Gördüğünüz gibi tekrar A/N'ye hikayenin başında giriyorum. Gerçi anlatacaklarım bu kadar değil o yüzden hikayenin sonunda uzunca bir A/N kısmı bulabilirsiniz. Zaten burada pek bir şey demeyeceğim; bu hikayeye bu kadar ilgi (15k) gösterilmesini beklemiyordum ve okunma sayısına her baktığımda tekrar havaya uçuyorum :D 10 okuyucuyu geçemeyeceğimi düşünürken böyle bir şey olması çok şaşırtıcı ve mutlu edici gerçekten :D Her neyse, size iyi okumalar. Hikayedeki belli kısımlar ve bekletmelerim için benden nefret etmeyin :* :D
UYARI : CİNSELLİK İÇERİR.
Louis çadıra getirdiğimiz kıyafet ve erzakları koyarken ben de şırıngaları saklayacak bir yer arıyordum. Umarım onlara ihtiyacım kalmaz. Uyku tulumumun altı iyi bir yer gibi gözüktü. Şüphe çekmez, üstelik acil bir durumda çıkarıp alabilirdim de. Uyku tulumunun altı şırıngalar için yeterince iyi bir yer gibi gözüktüğünde arabaya geri yürürüp Louis'ninkine kıyasla oldukça büyük kalan çantamı çadıra soktum. Tedbirli olmak kötü bir şey değil sonuçta.
Çadırın fermuarını çektikten sonra fermuar içeriden tekrar açıldı ve oldukça neşeli görünen bir Louis kafasını çadırdan dışarı çıkardı. "Hey, Hazzy!"
Gülümsedim ve dudaklarına kısa bir öpücük kondurdum. "Bakıyorum neşelisin." Gözlerini devirdi. "Tabii ki de neşeliyim! Sonunda o delikten kurtuldum, Hazzy! Tekrar özgür ve bağımsız olmak nasıl bir duygu tahmin bile edemezsin!" Bunu gerçekten heyecanlı ve neşeli bir şekilde söylemişti. Oysa ben pek öyle hissetmiyordum. Louis yıllardır o hastanede, dört duvarın arasında kapalı kalmıştı. Başında ona onda bir problem olduğunu ve iyileşene kadar çıkamayacağını söyleyip, onu kontrol eden insanlarla. Psikolojik problemi olan bir insanı bırakın, oraya sağ kafalı bir insanı koysanız bile delirebilirdi. Ve üstelik oraya konan sıradan bir insan değildi ki. Louis'ydi. Benim Louis'im.
Louis kaşlarını çatıp oturdu. "Üzgünsün." Kafamı salladım. Üzgün olmam için hiçbir sebep yoktu. Louis buradaydı, benimle ve güvende. En önemlisi Robin'siz. Hafifçe gülümsedim, iyi olduğumu belli etmek için. "Sadece akşam yiyeceğimiz yemeği düşünüyordum. Burada İtaylan yemeği bulmaya çalışmak aptalca mı olurdu?" Louis kıkırdadı. Ve her şey yine eskisi gibiydi.
*
"Pamuk şeker!" Diye bağırdı Louis, pembe boyayla kaplı şekerlemeleri işaret edip kolumu çekiştirirken. Gülerek onu takip ettim ve kolumu çekiştiren elini tuttum. Az önce neşeyle bağırıp çağıran Louis, pamuk şeker satan adamı görünce birden sus pus oluvermişti. Adamın yanında muhtemelen konuşmak istemeyeceği için bu konuda bir şey söylememeyi seçip bir pamuk şeker istedim. Ücretini ödeyip adamdan uzaklaşınca dirseğimle kolunu ittirdim.
"Sorun ne Lou?" diye sordum yavaşça.
"Ne sorunu?" dedi sıkımışcasına.
"Hadi ama," dedim şakağına bir öpücük kondurarak. "Adamın yanında çok garip davranıyordun." Duraksadım. Ya bu başka bir Robin vakasıysa? Boğazımı endişe içinde temizledim.
"Sadece..." Olduğu yerde durdu ve bana döndü. Anlattığı şeyi itiraf etmek istemiyormuş gibi görünüyordu. "Seninle ve Gemma'yla iyi olduğumu biliyorsun." Kafamı salladım. "Hastane dışındaki insanların etrafında pek...rahat hissetmiyorum." Ellerini ceplerine sokmuş yere bakıyordu.
Ona yaklaşıp baş ve işaret parmağımla çenesini havaya kaldırdım. "Önemli değil, Lou." dedim gözlerinin içine bakarak. Güven vermek istercesine gülümsedim, kısa zamanda Louis'nin gözleri de en fazla şefkat olarak tanımlayabileceğim bir şeyle dolmuştu. Parmak uçlarında yükselip yanağıma bir öpücük kondurdu. Sıcak dudakları soğuk tenime değince içimde sıcak bir şeylerin oynadığını hissettim. Sevgi ve heyecan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Voices Told Me To {Larry Stylinson}
FanficHarry'nin ablası Gemma, ailesinin ısrarıyla rehabilitasyona gider. Harry 2 ay sonra ilk defa Gemma'yı ziyarete gidip oda arkadaşı Louis'den pek hoşlanmayınca ve onunla tanışmak isteyince olaylar pek Harry'nin planlamadığı şekilde gelişir.