New York, 22 Haziran 2023
Güneşli Günler
Yukarı Doğu Yakasında, güneş kendini göstermişti sonunda. İsmim Loris ve otuz yaşındayım. Metropolitan Sanat Müzesinin sahibiyim -bilir misiniz bilmem- çok yorucu, uzun süren bir iş hayatım ve Milla adında bir eşim var, yirmi yedi yaşında şu an. Parlayan yeşil gözleri, upuzun kestane rengi saçları, hafif esmer teniyle adeta hayallerimin ötesindeki bir kadın... Benim kadar şanslı kimse yoktur sanırım...
İş hayatım bir kenara elbet özel bir hayatımda var. En sevdiğim şey ise her haftasonu mutlaka Central Park'ı ziyaret etmek.. Tabiki yalnız kalmıyorum.. Arkadaşlarım Noah ve Sara her haftasonu saat 08.00'da parkın kuzey girişinde, burada bekler, ben gelincede beraber parkta uzun bir tura çıkarız. Şimdi o girişe doğru ilerlerken, parktaki o güzel ağaçların kokusu geliyor burnuma. Serin, hafif ve hoş bir koku.. Bu güzel anları yavaş yavaş geride bırakıp Noah ve Sara'nın yanına vardığımda beni beklerken ne kadar sinirlenmiş olduklarını görebiliyordum. Hadi ama.. Sadece birkaç dakika yani?
- Hey! Hava ne sıcak değil mi?
Sıcaktan terliyordum. Piştim diyebilirim.
Noah alaycı bir şekilde cevap verdi,
- Yaa.. Hemde nasıl..
- Dalga mı geçiyorsun sen benimle?
Duraksayıp cevap verdim.
O an durdu ve bana baktı,- Kes sesini..
Benimle uğraşıyordu ama sinirlerime hakim olmam gerektiğini biliyorum,
- Geç kaldım diye sinirlenmeniz gerekmiyor..
Sara daha fazla dayanamamış olmalı ki o da bana tepkisini sözlü bir şekilde belli ediyor,
- Yirmi dakikadır bekliyoruz Loris!
İstemsizce başımı haklısınız anlamında salladım.
Bu arada sizi arkadaşlarımla tanıştırayım. Noah 30 yaşında, Sara'nın eşi. Böyle uzun boylu, sarışın -ben kendimce sarı çocuk derim bazen- hafif kaslı bir vücudu var.Sara ise 27 yaşında. Milla kadar olmasada güzel bir bayan. Milla ile aynı boydalar ama Sara beyaz tenli, hafif kızıl saçlı.. Onları bu kadar tanısanız yeter. Gerisini boşverin. Zamanla tanıyacaksınız. Benim şimdi gitmem lazım. Daha fazla dostlarımı bekletmek istemem. Daha sonra görüşürüz...New York, Times Square 22 Haziran, Saat 16.30
İşte! New York'un asıl kalbi! Times Square! O etraftaki büyüleyici ekranlar, dükkanlar, bütünleyici insanlar.. Güneş yavaş yavaş kaçmaya başlarken, havada kararmaya başlamıştı. Bir an olsun hayat durmuyor ama burası gece bir başka oluyor doğrusu. Sanki bütün şehir burada toplanıyor. Bir grup sokak sanatçısı köşede para kazanmaya çalışıyor, diğer bir yanda özgürlük heykelinin kılığına bürünmüş maskotlar insanlar ile fotoğraf çekiliyor. Her yerde değişik şeyler oluyor. Ama her şey yolunda ilerlerken çok alışık olmadığımız bir durum meydana geldi. Birden bire ekranların hepsinde başkan çıktı. Gürültüden kendinizi duymadığınız meydan yavaş yavaş sessizliğe büründü. Başkan bir konuşma yapacaktı sanırım. Herkes gözlerini ona dikti.. Önemli bir durum olmadığı sürece sevgili başkanımızı görmemiz zordu açıkçası..
- Sevgili Amerika.. New York'un merkezinde ortaya çıkan bir virüs, son günlerde yayılmaya başlamıştı, ama şu son 1 saatte vakaların ardı arkası kesilmiyor. Henüz virüsün neyden kaynaklandığını bilmiyoruz. Biz virüsü kontrol altına almaya çalışırken sizlerde mümkün olduğunca evlerinizden çıkmayın. Dışarıda olan vatandaşlarımız kapalı bir alana sığınsınlar ve etrafınızda hastalığa yakalanmış birini görürseniz polisi arayın. Tanrı hepinizi korusun..
Konuşma biter bitmez yere bir adam yığılıp kaldı. Sesler tekrar yükselmeye başladı. Ne yapacağım bilemiyordum. Hemen yanına gitmeliydim sanırım..
- İnanamıyorum! Adamın neyi var? Ölmüş mü? Yoks....
Sözümü tamamlayamadan daha az önce yatan adam hızlı bir manevrayla yanındaki kadının bacağını ısırdı. Bir anda çığlıklar sardı ortalığı. İnsanlar farklı yerlere doğru koşmaya başladılar. Saniyeler içerisinde şenlik içinde olan meydan, mahşer yerine dönmüştü. Kafamı bir kez daha o adama çevirdiğimde üzerimize koşmakta olduğunu gördüm.
Hemen Milla'nın elinden tuttum koşarak ileride gördüğümüz siyah bir taksinin yanına gittik. Camını kırarak kapıyı açtım ve bindim.
- Arabaya bin Milla! Hemen!
- Korkuyorum Loris!
- Konuşacak vakit yok Milla! Bin dedim şu arabaya!
O adam gittikçe yaklaşıyordu hiç durmadan.
- Loris anahtar yok! Anahtar yok!
Hızlı davranmamız gerekiyordu.
- Kesici bir şey var mı Milla çabuk varsa ver!
Çantasından çıkardığı manikür makasını bana verdi. Kablolarla oynayarak şükürler olsunki arabayı çalıştırabildim. Hemen gaza basarak o peşimden koşan adama çarpıp üzerinden geçtim ve geri vitese taktım. Bir kez daha adamın üstünden geçtikten sonra büyük bir hızla eşimle beraber kaldığımız binaya doğru sürmeye başladım. Sağda solda insanlar kaçışıyordu. O ne olduğu belirsiz hastalıklıların sayısı gittikçe artıyor ve hasta olmayan insanları kovalıyorlardı. İnanamıyorum.. Bu şey.. Nasıl oldu?
23 Haziran
Dün gece daireye girdiğimde eşime bir süre burada kalacağımızı söyledim. Milla camın önünde durmuş, telaşlı bir şekilde caddeye bakıyordu:
- Lanet olsun Loris! Korkuyorum! Dışarıda hiç görmediğimiz kadar polis var! Neler oluyor sence?
Hiçbir fikrim yoktu benim de...
- Bilmiyorum Milla! Bu şey her neyse polislerin gözünü korkutmuş olmalı... Elimizden birşey gelmiyor, burada kaldık işte? Ne yapabiliriz ki bekleyeceğiz!
Not: Sabah 08:15 te sokağa çıkma yasağı gelmişti. Saat 13:40 suları Sokağa çıkma yasağını eleştirmek için eylem planlayan bir grup Twitter üzerinde ayaklanmaya başladı. Tabii bu durum biraz hoşuma gitmiyor değil ama çokta alaya alınacak bir olay yok ortada. Milla şuan televizyonun karşısına dikilmiş haberleri izliyor. Televizyonlarda erzak stoklama derdinde insanlar, şehirden uzaklaşan aileler.. Son durumdan anlaşılan bu yasağın daha uzun süreceği.. İnsanlar isyan ederken, biz burada biraz keyif yapacak gibiyiz.
27 Haziran
Uzun bir uyku ve sıcak bir yatak sonrası... Elbette yanımda o güzel eşim. Bir erkeğin başka ne isteği olurki? Ama bu bir yana bugünü farklılaştıran bir diğer şey ise Times Square'de yapılan eylem. 100-200 kişilik bir grup, kaç gündür süren yasağın kaldırılmasını protesto ile dile getiriyordu. Polisler eylemcileri teker teker gözaltına alıyorlar. Burada ise televizyon yayınları ara ara devam etmekte.
Not:Bir değişiklik oldu, Tüm televizyon kanalları gitti. Yapacağımız tek şey Sara ve Noah'ı aramaktı. Onlarıda bu olaylar arasında unuttum. Aradım ama telefonlarını açmadılar. Merak ediyorum onları.. Yarım saat önce üst komşularımız Amy ve Rory bize geldiler. Onlar gelmeden 15 Dakika önce apartman boşluğundan bağırışmalar geldi. Milla ve ben baktığımız da ise bir şey göremedik...
- Evet Rory, anlat bakalım.. Senin düşüncelerin ne? Şu son yaşadıklarımız hakkında?
Rory'nin fikirlerini merak ediyordum,
(Korkulu bir ses tonuyla)- Bilemiyorum kaç gündür çıkamıyoruz dışarı. Duruma hiç iyi bakmıyorum doğrusu..
- Haklısın..
Biz konuşurken kulağım bir takım seslere takıldı. Bulunduğumuz kattan sesler geliyordu. Kapının deliğinden dışarı bakmaya geldim. Karşı dairemizdeki adamcağızı polisler iteleyerek içeri sokmaya çalışıyor ama adamcağızın suratı hiçte iyi görünmüyor doğrusu. Bembeyaz olmuş ama taş gibi polislere karşı koyuyor. Şu an gitmek zorundayım. Daha sonra olanları anlatacağım.. Görüşmek üzere..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatta Kalma
Action''Her şey güzeldi... Sadece o ana kadar... Artık her şey değişti... Dünya, çevre, bizler... Artık hayat savaşmak, kaçmak ve öldürmekten ibaret...''