achtundzwanzig

620 67 30
                                    

Sanırım Michael sarhoş oldu.

Luke, yanındaki oğlana baktı ve gülerek elindeki sutyeni kafasına geçirmesini izledi; önüne döndü. Evet, kesinlikle sarhoş.

Bill ona doğru uzanıp Jessie'nin sutyenini aldı ve kıza uzattı. O da sarhoştu, bu yüzden sutyeni tekrar Michael'a atınca Bill sadece gözlerini devirdi. Ashton şişeye uzanıp masanın üzerinde dönmesini sağlarken Riley ve Rose onu izliyordu. Jessie ise Bill'in omzuna kafasını koymuş ve anında uyuklamaya başlamıştı. Luke, Michael'ın gözleri önünde tuttuğu sutyeni ondan aldı ve masanın altına attı. Michael bir şey demeden kanepenin yanındaki içki bardağına uzandı.

"Doğruluk mu cesaret mi, Luke?"

Luke, çatılan kaşları eski haline gelerek Ashton'a dönerken bu oyunun hala devam ettiğini unutmuştu. Boğazını temizledi, bir anlığına vermesi gereken cevabı düşündü ve şundan emindi ki cesaret dememesi gerekiyordu.

Ama bu şekilde devam ederse bu partiden, yüzünü işgal eden sıkıntılı ifadeyle ayrılacaktı. Eğlenmek istiyordu.

"Cesaret" dedi tedbirli bir ses tonuyla. Bakışları Ashton'ınkilere kenetlenmiş, ona eğlenceli bir şeyler söylemesi için baskı uygulamaya çalışıyordu.

Eh, Ashton'ın bundan fazla etkilendiği söylenemezdi.

"Michael'ı öp" dedi Ashton arkasına yaslanırken. Rose "Aman tanrım" derken kıkırdıyordu, masadaki bardağını eline aldı ve bacaklarını da kendisine doğru çekti.

Luke bir "Siktir" savurdu çünkü Ashton, Calum ile aralarındaki ilişkiden haberdardı. Buna rağmen böyle bir şey yapmasını istiyorsa ya sarhoştu ya da ciddi bir sorun vardı.

"Bu çok adice!" diye itiraz etti Luke ama Ashton sadece omuz silkti. "Senin seçimin."

"Bunu yapmayacağım." Luke arkasına yaslandı. Doğruyu söylemek gerekirse oyunbozanlık yapmayı sevmezdi ama bu durumda yapması gerekiyordu. Sorun Michael'ı öpmek değildi, bunu Ashton'ın söylemesiydi. Michael ile aralarında geçenlerden haberi olabilirdi ya da aralarında bir şey olduğundan şüpheleniyordu -eğer öyleyse haklıydı- .

"Yap şunu" dedi Riley gülümseyerek. Yukarı doğru gerilen dudakları bir alay saklıyordu. "O kadar zor değil."

"Aranızda bana ibne demenizi istemiyorum" diye homurdandı Luke. Bu sırada Michael kontrolsüz bir şekilde güldü. "Öyle değil misin?"

Diğerleri de buna gülerken Ashton ayağa kalktı. "Eğer Michael'ı öpmezsen ceza alırsın."

Luke kaşlarını çatarken Bill onu onayladı. "Dostum, inan bana," Çocuk, sarhoş olan Michael'a göz attı ve Luke'a geri döndü. "Bu daha kötü olur."

"Bu aptalca ve hayır, yapmayacağım." Luke kaşlarını çattı. "Ceza umurumda değil."

Ashton, Bill'e baktı ve göz teması ile aralarında bir şeyler konuştular. Ardından ikisi birlikte Luke'a baktılar. Luke, şu cezayı tekrar düşünmesi gerektiğini düşündü.

Ashton onu yakaladığında, artık çok geçti.

İri oğlan, geniş kollarıyla Luke'u yakaladı ve Luke neden sporu bıraktığını kendi kendine sorguladı. Ashton lisenin başından beri spor yapıyordu, takımın en iyi oyuncularındandı ve okul çıkışı gittiği bir salon vardı. Gerçekten iyi çalışıyordu, ayrıca Luke biraz fazla içmişti.

"Dur" dedi Luke, Ashton onu sürüklerken. Partidekilerin yarısı gitmişti ve bu yüzden evde rahatça hareket edilebilecek bir alan vardı. Sevişmek isteyenlerin kendini üst kata yolladığı düşünülürse, alt katta çok az kişi vardı. Luke, Ashton tarafından çekilirken bunu yeni fark ediyordu. "Tanrı aşkına, bu saçmalık!"

Luke, Bill'in Michael'ı ilerlettiğini gördü ve bir küfür mırıldandı. Bir kapının önüne geldiklerinde Ashton, Luke'u içeri itti ve Luke'a kaçma fırsatı tanımayarak zaten dengesini bulamayan Michael'ı ona doğru ittiler. Michael yürüyemeyerek yere düştüğünde Luke onun yanından geçemedi çünkü içeri tıkıldıkları oda gerçekten dardı. Kapı Ashton tarafından kapatılırken Bill mırıldandı. "Cennete hoşgeldiniz, beyler."

Cennette 7 dakika.

Siktir, diye düşündü Luke, Michael yerden kalkarken. Yeşil saçlı oğlan yere dökülen içkisi için bir anlığına yüzünü buruştursa da sonrasında Luke'a baktı, gülümsedi. "Nasıl gidiyor?"

Oda küçüktü, yerde ve etraflarında eşyalar olduğundan hareket etmek de zordu. Büyük ihtimalle burası başta kıyafet odasıydı ama sonrasında gereksiz malzemeleri koymaları için kullanılan bir oda haline gelmişti. Gerçekten küçüktü. Luke ile Michael arasında sadece birkaç santim vardı. Pek iyi sayılmaz.

Michael, Luke'a bakmayı sürdürürken Luke onun dışındaki her yere bakmayı denedi. En azından ışığı açmışlardı, fakat tek gördüğü yerlere saçılmış kutular ve odaya sığdırılan dolabın tozlanmış yüzeyiydi. Kapağı çizilmiş, kulplarından biri de kopmuştu.

Luke, Michael'ın gözleri kendisindeyken ve bulundukları ortam bu kadar sıkışıkken gerildi. Elleri terlemişti, Michael'ın her nefesinde daha çok terliyormuş gibiydi.

"Luke" diye mırıldandı Michael ve sesi gerçekten baştan çıkarıcıydı. Hatta Luke bu yüzden gözlerini bir anlığına kapadı, terli ellerini pantolonuna sildi ve Michael'a baktı. Elleri tekrar terlemeye başladı.

Baygın bakışları Luke'un dudaklarındaydı, kafası hafifçe yana eğikti ve bu yüzden saçlarından bir tutam alnına dökülmüştü. Yumuşak görünüyorlardı. Luke'un gözleri onun dudaklarına kaydı. Az önce içtiği içkiden dolayı hala üzerlerinde bir ıslaklık vardı ve bu ıslaklık, onların pembe rengini beyaz, soluk ışık altında belirginleştiriyordu. Tıraş etmediği sakalları Luke'ta parmaklarını gezdirme isteği uyandırıyordu. Bunu önceden yapmıştı, güzel bir histi.

"Seni öpmek istiyorum" dedi Michael, kafasını ona doğru yaklaştırırken. Luke bundan emin değildi çünkü kapının her an açılabileceğini düşünüyordu. Ama her ne kadar emin olmasa da Michael dudaklarını bastırdığında anında karşılığını verdi, yapmamak aptallık olurdu.

Dudakları birbiri üzerinde gezinirken Luke dilini onun ağzına doğru ilerletti, bu sırada dudaklarındaki alkollü karışımın tadını aldı.

Michael'ın elleri Luke'un beline gitti ve onu kendisine bastırdığında ikisi de birbirine bağlı olan dudaklarından dolayı boğuk bir şekilde inlediler. Luke zamanın ne zaman dolacağını düşünmeye çalışırken Michael buna kesinlikle engel oluyordu. Varlığı bile Luke'un hormonlarına karşı ördüğü duvarı sarsıyordu.

Öpüştüklerinde, bu duvar tamamen kalkardı ve sonrasında Luke'un elinde olan bir şey yoktu. Olur ve biterdi.

Nefes için ayrılan dudakları birbirinden fazla uzaklaşmadı. Michael'ın sağ eli Luke'un tişörtü altına girmiş, belini tutuyordu. Luke nabzını bu şekilde düzenleyemezdi.

Michael kafasını yukarı kaldırdı ve Luke beyaz ışık altında gözyaşlarıyla parlayan gözlerini fark etti. Kaşları hafifçe çatılırken tek eli Michael'ın ensesine gitti. Yumuşak, yeşil tutamlar parmakları arasında kayarken Michael onunla yüz yüze geldi.

"İyi misin?" diye sordu Luke. Sesindeki endişeyi gizlemedi. Gizlemeye çalışsa bile Michael bunu fark etmezdi.

Michael kafasını iki yana sallayarak onu reddetti, kolunu Luke'un belinden çekti. Yüzüne bir gülümseme yerleştirmeye çalışmıştı ama başarılı sayılmazdı. En azından zoraki bir gülümsemeyi yüzüne yerleştirebilecek kadar düşünebiliyordu.

Luke "Sorun ne?" diye mırıldandığında Michael karnını tuttu. Bu sırada kilitlenen kapıdan bir anahtar çevirme sesi geldiğinde Luke anında elini ondan çekti ve olabildiğince uzaklaştı. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak zorundaydılar.

Kapı açıldığında Michael hızla Ashton'ı itti ve yere çökerken midesinde ne varsa parkeye bıraktı. Ashton, Bill ve Luke ona bakarken ister istemez yüzlerini buruşturdular ve Luke en azından artık Michael'ın daha iyi hissedeceğinden -ve kimsenin sutyeniyle oynamayacağından- dolayı mutluydu.

rainy day || muke/cake (+)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin