Bakışlarımı onun suratından babama doğru sakin kalmaya çabalayarak çevirdim ama babamın onun bu dediğine aldırmadığı açıkça belliydi. Babamın tek derdi benim onu misafirlerinin önünde utandırıp utandırmayacağımdı. Gözlerimi kısarak ona beni azıcık umursasın diye sinirli bir bakış attım. Fark edilmemek gerçekten kötü bir histi ama babam tarafından yapıldığında buna alışıktım; hepimiz alışkındık.
Bu çıkmazdan kurtulmanın çeşitli yolları vardı ama kendimi boğmamın ya da bir kutu hap içerek kendimi öldürmemin bir işe yaramayacağını biliyordum. Geride dağılmış bir Eva bırakmak istemiyordum. Arkamdan sadece o ağlayacak olsa da, babamın sırf benim ardımdan ona eziyet etmesini istemiyordum.
Onunla, şimdiye kadar takmak için heves bile etmediğim etrafı değerli taşlarla süslü nişan yüzüğünü parmağıma geçirdiği esnada tekrar bir araya geldik. Kısacık bir an gözlerimin içine bakarken, bakışlarında yine o tehlikeli beğeniyi gördüm. Korkuyordum. Hayatımda ilk defa nasıl davranmam gerektiğini kestiremediğim için müthiş bir korku duyuyordum. Yüzüğü parmağıma esir ettikten sonra, belli belirsiz bir dokunuşla dudaklarını yanağıma sürtmüştü. Belki de değdirmemişti bile ama ben hissetmiştim. Ürpermeme yetecek kadar etkili bir öpücüktü.
Babam nişan yüzüğünün takılmasından ardından, ikimizin biraz yalnız kalması gerektiğine karar vererek, bahçeye çıkmamızı önerdi.
Birkaç dakika sonra, bahçedeki uzun ağaçların üzerlerini süsleyen aydınlatmaların ışığında ayakta dikiliyorduk. Etrafta kimsecikler yoktu ve ortam gerginlik verecek derecede sessizdi. Tek bir adım daha yakınıma geldiğinde irkildim ama daha fazla ilerlemedi. Bu bile benim için fazla yakındı. Huzursuz bir sessizlikle başlayan gece onun benim dengemi sarsan cümlesiyle kesildi.
Lucca, "Tanrım, o kadar güzelsin ki!" dedi boğuk bir sesle. Bana alışkın olmadığım bir şekilde bakıyordu.
Güçlükle yutkundum. Ona kızgınlığımı, hayal kırıklığımı yansıtacak bir şeyler söylemek istiyordum ama boğazım düğümlenmişti. Kaşlarımı çattım. Tavrım karşısında bir an duraksadığını ve beklentiyle beni süzdüğünü gördüm.
Sonra bakışlarını önündeki düzlüğe çevirip, iç geçirdi. Ben de belki rahatlarım diye onunla birlikte bahçeye bakmaya başladım.
"Dünyanın en rahat adamıyımdır ama söz konusu evlilik olunca tanımadan evlenmeye karşıyım. Tahmin edersin ki bir adam, her zaman hoşlanacağı birini yatağına almak ister. Ama konu sen olunca, bambaşka bir adam oluyorum," dedi küstahça.
Yatağına alacağı kadından hoşlanması gerekiyormuş! Sözlerinin anlamsızlığı ve küstahlığı karşısında sertçe başımı ona çevirdim.
"İşte, bu bakışına hayran kaldım. İsyan etmek istiyorsun ama ağzını açıp tek kelime bile edemiyorsun ama gözlerin sözlerinden daha çok şey anlatıyorlar, Beau," dedi. Ardından da "Zoru severim. Anlaşacağımıza adım gibi eminim," dedi.
Ağzımı açtım ve tüm cesaretimi toplayarak, "Hiç sanmıyorum," dedim.
Lucca'nın yüzüne yayılmış ukala sırıtış bir anda silindi ve ifadesi gerginleşti. Gözleri hiddetle parlıyordu.
"Bu bir temenni mi yoksa tehdit mi?" diye sordu.
Ağzımı açıp onunla konuşmaya bile yeltenmedim. Sadece başımı sallayabildim. Her iki anlama da geldiğini biliyor olmalıydı. Madem bakışlarım ona daha çok şey anlıyordu, anlamak için biraz daha uğraşabilirdi. Bir şeyler daha söylemesini beklemeden yanından ayrılamaya karar verdim. Tam da o esnada bahçeye açılan, biraz önce geçtiğimiz kapıda Andrew göründü ve yanımıza geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L U C C A •Kitap Oldu•
General FictionLUCCA, Parola Yayınları artık raflarda! Lucca ölesiye tutkulu ve bir o kadar da tehlikeli adam... Beau ise suçun ortasına doğmuş, zarif bir kuğu kadar masum kız... Karanlık ve gizemli dünyanın kapıları ilk defa bugün sizin için ardına dek açılıyor...