Yüreğimi parçalayan kanatlı özgürlüğün esamesi her geçen gün bedenimde bir çürük bırakıyordu. Geldiğimden bu yana özlemin bütün renklerini belime bağlamıştı düşüncelerim. Her şey öyle soyutlanmıştı ki beynimde , en bilinmeyen yerlerinde bile tek düşündüğüm buradan kaçıp başka bir şehirde babamla eski tekdüze hayatıma devam edebilmekti. Ancak ruhuma ilmek ilmek işleyen çöküntü umutla bir bir yaktığım kibrit çöplerini aleve veremiyordu. Zihnime düğüm olan renklerin silsilesini korkunun rengiyle karıştırmıştım. Şimdi ise... renklerin yokluğunu yaşıyordum. Bilinmeyen harflerin içinde kaybolan zavallı renksiz yazılar...
Kuyu denen adamla iki kişinin bıraktığı o boşlukta gözlerimiz birleştiğinde ılık bir rüzgar kayıverdi tenimin üzerine. Yeşil gözlerine değdiğim an gülün dikenine dokunmuşum gibi vücuduma bir dalga yayılarak geri çekilme isteğiyle dolup taşmıştım. Zehirlerini akıtan yeşil irisleri bir cesedin ürperticiliğini ve soğukluğunu barındırıyordu adeta. Bir süre bırakılan o boşlukta bakışlarımız birbirine dolanarak yuvarlandı. Bedenimde gezinen farklı bir havanın aurasının farkındaydım ve hissetmemek mümkün değildi.
Düz ifadesinin yavaş yavaş kirli bedenimde dolandığını gördüm. Aynı anda omurgamdan bel kavisime doğru ılık bir ter damlasının ürpertici yolculuğunu da hissetmiştim. Tüm tüylerim ürpererek şaha kalktı. Burada bulunan tüm herkesin kesik nefes alışverişleri sanki omuzlarımdaydı. Adeta ağırlığı dizlerimi çöktürecek yetideydi. Ancak bu zehir yeşiline sahip gözlerin sahibi öyle bir bakıyordu ki hepsinden çok daha ağır ve taşıması pek güç geliyordu. Tüm heybetiyle durduğu yerden uzunca bir süre daha beni izlerken en sonunda bacaklarımın bu ağırlığı taşıyamayacağını hissetmiştim. O da sanki bunu anlamış gibi yeşil zehiri gözlerini kısarak bakışlarını titreyen dizlerime indirmişti. Soluduğum havada , boğazlayan kasvetli bir gerginlik ve Kuyu denen adamı ilk defa görmelerinin büyük şaşkınlığı geziniyordu.
Kuyu işaret ve orta parmağını birleştirerek bana ' gelmemi ' emir veren bir harekette bulununca tüm ruhi bakışların bana döndüğünü hissettim. Kuyu dışında kimse bana bakamıyordu ama hepsinin boynuzlu bakışlarını üzerimde hissetmemek mümkün değildi. Derin bir nefes alarak titreyen bacaklarımı kıpırdattığımda üzerime çivilenen ve içinde kimsenin anlayamadığı bir giz barındıran bakışlarını asla bir saniye olsun üzerimden çekmiyordu. En sonunda bana bırakılan boşluğa ulaştığımda sırayı tamamen doldurdum ve taşıyamayacağım ağır bakışlarının üzerimden çekilmesini umarak kafamı yere eğdim. Bu hareketim zihnimdeki bazı kuralların ördüğü katı duvarları istediği renge boyamış gibiydi. Öyle adaletsiz... Ayakkabılarının tabanının tok sesini taşlı zeminde duyumsarken bir anda görüş alanıma giren koca botlar kalbimin göğüs kafesimi parçalayacak hızda çarpmasına neden olmuştu. Ve tam o sırada durgun havadan esen sert rüzgar saçlarımla önümü kapatırken görüş alanıma botları yerine kahverengi saçlarım girdi. Nabzımın sesi dışarıdan duyulacak diye ödüm kopuyordu. Bu etkiyi nasıl bırakıyordu bilmiyorum ama bu beni çok yıpratıyordu. Yavaşça önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına itelerken aramızdaki onun ayakkabısının burnunun ucu kadar olan mesafe , gözüme bir ışık gibi parlıyordu adeta. Ilık rüzgar tenimizi gerginlik dolu anı yakalamışçasına okşayıp geçerken kimsenin yapamadığını yapıp başımı kaldırdım. O an... yemin ederim beynimin en ücra köşesi bile öldürücü bir elektrik yemiş gibi irkilmişti. Yemyeşil gözleri , en can verici zehire sahip , o yırtıcı kara akrebi kıskandıracak güzellikte dalgalanıyordu. Yeşilinin bitim kenarlarına kadar kavisle uzanarak dağılmış ve usta bir ressam aracılığıyla bir sim gibi serpiştirilmiş sarı hareleri hücrelerimi hipnotize etmiş gibi uyuşturmuştu. Ona kimsenin cesaret edemediği şekilde bakmam karşısında gözleri bunu beklemediğini belli eden afallamış bir bakış yolladı. Ardından irislerine zehir gibi yayılan şeytani bir ışıkla gözlerimle bağ kurdu. Maskesinin altından dudak kıvrımlarının yukarı çekildiğini hissettim. Kısılan gözlerinden anlamıştım. Zihnimin tozlu köşelerine üflenen sert bir nefes tüm düşüncelerimi allak bullak ederken dudaklarım hafifçe aralandı. Buğu buğu olan fikirlerim yerle yeksan olmuş kör bir avcının duyularını sağlamlaştırdığı gibi algılarım açılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ZİNDANI
Teen FictionPsikopat#1 ( Ölüler dirileri eğitir. ) Korkuyla beslenen bir adamın ve her şeyden korkan genç bir kızın umut dolu hikayesidir ! 🥀 Zihnindeki düğümleri size ilikleyecek kadar zeki bir adam... Saçlarının çocuk bukleli uçları , rahmine dolanarak müte...