4. Bölüm

24 9 13
                                    

Masum bir insanı sinirlendirdiğiniz zaman gerçekten bir tehlikenin icindesinizdir. Bunu bilmeyenler için söylüyorum. Suçsuz, günahsız bir kişiye iftira atmak ve onun herhangi bir değerli birşeyine ondan habersiz zarar vermek... Bir insanın sinirlenmesi için bu iki şey yeterlidir.

İnsanlar aralarında değil, kisilikleriyle bile gruplarlar karşı tarafı. Gerek mertebe, gerek zeka , gerek olumlu-olumsuz özellikler. Bizler hep bunlara takılarak davranırız başkalarıyla. Gerizekalı biri görüp gerizekalı gibi anlaşırız. Zeki birini görüp altında ezik oluruz , çok bilgili konuştuğumuzdan(!) Akrabalarımız , bizden büyük oldukları için "saygı" denen şeye göre konuşuruz. Peki bu saygı gerçekten sadece büyüklere midir? Bir insanın mertebesinden korkmak ona saygı duymak mi demektir? Küçüklerin düşüncelerine saygı duymamak doğru mudur?

Normal bir insan bir polise saygı duyması gerektiği için değil, korktuğu için onun Kurallarına uyar. Bu herşeyde böyledir. Yani bizim "saygı" dediğimiz şeyin dünyada yüzdesel oranı belkide %-100 !!!

Otopsi odasının kapıları ardında olanlar oldukça mide bulandiriciydi. Nazlı, kendini kontrol altında tutmaya çalışırken Canan Hanım, dikkatlice işini yapıyordu. Bir kere bile inlememisti Canan Hanım. Ancak Nazlı resmen yirmi defa tuhaf tuhaf mırıltılar çıkarmıştı. Yaranın cmnin ölçülmesi için kesiliyor , biçiliyordu kadın. Hangi kurşun olduğunu, ne zaman öldüğünü, öncesinde bir olay yaşadığını anlamak görmek için.

Canan Hanım ' ın yaptım her hareketi izleyen Nazlı'nın kafası şuanda yerinde değildi. Sarhoş olmuştu gördüklerinden ve bayılabilirdi. Bir yandan da Eflah Bey'in şuanda annesini kesip bictiklerinden haberi olmaması vicdan azabı yapıyordu. Ama herkesin iyiliği için. Ne de olsa Didem Hanım in bedeni artık ona lazım değildi. Nazlı yaraya bakmamak için başka yerlere bakıyordu. Ancak bir fayda etmiyordu. Tam bu sırada gördüğü şey ile Canan'ı dürttü.

" Şu boynundaki ne?" dedim işaret ederek.

Canan şaşkınca boynuna yaklaştı cesedin. " Bir kıl ve morariklik..." dedi şaşkınca.

" Sence biraz şüpheli değil mi?"

" Didem Hanımın kılı değil bu. Başka birinin. Bunu hemen Yağmur a vermeliyiz." dedi ve hemen bir poşete koydu.

Poşete koyarken telsizim çaldı birden. " Çıkışta bir problem var, tamam." Canan dan özür dileyerek odadan çıktım. Derin ve güzel bir nefes alırken aynı zamanda koşuyordum. Ne sorunu çıkmıştı ki? Yoksa Eflah Bey mi yine?!Bıktım o adamdan?!

Kapının oraya geldiğimde Görkem ile Eflah'ın yaka paça kavga ettiğini gördüm. Neredeyse...Eflah sinirle çırpınıyordu. Görkem ise onu tutmaya çalışıyordu. Bir anda herşey durdu.

Eflah'ın gözleri bana kaydı.
Daha çok kudurmaya başladı.

"SEN!!!SEN!!!" diye bağırıyordu bana bakarak.

Gözlerindeki yeşil ve mavinin kaybolup delice bir yangına veya sönmüş bir kömür yığınına döndüğünü gördüm. Vücudunun her kası gerilmişti. Görkem ' i yere serecek gücü var gibiydi. Korkunç görünüyordu. Cehennemden firar etmiş bir şeytana benziyordu.Hiç korkmuyordum ancak neden bu kadar sinirli olduğunu merak ediyordum. Polisler etrafı doluştururken ben ise sinirleniyordum. Beni işaret ediyor ve beni istediğini söylüyordu. Tamam da neden?!

" Sakin olsana!" diye bağırıyordu Görkem ve diğer polisler. Hala bana bakıyordu.

" Yeter!" diye bağırdım. Herkes durup sadece Eflah'ı tutmaya çabalarken konuştum:

" Ne istiyorsun?" dedim sakince.

" Anneme nasıl otopsi yaparsınız?! " diye bağırdı sinirle çırpınarak.

ŞARAP ATLISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin