"Hayat soluk aldığımız anlarla değil, nefesimizi kesen anlarla ölçülür."
İLKE
Sessizce kalktım yataktan. Bir haftadır hastanede kalıyordum ve artık dayanma sınırımı aştım. Ağrılarım dinmiş, yavaş yavaş eski halime dönmüştüm. Bu süreçte Eylül bir saniye olsun yanımdan ayrılmadı. Bir anne edasıyla benimle ilgilendi.Hatta bir ara banyo olmama bile yardım etti. Ben bu zamana kadar babamdan başka kimseden şefkat görmemiştim. Haliyle bu ilgi biraz tuhaf geldi bana.
Eylül okumam için kitap getirdi, fırsat buldukça yanıma uğradı. Nöbeti olmadığı geceler benimle kaldı. Bu kızda bana tanıdık gelen bir şeyler vardı. Ne kadar düşünsem de bulamadığım şeyler. Beni tanıyan biri gibi davranıyordu.Benim sevdiğim romanlar, sevdiğim şarkılar, filmler hepsiyle alakalı bir fikri vardı.
Aramızda bir bağ vardı ve oluşan bağ gün be gün artıp güçleniyordu. İçimde eski bir dostuma kavuşmanın sevinci vardı.
Yavaş adımlarla ilerledim banyoya. Sessizce içeri girdim. Eylül dün yanımda kalmıştı. Geç saatlere kadar oturup, sohbet etmiştik. Kızı uyandırmak istemiyordum. Zaten günlerdir benim yüzümden uykusuz kalıyordu.
Bir haftadır başımdan ayrılmamıştı. Nöbetinin ertesi günlerinde dinlenmek yerine benim yanımdan ayrılmamıştı. Sanki kaybolmam dan korkar gibi bir hali vardı.
Banyoda işimi halledip Eylül'ün benim için getirdiği kot pantolon ve mavi kazağı geçirdim üzerime.
Siyaha çalan saçlarımı taradım yavaş yavaş. Küçüklüğümün büyük bir kısmını hatırlamasam da babamın saçlarımı taradığını hatırlıyordum. Beni incitmekten korkarak. Babamın özlemine nasıl dayanacağım? Hani derler ya acı geçmese de hafifler bir süre sonra. Hafifler miydi gerçekten?
Bu gün Eylül'ün izin günüydü. Yavaşça uyandırdım Eylül'ü. Gürültülü bir esneme eşliğinde kalktı yataktan. "Kızım niye uyandırmadın. Saat 8 olmuş." Küçük bir kız çocuğu gibiydi.
"Bende yeni kalktım Eylül. Hem hadi üstünü değiştir de gel sen. Taburcu oluyorum unuttun mu?"
Eylül'ün yüzü düştü birden. "Gitmesen olmaz mı? Ben sana çok alıştım. " Yavru köpek bakışlarını takınmış kocaman gözlerle bana bakıyordu. Gerçekten çok tatlı kızdı. Cevap alamayınca yanıma gelip ellerimi tuttu. "Hem nereye gideceksin. Eve gidemem diye kendin dedin."
Doğru söylüyordu ama ne yapabilirdim ki. Kendimi eve gitmeye hazır hisetmiyordum. Ama yinede bir şekilde ayakta kalmam gerekiyordu. Kendimden ziyade Babam için.
Ben böyle düşüncelerle boğuşurken Eylül birden çığlık attı. Kendi kendine zıplıyor, küçücük hastane odasında dans ediyordu. Birden yanıma gelip beni de çekti bu anlamsızlığın içine.
Bağırmaya başladı. "Buldum kızım buldummm." Sürekli bunları söyleyip etrafımda dans ediyordu. Sonunda yorulmuş olacak ki kendini koltuğa bıraktı.
Bende yanına oturdum hemen. "Mutluluğunun kaynağını öğrenebilir miyim? Seni bu kadar heyecanlandıran şey ne merak ettim doğrusu."
"Kızım buldum diyorum. Gel bir süre bende kal en azından toparlanana kadar."
O kadar hızlı konuşmuştu ki nefesi kesilmişti. "Nolur hayır deme." Bana iyice yanaşıp gözlerini kocaman açmayı da ihmal etmedi tabi. "Hadi be kızım. Hı-hı. Ne dersin?"
Birden durdu ve şaşkınlıktan kireç gibi olmuş yüzüme baktı. Bakar bakmaz da bir kahkaha patlattı. "Kızım cinayet işledim demiyorum bu ne hal. Alt tarafı beraber kalacağız."
Söyledikleri üzerine bende gülümsedim. " Eylül sen deli filan mısın? Hem ben böyle büyük bir şeyi kabul edemem. Yeterince yük oldum zaten sana."
Kolunu omzuma atıp iyice yanıma yaklaştı. "Şiit duymamış olayım. Hem eve yerleşince yemekleri sen yaparsın ödeşiriz."
Küçük kız çocukları gibi kıkırdadı. "Yemek yapmayı bilmiyorum. Tam bir baş belasıyım. Yurt müdürü hep öyle söylerdi." Yüzünden bir hüzün dalgası geçti.
Eylül yetiştirme yurdunda büyümüş. Annesi, babası soba zehirlenmesinden vefat etmiş. Onları böyle ansızın kaybetmek çok acı vermiş ona. O zamanlar daha 4 yaşındaymış. Kimsecikler sahip çıkmayınca da yetiştirme yurduna verilmiş.Çok zor zamanlar geçirmiş. Ama şimdi ona bakınca gerçekten imrenilesi bir kızdı onca zorluğa rağmen hala ayaktaydı.
Ailesinin eksikliğini hissedip hissetmediğini sorduğumda ben annemin yüzünü hatırlayamıyorum demişti. Hayatta gerçekten tarifsiz acılar vardı. Geride kalanlar bir şekilde yaşamayı öğreniyordu. Acısı geçmese de insan bu acıyla yaşamayı öğreniyordu..
Yeşil gözlerine bakıp gülümsedim."Ben sana öğretirim sen merak..."
Ben daha cümleyi tamamlamadan Eylül sevinç çığlıklarıyla boynuma sarılmıştı bile."Deli kız boğacaksın beni." Hemen toparlandı. Yanaklarıma ıslak öpücükler kondurarak uzaklaştı benden. Tüm dişlerini ortaya koyarak sırıtıyordu. Birden telaşlandı.
"Ben hemen üzerimi değiştirip geliyorum. Sen eşyalarını topla." Hızla çıktı odadan. Şaşkın bir ben bıraktı arkasında.
Tereddütlerim vardı hala ama doğru olan buydu. Daha doğrusu başka seçeneğim yoktu. Karşıma Eylül çıkmasaydı nasıl baş ederdim bilmiyorum. Derler ya hani en güzel ödüller en zor zamanların ardından bizlerin olur. Eylül de benim benim ödülüm olmuştu.
Şu kısacık zamanda hayatımın her yerine dokunmuştu. Ama hala beni buraya getiren kişiyi tanımadığını idea ediyordu. Konuyu ne zaman açsam gözlerini kaçırıp kaçamak cevaplar veriyordu.
O kokunun sahibini öyle merak ediyordum ki. Sanki tüm sorularımın cevabı onda saklıydı. Benim tek yapmam gerekense ona ulaşmaktı.
Nasıl yapacağımı bilmesem de hissediyordum tüm kalbimle onu bulacaktım.
Her ne olursa olsun.....
Onu bulacaktım.Oy vermeyi unutmayınn!!!!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umut Yıldızı
Novela JuvenilBeklenmedik bir anda parlar UMUT YILDIZI! Gereken tek şey biraz dikkatli bakmak gökyüzüne...