Gözlerimi açtım ve kafamı sağ tarafıma çevirir çevirmez karşımda yatak örtüsünü boynuna kadar çekmiş,sessizce ağlayan Louis'yi buldum.Kaşlarımı çatıp doğruldum.''Lou?Louis,ne oldu?Yoksa-''
Louis o küçük elllerinden birini örtünün altından çıkarıp işaret parmağıyla hala devam ettiğini unuttuğum filmi gösterdi.Hafifçe gülüp ona sarıldım.
''Sorun yok,Boo.Eminim ki mutlu bir şekilde bitecektir.'' Dedim alnını öpüp.Burnunu çekti.
''Ama Harry,kız öldükten sonra çocuk kızın mezarına gidiyor ve-şu ona düğünlerinde okumak için hazırladığı konuşmayı yapıyor...''
Bu iş hem komik,hem de üzücüydü.İç çektim. ''Louis,filmin sonunda adam kadının adını kızına veriyor desem ağlamayı kesecek misin?''
Kafasını hızlı bir şekilde bana çevirdi. ''Ama bu-...Bu da en az bir önceki kadar üzücü,Harry!''
Uh-oh,diye geçirdim aklımdan. ''Ee...ben...'' kafamı bilgisayara çevirip adamın intihar etmeye çalışacağı kısmın geldiğini görünce Louis'ye döndüm. ''Bence bu günlük bu kadar film izlemek yeter,ne dersin?'' Louis'nin yanıtını beklemeden kalkıp bilgisayarı uyku moduna getirdim ve hemen tekrar yanına yerleştim.Ayaklarımı birbirlerine sürttüm çünkü cidden hava çok soğuktu,dolayısıyla da ayaklarım bir hayli üşümüştü.
''O zaman ne yapacağız ki?Dışarı-..?Hayır Harry,eğer planın buysa ben dışarı çıkamam-ya-yapamam!''
Hemen ona tekrar sarılıp zaten iki elim kadar olan sırtında küçük ve sakinleştirici daireler çizmeye başladım. ''Dışarı çıkmayacağız,merak etme.İstesen bile seni dışarı çıkarmam,Lou.'' Derin bir nefes verdi. ''Ne yapmak istersin?Film izlemek dışında tabii.''
Bir süre tavana bakıp düşündü.Ben de bu arada -kesinlikle bir sapık gibi değil,hayır.- Louis'yi izledim.Dokunmayı çok sevdiğim,kısacık sakallarına baktım.Yumuşacıktılar.Normalde sakalın kısayken sert olması gerekir,ama hayır,Louis'ninkiler yumuşaktı.Louis'yi bir sözückle tanımlayacak olsaydınız bu sözcük 'yumuşak' olurdu.Kişiliği bile öyleydi,Tanrı aşkına!Mavi gözleri sanki tavan aklına bir fikir getirebilecekmiş gibi tavanın çeşitli yerlerinde gezinip duruyordu.Aklına bir şey gelmiş gibi yüzü aydınlandı fakat hemen ardından yanakları kızardı.Sonra kafasını fikirden kurtulmaya çalışır gibi iki yana salladı.
''Ne?'' diye sordum hemen.
Kafasını bana çevirdi. ''Ne ne?''
''Nasıl ne ne?''
Hafifçe kıkırdadı. ''Ne diyorsun,Yüce İsa!'' Dedi her heyecanlandığında olduğu gibi tiz bir sesle.
Gülümsedim. ''Az önce aklına bir fikir geldi ama bana söylemek istemiyorsun değil mi?'' Diye sordum işaret parmağımla onu göstererek.
''Ah.'' Tekrar kızardı. ''Evet ama başka bir-''
''Lou,ikimiz de biliyoruz ki bu birkaç dakika daha sürecek,ben sana 'lütfen' ve 'yalvarırım' gibi şeyler söyledikten en sonunda dayanamayıp ne düşündüğünü söyleyeceksin.Bu yüzden yalvarma aşamasını atlasak ve bana direk ne düşündüğünü anlatsan?''
Kafasını salladı. ''Şey,ee-tamam.Söyleyeceğim,ama dalga geçmek yok.'' Dedi işaret parmağını bana doğrultarak.Ciddi gözükmeye çalışsa da bir sevgi yumağına benziyordu.-Bunu söylemediğimi var sayalım,çünkü gay biri için bile fazla kızca oldu.
Elimi kalbimin üstüne yerleştirdim. ''Yemin ederim,prens Tomlinson.''
Yine kıkırdadı,Tanrım bazen Louis'nin gerçek olduğuna inanmak bile çok zor, yakın zamanda kestirmesi için hemşireler tarafından uyarılacak saçını düzeltti. ''Biliyorum,çok saçma ve-oldukça da çocukça,aslında...Ama...''
''Ama ne?'' diye sordum olabildiğince yumuşak bir ses tonuyla.
''Bana bir masal anlatsan...pek fena olmazdı...Yani bilirsin,prensler,prensesler,dükler,cadılar ve periler falan.Bir masal dinlemeyeli gerçekten çok uzun zaman oldu.'' Dedi benim dışımda her yere bakarak,alçak sesle.
Elimde olmadan gülümsedim. ''Tabii ki de sana bir masal anlatırım,Boo.'' Bunu dememle birlikte yüzüme baktı,gözleri parlıyordu.Bunun mümkün olduğunu sanmıyordum ama gülümsemem daha da genişledi. ''Ama ilk önce bir moral öpücüğü almalıyım.''
Gözlerini devirip hafifçe kıkırdadı ve dudaklarımda muhteşem bir çilek tadı bırakacak şekilde dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. ''Güzel.'' Dedim ve pozisyonumu olabildiğince Louis'ye dönebileceğim bir şekle getirdim. ''Hmm...'' İşaret parmağımı çeneme yerleştirerek düşündüm. A-ha! Kendi düşüncemi onaylar şekilde kafamı salladım ve boğazımı temizledim.
''Uzun zaman önce, daha büyük büyük annemin büyük annesi doğmadan önce,'' -Ne..?Herkes muhteşem bir şekilde hikaye anlatamaz sonuçta. ''Taş kalpli, adı insanların kafasına kazınmış fakat bir kere bile ağza alınmayan bir cadı yaşarmış.Cadının nereden geldiğini,neler yaşadığını kimse bilmezmiş.Tek bilinen onun zalimlikleriymiş.Bitmek bilmeyen,her geçen gün daha da korkunç boyutlara ulaşan zalimlikleri.Cadının bir tane kulesi varmış.Saray falan değil,sırf kule.Onun dışında kimsenin ulaşamayacağı,kasvetli,karanlık bir kule.Bu kulede cadıdan başka tek bir kişi yaşarmış,daha küçük bir çocukken kaçırıp hapsettiği prens.Prens,binlerce defa denese de,cadının etrafını çeşitli kara büyülerle donattığı kuleden kaçamazmış.-''
''Cadı prensi neden kulede tutuyormuş peki?'' Diye sordu Louis,kolumu çekiştirerek.
''Ee...Çünkü cadı prensin babası olan Kral Tommo 'yu hiç sevmezmiş.'' Kafasını salladı. ''Her neyse,bir gün,uzak diyarlardan gelen bir gezgin,yolunu kaybedip çaresiz bir durumda yabancılara yol sormaya çalışıp reddedilirken, birden karşısına iri kamburlu,gözlerinin altında torbalar olan,soluk tenli,oldukça zayıf bir adama rastlamış. 'Ben çok çok uzaklardan,taa,Stile Krallığı'ndan geliyorum,' diye başlamış. ' Bizzat Kral Stile'in elçisiyim.Beni Kral Tommo çağrıyor fakat sarayın yolunu bulamıyorum.Yardım etme zahmetinde bulunur muydunuz?' .Yaşlı adam ellerini ovalayıp haince sırıtmış. 'Nereye gideceğini biliyorum,' demiş. 'Issız,uçsuz bucaksız ormanı geçeceksin önce.Sonra haydutlar yoluna gireceksin,haydutlar yolunu geçtin mi bir kule çıkacak karşına.Kral Tommo o kulede yaşar.' deyince,gezgin de teşekkür edip yoluna koyulmuş. ''
''Yaşlı adam kim?Neden Stile'e yanlış yolu gösterdi?'' diye sordu Louis.
''Yaşlı adam aslında cadının eski bir arkadaşı,Stile 'in geleceğinden de haberi vardı.Onu bilerek cadının kulesine yönlendirdi,kendi tuzağına kendi yakalanacaktı.Ama Stile 'i yakalamaktaki amaç onu hapsetmek falan değildi,amaç fidyeydi.Her neyse,
''Yaşlı adama aslında sadece bir elçi olduğu yalanını söyleyen Prens Stile,ormanları,haydutların ona saldırdığı yolu zar zor olsa da geçmiş.En sonunda karşısında kuleyi bulunca doğru yolu bulduğu için -en azından öyle sanıyordu- iç çekmiş.''
-*-
''-Ve böylece iki krallık da sonsuza kadar mutlu yaşamış.'' diye bitirdim fısıldayarak.Birkaç dakika önce uyuyakalan Louis'nin alnına bir öpücük kondurdum.
''İyi uykular,Prens Tommo.''
_____________________________________________________________________________
O kadar hüzün ve dramadan sonra böyle bir bölüm eklemek istedim :D Biliyorum,bölüm geç geldi.Ama okuldan geç geliyorum ve şu an saat 10.10 (dilek tutun uaofhaıfa) ,ne kadar yorgun ve bitkin olduğumu anlatamam size.Artık yaz tatili gelsin yani.İlk defa bu kadar çabuk bıkıyorum okuldan,kendi rekorkumu kırdım-ki sınıfın ineğiyimdir,bir de diğerlerini düşünün.
Aynı anda 3 kitap okuyorum,ikisi zorunlu birini beğendiğim için okuyorum.Ve biri İNGİLİZCE.İNGİLİZCE.KİTAP ÜÇ YÜZ BİLMEM KAÇ SAYFA VE İNGİLİZCE.OKUTUYORLAR ABİ BİZE BUNLARI.
Hayır bir de güzel bir kitap olsa,kendini prenses sanan,kitabın başında ölen bir kadınla ilgili...
Ha bu arada fikri biraz da ondan çaldım :D Şu hikaye fikrini.Kitapta kadın kendini uyuyan güzel sanıyor,ben de böyle bir şey yapma gereği duydum?Bilmiyorum .
Her neyse,her zamanki gibi gereğinden fazla bir A/N oldu,o yüzden...Au Bientot! (Yatın zıbarın)
Vote ve yorumlarınızı bekliyorum ^.^ x
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Voices Told Me To {Larry Stylinson}
FanfictionHarry'nin ablası Gemma, ailesinin ısrarıyla rehabilitasyona gider. Harry 2 ay sonra ilk defa Gemma'yı ziyarete gidip oda arkadaşı Louis'den pek hoşlanmayınca ve onunla tanışmak isteyince olaylar pek Harry'nin planlamadığı şekilde gelişir.