-Burada savaş oldu ve bana haber mi gelmedi acaba?
Evin kapısını hızlıca kapatarak içeri girmiştim. Bir elim ile yerde ki içki şişelerini topluyordum.
Kapkaranlık bu evde zoraki etrafı görüyordum. Cama doğru ilerleyip perdeleri açmıştım ama pek etkili olmamıştı.
Kısa süreli bir temizlikten sonra üzeri boşalmış koltuğa yayıldım.
"Neden buradasın? Evin halini gördün değil mi? Senin suçun... Senin yüzüne o adamlar geldi"
Sesin geldiği yere doğru döndüğümde mutfağın kapısına dayanmış bir şekilde konuşan babamı gördüm.
-Sana şu işi yapma demiştim!! Sana göre değil demiştim değil mi? Evim bu hale senin yüzünden geldi. Şimdi ne yapacaksın?
-Baba... Kim yaptı? Benim haberim yoktu ger..
-Sus!! Aptal... Bunun sadece göz korkutmak için olduğunu anlamıyor musun? O adamlara bulaşmayacaksın ve işi bırakacaksın!!
Yanıma yanaşıp kolumdan tutarak beni sarsmaya başlamıştı.
" Bu sefer beni dinlemekten başka çaren yok!! "
Zoraki kollarının arasından kurtulmayı başarmıştım. Kendimi bir kaç adım geri atıp;
"Benden yanlış şeyler isteme... Neyin ne oldugunu bilmiyorsun"
Dedim ve hızlıca merdivenleri inmeye başladım. Karanlık ve ıssız sokağa çıkmış bir yandan ağlıyor bir yandan da koşuyordum.
Deli gibi yağan yağmur eşliğinde sonunda bir parka ulaştığımda banka oturarak yüzümü ellerimin içine gömdüm. Hıçkırıklar ile ağlayışım daha da hızlanıyordu.
Bu nasıl olabilirdi? Yaşadıklarım yetmezmiş gibi birde hayattaki tek varlığım "BABAM"dan destek göremiyordum.
Şef choi nasıl intikam alıcağını iyi planlamış olmalı....
&&&
Bir süre sonra ağlamaktan iyice gevşemiş olan burnumu silmek için çantamdan peçete çıkaracaktım. Kafamı kaldırdığımda tam karşımda ki bankın üzerinde oturan birini fark ettim.
Gecenin geç saatleriydi ve benim gözlerim ağlamaktan şiş olduğu için zoraki onu görebilmek için kendimi zorluyordum. Yağmur daha da hızlanmaya başlamıştı.
Düşen hemen her damla bedenimde küçük çaplı sızıya bir sebep oluyordu. Oturduğum yere elimi dayayarak ayağı kalkmıştım.
Bulunduğum yerden saçlarını görebiliyordum... Ama ben eğik olan o yüzü görebilmek için çıldırıyordum.Sersemlemiş bir şekilde sağa sola devrilmemek için kendimi zor tutuyordum. Her an kafasını kaldırıp bana bakacak olabilme şansımı düşünerek kendimi heyecanlandırıyordum.
Ayağı kalkmış ve bana doğru adım atmaya başlamıştı. Heyecanıma yenik düşüp ayaklarım birbirine dolaştı ve kalktığım banka geri düştüm.
Yanıma ulaşmasına sadece üç dört adım kalmışken kalbim'in yerinden çıkıp bir daha geri dönmeyeceğini düşünmeye başlamıştım.
Bana doğru o üç dört adımı atmadan olduğu yerde durdu. Her yaptığı hareketi büyük bir heyecanla nefes almadan izliyordum.
Kafasını bir kaç santim yukarı kaldırmıştı. Yağmur damlaları kirpiklerimden damlıyordu.Yüzünü yüzüme çevirmeden sert ve buğulu bir ses ile konuşmaya başladı.
" Bu saatte burada olman doğru değil... Yağmur çok şiddetli yağıyor "
Sesi sert ama oldukça da rahatlatıcıydı. Umarsamazca kurduğu cümlesinin ardından ona bir cevap vermemiştim. Sadece yüzünü biraz olsun görebilmek istiyordum...
Cevap vermem için bana süre tanısa da ben hiç bir kelime etmiyordum.
Haklı bir şekilde bana sırtını dönerek yürümeye başlamıştı. İstemsizce elimi kaldırıp ona doğru uzatarak;
"Gitme!! Lütfen, kimsin sen? "
Hiçbir cevap alamamıştım.
Sadece adımlarını durdurmayı başarmıştım. Yüzünü tekrar bana çevirip cevap vermesini beklerken, Arkası dönük bir şekilde konuşmuştu." Evine dön...Kendi evine "
Dedi ve yürümeye devam etti. Gözden kaybolduğunda bende çoktan kendimi kaybetmiştim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkiz Kaderler {KTH}
Fanfiction"Sana kalbimi ve ruhumu vermenin bir yararı yok, çünkü sen zaten bunlara sahipsin. O yüzden sana bir ayna getirdim. Kendine bak ve beni hatırla..."