"Hani ıssız bir yoldan geçerken
Hani bir koku duyar da insan
Hani bir şarkı söyler içinden,
İşte öyle birşey."
Çiğdem Talu, 1976Bunca zaman içimde büyüyen boşluk kapanmıştı artık. Hep eksikliğini hissetiğim o boşluk kapanmıştı. Elleri ellerimi sıkıca tutmuş bana dünyada ki en özel insanmışım gibi hissetiren adamla baş başaydım.
Benimle beraber yürüyüp yatağa oturdu. Yanında yerimi aldığımda başını omzuma bırakıp ellerimi elleri arasına aldı. Elleri buz gibiydi ama sıcacık hissetiriyordu. Gözlerime baktı derin derin.
"Sana anlatılacak onca şey varken ben seninle sadece susmak istiyorum."
Derin bi nefes aldı sonra "Sadece kokunla başbaşa kalmak." Başını tekrar omzuma koydu.
Ne söyleyeceğimi kestiremiyordum. Onu hala hatırlamamam normalmiydi? Bu adam bana yabancı değildi ama tanıdık da değildi.
Kafamda milyon soru sadece baktım güzel yüzüne.Orda onunla susup oturmak bile güzeldi. Bana hissettirdikleri güzeldi. O çok güzeldi.
Onunla zaman kavramı anlamını yitirmişti. Kalbimin ritmini bozuyordu.
Bu güzel anı bozan telefonu'nun çalması oldu. Bütün büyü bozuldu ve elleri ellerimden kayıp gitti. Bu öyle bir boşluk oluşturdu ki bende yüzüne baka kaldım.
Ekranda gördüğü isimle yüzünün asılmasına sahit oldum. Biraz önce sıcacık bakan o gözler gitmiş kap katı bir adam gelmişti yerine. İlk karşılaştığımız an ki gibi.
Hızla kalktı yanımdan. Elini tekrar tutuğumda bana bakmadan hızla elini çekti. Arkasına bakmadan çıkıp gitti. Bunun olması çok saçmaydı. Tam herşey yolunda dediğimde herşeyin tepetaklak olması çok saçmaydı.
Hızla kalktım yataktan. Cama yaklaşıp bahçeye baktığımda sinirli bir şekilde telefonla konuştuğunu gördüm.
Ne gibi bir sebep onun bu şekilde yanımdan gitmesini açıklayabilirdiki.
Perdeyi hırsla kapatıp inceleme fırsatı bulamadığım odaya baktım. Bu resimlerdeki benden başkası olamazdı. Aynı saçlar aynı gözler ve aynı gülüş.
16 17 yaşlarımızda çekilfiğimiz resimler bile vardı. Silik geçmişimin anılarıyla doluydu içerisi. Yatağın yanındakı komidindeki resim dikkatimi çekti.
Sadece o çerçeve içindeydi. Yaklaştığımda gözlerim karardı. Bu asrından başkası değildi. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Tuhaf olan o değil sarıldığı gelinliğe benzer bir elbise giyen kadındı.
Hayretle yere çöktüm. Ne yani evlimiydi? Bu adamın bana ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum.
O evli olamazdı. Olmamalıydı. Resimde yüzleri belli değildi. Kıza sıkıca sarılmış dans ediyorlardı.Gözlerim yanmaya başlamıştı. Ağlamamalıydım. Gözümden istemsiz bir damla süzüldü yanağıma.
Bu yaşadıklarım çok saçmaydı. Bu olanlar çok saçmaydı. Kızı ölesiye kıskanmam normalmiydi?
Kalbimin bu denli kırılmasına ben bile şaşırmıştım. Kendimi kocaman bir oyunun içinde kaybolmuş küçük bir çocuk gibi hisettim.
Yavaşça çerçeveyi yerine bıraktım. En iyisi bu odadan biran önce çıkmaktı. Hızlı adımlarla çıktım odadan. Bahçeye çıktığımda Asrının bana doğru geldiğini farkettim.
Adımlarımı hızlandırıp eve yöneldim. Gitmem gerekti. Bu adamı hiç dinlememeliydim. Bu evde bir saniye bile olsa kalamazdım.
Arkama bakmadan gitsemde bana yaklaştığının farkındaydım. Git gide yaklaşıyordu.
Koşmaya başladığımda güçlü kollarını belimde hissettim. Belimden hızla çekip beni kendisine çevirdi. Sinirle ondan kurtulmaya çalışmam bir işe yaramıyordu. Ben debelenirken o sanki normal bir olaymış gibi sabit gözlerle bana bakıyordu.
En sonunda pes edip "Bıraksana kalas herif. Bırakta gideyim artık." Belimdeki kolu o kadar sıkılaştı ki kemiklerim kırılmış bile olabilirdi.
Sıktığı dişleri arasından tısladı" Ne dedin sen? Ha ne dedin? Ben sana gidemezsin demedim mi?"
Gözlerinden çıkan alevleri görebiliyordum. Bu adamın dengesiz halleri beni korkutuyordu artık. Sorunları vardı. Bu kadar sinirli olması normal değildi.
"Bana bak istediğin kadar bağır korkmuyorum senden." Kormak ne kelime ödüm patlıyordu ama bunu bilmesine gerek yoktu.
Yüzünde oluşan şeytani gülümsemeye baka kaldım. Biraz önce alev almak üzere olan adam şimdi gülüyordu.
Dalga geçer gibi karşımda gülmesi beni deli ediyordu. Öfkeyle gözlerine baksamda alaycı gülümsemesi yüzünden silinmiyordu.
Hızla yüzüne indirdiğim elimle şaşırsa da ne yüzü milim oynamıştı ne de ifadesi değişmişti. Hatta yüzündeki gülümseme daha da yayılmıştı.
Bu görüntü karşısında ister istemez korkmuştum. Uzaklaşmak istediğimde güçlü kollar tarafından daha da sıkıldım.
Yavaşça kulağıma eğildi. Sıcak nefesi boynumla kulağım arasına işliyordu.
"Bu ilk tokat güzelim. Senden gelen herşeye razıyım ben."Boynuma değip geçen dudakları hissettim. Yavaşça gevşetti tutuşunu ama bırakmadı.
"Şimdi derdin ne söyle bakalım. Her kafana estiğinde kaçmaya kalkarsan böyle sakin kalamam."
Bu adamın dengesizlikleri beni öldürecekti. Sesindeki ürkütücü tonla beni uyarıyordu şimdi de.
"Sen kendini ne sanıyorsun ya? Ben senin her dediğini yapmak zorda falan değilim."
Çıkışımla afalladığı belliydi. Bunu fırsat bilip kollarından kurtuldum. Aramızda mesafe açtığımda ona baktım. Yine buz kesmişti gözleri.
Tam arkamı dönüp gidecekken bileğimdeki baskıyla geri çevrildim.
" Nereye küçük hanım? Ben daha son sözü söylemedim"Beni hızla kendine çektiğinde afalladım. Dudaklarımla buluşan buz gibi dudaklarıysa bambaşka alemlere sürüklemişti beni.
Başka bir masalın içine çekilmiştim.
*************
Bölümler geç geliyor farkındayım. elimden gelenin en iyisini yapıyorum...
Destek olmanız ve beğenmeniz benim için çok önemli.
Seviliyorsunuzzz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umut Yıldızı
Teen FictionBeklenmedik bir anda parlar UMUT YILDIZI! Gereken tek şey biraz dikkatli bakmak gökyüzüne...