1. Bölüm " KAÇIRILMA "

21.2K 532 426
                                    

Soğuktan buz tutmuş , kızarmış parmak uçlarımın ısınması için ellerimi ceplerime soktum. İş çıkışı yorgunluğumun ardından , boş sokakta sadece kendimin duyabileceği kadar ayakkabılarımın takırdısı bedenimi gevşetiyor , gerginliğimi az da olsa yakalarımdan sıyırıyordu. Hep olduğu gibi yine havaya titrek ve bezgin bir nefes salıverdim. Şeffaf duman hemen belirmişti ardından. Bu havalar dudaklarımı hep çatlatırdı. Bu yüzden böyle havalarda konuşmaktan mümkün olduğunca kaçınırdım ben. Sessizleşirdim. Daha fazlası olabilirmiş gibi...

Bu kışı nasıl çıkaracağımı düşünmek zihnimi yormaya başlamıştı artık. Sağ elim , sağ şakağıma giderken kimsenin olmamasını fırsat bilip usulca daireler çizerek ovuşturmaya başladım. Aynı şeyi sol tarafım içinde yaptığımda ağrıdan hiç bir şey eksilmemişti. Yutkundum ve adımlarımı gecenin bu saatinde bile benim için dükkanını açık bırakan eczaneciye aceleyle yön aldırdım. Göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı. Eczanenin kırmızı beyaz ışıkları sokağı aydınlatan tek şeyken dişlerimi sıktığımın bile farkında değildim. Aynı anda bir soğuk yüzümü yalayıp geçmişti. Bunu üzerine omuzlarım sarsılarak içim titredi. Ve yüzü cam , kenarları beyaz çerçeveli kapının önünde durduğumda ağır kapıyı açmak için ellerimi istemeyerek cebimden çıkardım. Bileğime tüm gücümü verdiğimde içeri adımlayarak buranın sahibine gülümsedim. O da bana karşılıksız gülümsedi. Bir süre öylece baktı bana. Beyaz tezgahın önünde durduğumda gergince gülümsüyordum.

" Üçüncü evre oldu mu ? " diye sordu dudakları içe bükülerek bana merhamet dolu bir ifadeyle gülümsemeye çalışırken. Başımı salladım.

" Bugün. "

Elimi cebime atıp avcuma sıkıştırdığım beyaz kağıdı ona doğru uzattım. Soğuk parmak uçları avcuma değerken kağıdı benden aldı. Bir süre kaşları çatık bir şekilde elindekini incelemeye başladı. Ardından onunda benim gibi kurumuş olan dudakları gergince tek çizgi halini almıştı.

" Imfinzi. " diyerek gözleri bana uğramadan geriye döndü ve tavana kadar uzanan beyaz dolapların en tepesine baktı. Siyah , ince bacakları olan bir sandalyeyi çekerek üzerine çıktığında uzun boyuyla en tepedeki ilacı avuçlarına sıkıştırmıştı. Sandalyeyi ayağıyla geri yerine iterlerken tezgahın altına eğilerek dikdörtgen şeklinde desenli bir poşet çıkardı. Ardından ilacı beyaz poşete düzgünce koyarak bana uzattığında irislerindeki bir parça bana olan kırgınlığını hissedebiliyordum. Hemen poşeti tuttum ve ona gülümsedim.

" Ne kadar ? " diye sordum ağır bir ifadeyle. Boğazıma et birikir gibi dolu hissetmiştim.

" Üç yüz doksan iki lira. "

Hemen elimde denkleştirdiğim paraları sayarak ona uzattım. Kafasını sallayarak parmaklarıma değmeden parayı aldı ve gözlerime bakarak ' iyi günler ' diledi. Aynı şekilde ben de onun için dilediğimde kapıdan çıkarken o da montunu giyiniyordu. Muhtemelen her zaman olduğu gibi beni beklemişti dükkanı kapatmak için. Çok iyi ve merhametli bir beyefendiydi. Ona dolusuyla minnettardım.

Yüzüm asıldı. Suratımdaki gergin bütün kaslar kopacak gibi ağrımaya başlamıştı. Hep böyle mi olacaktı ? Birine gülümsemek bende dayanılmaz bir ağrı bırakıyordu.

Ve ben bu ağrıyı zihnimdekilerden ayırt edemiyordum.

Yürümeye başladım. Ayaklarımdaki sesler yükseldikçe tabandaki baskıda sökülmezce artıyordu. Ve yine her şey nüksetmeye başlıyordu. Güçlü bir ıspazmozaya tutulur gibi derince sarsılıyordu vücudum.

Annem vefat ettikten sonra olmuştu bu hal. Yaşamanın ağır bastığı taraftaydım. Babam için de aynısını söylemek mümkün. Canı ağrımak kelimelerini yan yana o yıllarda getirmiştim. Birinin göz bebeklerinde yansımamı gördüğümde vebalıymışım gibi kendime bakamamam ağır psikolojik tramva sayılabilirdi belki. Ama bu sadece bir hastalığa sığınıp omuzlarımdaki yükü azaltmıyordu.

ÖLÜM ZİNDANI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin