Yeni bir bölümle karşınızdayım. Güzel yorumlarınız için hepinize teşekkür ederim. Bölümleri daha hızlı yazmaya çalışacağım.. Seviliyosunuz!!!
Neler daha ağırdır sırtımızda, acılarımız yada anılarımız mı?
Eylül ben hazırlanana kadar çıkış işlemlerini hallettiği için olabilecek en hızlı bir şekilde çıktık hastaneden. İlaç kokusu içime işlemişti. Daha fazla o kokuya maruz kalmak istemiyordum.Dışarı çıkar çıkmaz hafif bir rüzgarla beraber yeni açmış çiçek kokuları doldu burnuma.
Huzurun şekil bulmuş hali gibiydi. Sessiz ve derin bir soluk aldım. Güneş tam yüzüme vuruyordu. Onca acıya rağmen hayat tüm albenisiyle devam ediyordu. Bu gerçekten çok tuhaftı.
Birden etrafta ambulansın siren sesleri yankılandı. Yalnız olmadığımı anımsadığımda Eylül'ün beni izlediğini fark ettim. Öyle dikkatli bakıyordu ki bir an afalladım.
"Eylül ben önce babamın yanına gitmeliyim. Sen eve geç istersen. Bana adresi mesaj atarsın."
Bana deney hayvanıymışım gibi baktıktan sonra sabır diler gibi iki elini de yukarı kaldırıp "Hey Allah'ım ya! Kızım sence ben seni yalnız bırakır mıyım? Bu sefer de organ mafyası kaçırır seni."
"Ama... " Ben daha cümle kuramadan beni kolumdan tutup bir taksiye sürükledi. Taksiye adresi söyledi. Böylece sesiz bir yolculuk başladı. Yaklaşık 15 dakikada gelmiştik parayı ödeyip indik.
Eylül girişteki bir banka oturdu. "Ben buradayım şekerim. Bir şey olursa seslen yeterli."
Başımla onaylayıp mezarlığın kapısına baktım. Derin bir nefes alıp yeşil çimenlerin arasında ki babamın mezarını buldum.
Hüzün kapladı yüreğimi. Gözyaşlarım benden bağımız akıyordu. "Bak baba ben geldim. Kızın geldi." Cümleler boğazımda düğümlenmişti sanki. Ona anlatacak onca şey olmasına rağmen sadece ağlıyordum.
İç çekişlerimin arasından zorlukla konuşabildim. "Seni çok özledim baba." Tahta parçasına ismini yazmışlardı.
Faruk Karaca.
Siyah kalemle yazılmış yazıya dokundum. Bu öylesine acı veriyordu ki yüreğim parça parçaydı sanki. Ne kadar zaman geçtiğini anlayamıyordum. Aslında zaman kavramı anlamını yitirmişti. Güneş iyice yükselmişti. Ondan ayrılması çok zordu. Koluma bağladığım yemeniyi babamın başucuna bağladım. Bir damla yaş süzüldü yüzümden.
Yavaşça kalktım ayağa yavaş adımlarla ilerledim çıkışa. Birileri kavga ediyordu.
Çok öfkeli bir erkek sesi yankılandı etrafta. "Bana nasıl haber vermeyi unutursun? Geberdim meraktan. Sen beni katil mi etmek istiyorsun?"
Bu ses tanıdıktı bana. Adımlarımı sıklaştırıp kapıya ulaştığım gibi başıma giren ağrı aynı zamanlıydı. Mezarlığın kapısından dışarı adım atsam da görüşüm bulanıklaştı birden.
Karşıda hala tartışıyorlardı ama ne yüzleri belliydi ne de kelimeleri. Derken bir çığlık işittim. "İlkeeee" Bu Eylülden başkası olamazdı. Zira ondan başkası böyle bir ses üretemezdi.
Adım atmak istesem de beceremedim. Ayakta durmakta zorlanıyordum. Bana doğru koşan iki gölge vardı sadece.
Belimde büyük bir el hissettim önce sonra yine o koku sardı etrafımı. Ben bu adamın yüzünü görebilecek miydim ölmeden önce?
Bilincim yerindeydi ama sanki vücudumun kontrolünü yitirmiştim. Bu güzel kokulu bey birden kucağına aldı beni. Eylüle bir şeyler söylüyordu ama anlayamıyordum. Koşarak ilerliyordu.
Arabaya varınca arkaya geçti ve iyice kendine çekti beni. Başım tam göğsüne yaslıydı. Buradan kokusu daha da mükemmeldi. Ellerini ıslatıp yüzüme sürmeye başladı.
Bu iyi gelmişti. Bende onun yüzünü görmek istiyordum ama hala görüşüm net değildi. Kolumu zorla oynatarak elimi yanağına koydum. Hafifçe gezdirdim elimi yüzünde. Düzgün bir burnu dolgun dudakları vardı. Tıraş olmamıştı sakalları parmaklarıma batıyordu.
Bu adam huzur kokuyordu. Bilincimin kaybolduğunu hissediyordum elim hala yanağındayken çekildim uykunun kollarına.
*********
Bu kız benim sabrımı sınıyordu. Ben ondan uzak durmaya çalıştıkça başını belaya sokuyor hasta oluyordu.
Şimdi kucağımda uyuyordu. Eli hala yüzümdeydi. Bana neler yaptığından bi haber mışıl mışıl uyuyordu kucağımda.
Kahverengi düz saçlarını okşadım. İpek gibiydi saçları. Ona böyle yıllarca baksam dinmezdi hasretim. Melek gibiydi ufak burnu o insani içine çeken mavi gözleriyle küçük bir melekti o. Benim meleğim.
Kafamı kaldırdığımda dikiz aynasından bana bakan Eylül le göz göze geldim. Bana bakıp gülümsedi. "Merak etme güneşte çok kaldı o yüzden bunların olması normal."
Başımla onayladım onu. Arabayı çalıştırdı. "Benim eve sür." Bu sefer o başıyla onayladı beni.
Bu narin beden kollarımın arasındaydı. Bunu o kadar uzun süredir bekliyordum ki hala gerçekliğine inanmakta güçlülük çekiyordum. Yüzüne düşen saçları geri itip alnına bir buse kondurdum.
Kokusuna doyamıyordum. İlkem güzelim kollarımdaydı. Sanki bir rüyadaydım. Bitmesini asla istemediğim bir rüyaydı...
Okuduğunuz için teşekkürler...
Oy vermeyi yorum yapmayi unutmayin!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umut Yıldızı
Teen FictionBeklenmedik bir anda parlar UMUT YILDIZI! Gereken tek şey biraz dikkatli bakmak gökyüzüne...