ardından James'e döndü. Parasını onun avucuna bıraktığında James elindeki dolarları saymış, cebine atmış ve cebindeki tabletinden iki hap çıkarıp Michael'a uzatmıştı. Michael onun içkisini elinden aldı ve önce hapları ağzına atıp, boğazından geçebilmesi için içkiyi de haplardan hemen sonra içti. Boş bardağı James'in eline tutuştururken samimi bir teşekkür sunmuş, eve dönmek için bahçenin çıkışına doğru ilerlemeye başlamıştı fakat birkaç adımdan sonra telefonunun çalmasıyla  durdu, telefonu cebinden çıkardı ve Ashton'ın aramasını cevapladı. "Hey."

"Lütfen bana gitmediğini söyle."

Michael biraz ilerisindeki demir kapıya baktı. "Henüz bahçeden çıkmadım."

"Pekala, bu güzel, Luke'u almalısın. Onu eve bırakabileceğimi söyledim ama seni özlediğini söyleyip duruyor."

"N-Ne?"

"Gel ve onu al, Michael. Banyodayız, üzerime kusmasını istemiyorum."

"Tamam" diye mırıldandı Michael bedenini tekrar insanlarla dolu alana çevirirken. Telefonu kapattı, cebine koyarken eve girmek üzereydi. Adımları hemen ilk kattaki banyoyu buldu ve kapıyı açtığı an klozete kusan bir Luke ile düşmemesi ya da bayılmaması için onun yanında dikilen bir Ashton ilr karşılaştı.

"Tanrı'ya şükür" diye mırıldandı Ashton, Michael'ı gördüğünde. Hızla kapıya yöneldi, Michael'a teşekkür etti ve banyodan çıktıktan sonra kapıyı arkasından kapatarak ikisini yalnız bıraktı. Luke yerde dizleri üzerine oturmuş, titreyen ellerini klozetin iki yanına koymuştu ve öğürmesini bitirmesine rağmen istifini bozmadığında Michael onun orada bayılacağından korkarak konuşma kararı aldı. "Luke?"

Luke kafasını kaldırdı ve Michael onunla göz göze geldiği an bedeninin titrediğini hissetti. Luke'un dudaklarındaki uyuşuk gülümsemeye bile aşık olabilirdi.

Sarışın olanı tuttu, yavaşça ayağa kaldırdı ve düşmemesi için belinden destek sağlarken onu aynanın karşısına geçirdi. Musluğu açtığında Luke boş boş akan suya bakıyordu. Michael bunun sarhoşluktan olduğunu düşündü, tek elini suya daldırdı ve Luke'un yüzünü yıkayabilmek için avucunda biraz su topladı. Luke su yüzüne çarparken suratını buruşturmuş fakat geri çekilmemişti. Michael'ın yüzünü yıkamasına ve ellerini de sabunlamasına izin verdi. İşi bittiğinde içki dökülen tişörtü de biraz ıslanmış, Luke'u serinletmişti. Yere otururken Luke bu gece belki de onuncu kez Michael'ın ismini mırıldandı.

"İyi misin?" diye sordu yeşil saçlı oğlan, yanındaki donuk bakışlarını sürdüren Luke'a ithafen. Luke ona baktı ve tekrar gözleri buluştuğunda yüzünü sevimli bir gülümseme sarmış, gözleri kapanmıştı. Michael onun fotoğrafını çekmek ve izlediği animelerdeki takıntılı kızlar gibi bu fotoğrafı telefonunun arka planına koymak istedi. "Uykum var."

"Seni eve götürmemi ister misin?" diye sordu Michael, düşüncelerini başka bir zamana bırakmıştı. Luke kafasını sallayarak onayladığında onun ayağa kalkmasına yardım etti, birlikte banyodan çıktılar. Michael hâlâ dans edenlerin arasından kendilerine yol açarken Luke'u belinden tutmaya devam ediyordu ve dışarıdaki demir kapıdan çıkıp resmi olarak evden ayrılana kadar bunu sürdürdü, sonrasında durdu. "Evin buraya uzak değil mi?"

Luke kafasını salladı. "Ashton ile gelmiştim."

Michael olumlu bir sonuçla karşılaşmayacağını bilmesine rağmen ceplerine baktı. "Tek kuruşum yok."

"Benim de" dedi Luke kıkırdayarak. Michael, Ashton ile telefonda konuştuğunda arkadaşının sesi fazla aceleci çıkıyordu ve bundan dolayı Luke'un içkiden ayakta duramadığını düşünmüştü. Kustuktan sonra zihni az da olsa açılmış olmalıydı.

Michael bir süre orada durdu ve bir çözüm yolu aradı. Luke'u eve götürmeliydi fakat yürüyerek ancak bir saate onun evinde olurlardı -ki Luke'un yürüyecek hali dahi olmamasını hesaba katarsa iki saatten önce oraya ulaşamayacaklarına emindi- . Otele, taksiye ya da herhangi bir araca verecek paraları yoktu ve Michael otostop çekmeyi düşünse de bunun yeteri kadar güvenli olup olmadığından emin değildi. Luke uyumamak için direnirken tehlikeye girmek istemiyordu.

"Belki de partiye dönmeliyiz" diye mırıldandı arkasında kalan eve omzunun üzerinden bakarken. Luke hızla kafasını iki yana salladı, ardından karnını tuttu. Yüzünü buruştururken Michael ona endişeyle bakıyordu. "Sorun ne?"

"Sanırım kusacağım." Sarışın oğlan kısa bir süre o şekilde kaldı, midesindeki yangın az da olsa söndüğünde derin bir nefes aldı ve Michael'a döndü. "Dışarıda da uyuyabiliriz."

"Emin misin? Çünkü ailen-"

"Eminim."

Michael bundan pek emin değildi ama yine de Luke'u reddetmedi. En yakındaki piknik alanına doğru ilerlemeye başlamışlar, Luke'un ağır adımları ve yol boyunca üç kere kusmasından dolayı yarım saatte çimlere ulaşmışlardı. Michael ikisini de gölgesi altına alabilecek, büyük bir ağaç buldu ve sırtlarını ağacın iri gövdesine yaslayıp kısa sürede uyuyakaldılar.

Doğruyu söylemek gerekirse Michael için bu uyku pahabiçilemezdi, öyle ki o gece tek bir kabus bile gördüğünü hatırlamıyordu.


rainy day || muke/cake (+)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin