Bu sefer bir değişiklik yapıp notu ilk once yazmak istedim. Bu bölüm, bu hikayenin son iki bölümünden biri. Her şeyi haftalar once planladım ve her şey şu anlık iyi gidiyor. 10K OLDUĞUNA HALA İNANAMIYORUM BÜTÜN HAFTA SEVİNÇTEN GEBERDİM. Ha bir de aşağıda direk “blowjob vermek” dedim çünkü - ALLAH AŞKINA BAŞKA NE DİYEBİLİRİM LAN IGSYVS
Hade iyi okumalar, Vote ve yorumnlarınızı bekliyorum ^.^ :* (Ne olacağı hakkında tahmininiz varsa, ya da olmasını istediğiniz şeyler; onları yazarsanız gerçekten ÇOK mutlu olurum ve bundan sonraki bölüm sonuncusu olacağı için bu 10 yorum olana kadar son bölümü yüklemek istemiyorum)
________________________________________________________________________________________________
İç çekip arabayı durdurdum ve arkama bakıp Louis’yi control ettim. Hala arka koltukta kıvrılmış yatıyordu. Ayaklarını karnına kadar çekmiş, elini de kafasının altın koymuş bir şekilde, sessizce mışıl mışıl uyuyordu. Tekrar iç çektim – bunun hem klişe hem oldukça bayat olduğunun farkındayım ama gerçekten de bir melek gibi uyuyordu. O sadece… uyurken bile şimdiye kadar gördüğüm en güzel şeydi. Uzun kirpikleri, küçük yapısıyla oldukça sarılası görünüyordu – yeni bir sözcük yarattım, farkındayım. Onu uzun süredir izlediğimi fark edince önüme dönüp boğazımı temizledim.
“Haz?” Arkama döndüm. Çıkardığım o küçücük sese uyanmıştı. Gözlerini ovuşturup hafifçe esnedi. “Neden durduk?”
Salak gibi gülümsemeden edemedim. “Uzun süredir uyuyorsun Lou.” Kafamla durma sebebimiz olan benzin istasyonunu işaret ettim. “Biraz mola versek iyi olur diye düşündüm.”
Kafasını sallayıp tek gözünü ovuşturduktan sonra gerindi. Kafasını sallayıp etrafına bakındı. “Neredeyiz peki?”
Omuz silktim. “Bilmiyorum, eski bir benzin istasyonu işte.” Kafasını kalkıp camdan dışarı baktı ve burnunu buruşturdu.
Eski demek bu istasyonu tarif etmeye yetmezdi. Duvar ve kapıların üzerindeki bunaltıcı koyu yeşil boyanın neredeyse hepsi dökülmüştü. İstasyonun market kısmında ışıklı tabela doğru düzgün çalışmadığı için “HOGELİZ” yazıyordu. Bunlar da yetmiyormuş gibi; sanırım dibimizde ölü bir kedi vardı. Louis’nin burnunu buna kırıştırdığından emindim.
Biz dışarıyı biraz fazla şüpheli bir biçimde izlerken telefonumun çalmasıyla sıçradım. Zayn.
“Kim arıyor, Harry?” diye sordu Louis belli bir panikle.
Ağzımla ‘Zayn’ der gibi yaptım ve telefonu açtım.
“Hey, Za-“
“Harry! Tanrıya şükür! Neredesin seni lanet olası geri zekalı!”
“Şu anda araba-“
“Arabada mısın?” İç çekti “Annen çok endişelendi-.”
Duraksadım. “Annem mi? Annem sende kaldığımı nerden biliyordu?” dedim ses tonumda belli bir sinirle.
“…Perrie önceki gün alışveriş merkezinde karşılaştığında söylemiş… Gizli olduğunu bilmiyormuş, Harry, onun suçu değil.”
“Öyle mi? Kimin suçuymuş peki?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Voices Told Me To {Larry Stylinson}
FanfictionHarry'nin ablası Gemma, ailesinin ısrarıyla rehabilitasyona gider. Harry 2 ay sonra ilk defa Gemma'yı ziyarete gidip oda arkadaşı Louis'den pek hoşlanmayınca ve onunla tanışmak isteyince olaylar pek Harry'nin planlamadığı şekilde gelişir.