İç çekerek arbamın kapısını açtım ve arkamdan bana bağıran anneme kulak asmamaya çalıştım.
“Bunu ona sen mi yaptın?!Sen yaptın, değil mi!?Aman Tanrım, Harry! Benimle dalga mı geçiyorsun?! Hepsi o deli çocuk yüzünden mi hemde?! Robin daha önce hiç evlenmedi, Harry, hepsini o deli çocuk uyduruyor! Babana deli bir çocuk yüzünden sırt çevirecek, hatta onu dövecek misin?! Babanı!”
En sonunda dayanamayıp ona döndüm ve tükürerek konuştum.
“Bak; birincisi Robin benim babam değil, ve asla da olmayacak, o sadece senin kocan! İkincisi; Louis’ nin bunları yaşamasına sebep olan o, ve ona deli çocuk demeyi bırak!”
Araba kapısını sıkıca kavrayan ellerim yavaşça hissizleşiyordu.
“Bırakmazsam..!? Yoksa beni de mi döveceksin?!”
Daha fazla annemin gevelediği saçmalıkları dinleyip sinirlenmek istemediğime karar verdim ve sürücü koltuğuna hızlıca oturup kapıyı bilerek mümkün olabilecek en sert şekilde çarpıp kapadım.
Tanrım, neden bana inanmıyordu? Neden 18 senedir birlikte yaşadığı, hatta kendi yetiştirdiği oğluna inanmaktansa daha yeni tanıştığı bir yabancıya inanıyordu? Yoksa ben bir “çocuk” olduğum için miydi? Anneme daha önce sadece birkaç kez yalan söylemiştim ve söylediğim zamanlarda o kadar küçüktüm ki ceza sandalyesine oturmak zorunda kalıyordum.
Açıklamama izin verin, ceza sandalyesi, annemin biz her ne zaman onun hoşuna gitmeyecek, onu sinirlendirecek bir şey yapsak ya da yalan söylesek oturttuğu küçük, yeşil bir sandalye. Sırt kısmında bir kronometresi ve ‘Ne olursa olsun seni seviyorum’ gibisinden bir yazı var. Kesinlikle saçmalık.
Üstelik şu “isyankar” veya “kötü çocuk” lardan da değildim. Her pazar annemle kiliseye giderdim. Annem benden nasıl böyle bir şeyi bekleyebilir aklım almıyor, ve itiraf etmek gerekirse de oldukça alındım.
Hastanenin otoparkına varmamla kendime geldim. Derin bir nefes aldım ve yıpranmış olan boğazımı temizleyip kapıyı açtım. Vay canına, yola çıkalı o kadar olmamıştı ama hava şimdiden oldukça soğumuştu. Arabaya eğilip içeriden deri ceketimi aldım ve kapıyı kapayıp kilitledim. İsterseniz paranoyak, isterseniz güvenlik delisi deyin- ki ben sorumlu denmesini tercih ederim, kapıyı kilitledikten sonra her zamanki gibi gerçekten kilitlenmiş mi diye kontrol ettim.
*
“Neden bahsettiğini anlamıyorum.” Kaşlarını çattı. “Ona gerçekten gidip bunu anlatmış olamazsın, değil mi?”
Yutkundum ve etrafıma bir beyaz yalan bulabilme umuduyla bakındım.
“S-Sen ciddi misin? Cidden mi, Harry? Böyle bir salaklığı ben bile yapmam!”
Suratı kıpkırmızı olmuştu ve iki işarte parmağıyla kendini işaret ediyordu.
“Sadece ağzımdan kaçtı! Yemin ederim,Lou.” Diye onu sakinleştirmeye çalıştım. Çünkü eğer ben de aşırı bir tepki verseydim durum sadece kötüleşecekti.
“Çık.” Dedi Louis birdenbire.
“Ne?” Yanlış duymuş olmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Voices Told Me To {Larry Stylinson}
FanfictionHarry'nin ablası Gemma, ailesinin ısrarıyla rehabilitasyona gider. Harry 2 ay sonra ilk defa Gemma'yı ziyarete gidip oda arkadaşı Louis'den pek hoşlanmayınca ve onunla tanışmak isteyince olaylar pek Harry'nin planlamadığı şekilde gelişir.