❇14❇

28 11 0
                                    

Parçalara ayrılmış hissediyordum. Bana koyan şey, Esra'nın öğrenmiş olması değildi. Bana koyan şey, Evren'e verdiğim sırrı, Evren'in gidip Esra'ya yetiştirmiş olmasıydı.

Zoruma gitmişti.

Ben onu yakın görmüştüm kendime. Bu başından beri böyleydi. O nasıl gidip beni sırtımdan vurabilmişti ki? Hem Esra, onun elinden Baran'ı almamış mıydı? Neden kimse iyinin tarafını seçmiyordu?

Bakışlarımı Evren'den çekip tekrar Esra'ya çevirdim. "Sanane lan malak?! Sinirimi bozma, yol al." deyip onu kenara ittirdim ve ilerlemeye başladım. Fakat kolumdan tutmasıyla beraber tekrar bıkkınca ona döndüm. "Salı, nasıl yaparsın? Benim sevdiğim çocuğu nasıl öpersin?"

"Sen aynısını yaptın ama." dedim dilime hakim olamayarak. Halbuki benim yaptığımla onun yaptığının arasında tek bir benzerlik bile yoktu. Ama madem yanlış anlamıştı, doğruyu kavrayana kadar biraz sinir etmek hakkımdı.

Verdiğim cevap ile duraksarken bunu fırsat bilip bu sefer ben ittirdim bedenini. Gerileyen o olmuştu. "Bu yaptığıma ne kaşarlık, ne de başka birşey diyebilirsin. Çünkü aynısını sende yaptın ve dolaylı yoldan sende aynı şey oluyorsun. Ayrıca ikimiz arasındaki fark ne biliyor musun?"

Susup sadece ne söyleyeceğime odaklanmıştı. Mutkuydum çünkü geçici de olsa benim hissettiğim duygulara benzer bir duygu yaşıyordu. Ve bunu ona ben yaşattırmıştım. Mutluydum.

"Sen, Ben ve Umut sevgiliyken bunu yaptın. Ama ben, Baran'ın bir sevgilisi yokken bunu yaptım." dedim ve cevap vermesine fırsat vermeden Evren'in omzuna çarptım ve arkasından bağırdım. "Bunu unutmayacağım Evren!"

Evet, şimdi gerçek anlamda kimsem kalmamıştı. Kime sırtımı dönsem arkamdan iş koyar olmuştu. Kime güveneceğimi bilmiyordum artık.

Halbuki bir Evren'i sevmiştim. İçinin temiz olduğunu, Esra gibi olmadığına inandırmıştım kendimi. İnandığım şeylerin tekrar tekrar boşa çıkması hüzün veriyordu. Evren de tek kelime etmemişti. Bir bahane bile sunmamıştı önüme. Küçük bir açıklamayı çok görmüştü. Esra'yla laf taşıdığını öğrenmek kötüydü.

Cebimdeki telefonun titremesiyle birkikte düşüncelerimden sıyrılıp telefonu çıkardım ve mesajı açtım. Evren'in attığını görmek beni sinirlendirse de ne yazdığını merak ettiğim için açtım.

Ben Esra'ya hiçbir şey söylemedim. Nereden duyduğunu inan ki bilmiyorum ama yemin ederim ben söylemedim.

Bakışlarım ekranda takılı kaldı. Ne yapacaktım ben? Kime inanacaktım? İçimden Evren'e inanmak geliyordu fakat Esra'nın kuzeniydi sonuçta. Neden üç dört aydır tanıdığı birini, kuzenine değişsindi ki? Bu durumu da göz önünde bulundurmam gerekiyordu.

Sana inanmak isterdim.

Yazıp gönderdim. Evren'in söylememiş olma ihtimali var mıydı? Bu durumu bir tek Evren, ben ve Baran biliyorduk. Baran gidip 'ben Salı'yı öptüm' demeyeceğine göre geriye kalan tek seçenek Evren oluyordu. Yoksa Baran söyler miydi?

Ama bugün Esra'nın yanından bile geçmemişti ki! Kaldı ki bir de Esra'ya anlatacaktı. Ama Evren'in söylemiş olabileceğine de inanmıyordum. Rol yapmış olsa bile bu kadar inandırıco olması imkansız gibi birşeydi.

Topuklarım üzerinde gerisin geriye dönerek Evren'in yanına ilerlemeye başladım. Başından beri bunu düşünmem hataydı. O Esra gibi bir insan değildi ki beni sırtımdan bıçaklasın!

Onu görür görmez koşarak yanına gittim ve sarıldım. Kolları anında belimi bulurken "Ben söylemedim." diye fısıldadı kulağıma. Sesi öylesine çaresiz çıkıyordu ki hüzünlenmemek elde değildi. "Sana inanıyorum." dedim ve kollarımı daha çok sıkılaştırdım. Ablam gibi güven veriyordu kolları.

Sonunda ayrıldığımızda kollarından tuttum. "Kim söylemiş olabilir?" diye sordum. Düşünürmüş gibi bir tavır takındı. "Benden sonra en son Sera'yla konuştuğunu gördüm."

"Sera olamaz. Nereden bilecek ki?"

"Sizi gördüm." ikimiz de sesin geldiği yere döndüğümüzde sinirli gözlerle bana bakan Sera'yı gördük. Bizi görmüştü ve olayın aslını bilmeden hemen gidip Esra'ya mı yetiştirmişti?

"Onu nasıl öpersin Salı? Hani abimi seviyordun?" bu sefer sinirli gözlerle ben onu süzdüm. "Olayı bilmeden saçma sapan triplere girme. Bizim Baran'la öpüştüğümüz falan yok." diye söylendiğimde sinirle çığlık attı.

"Sizi gördüm diyorum, hala inkar ediyorsun." dediğinde derin bir nefes aldım. "Dur tahmin edeyim. Muhtemelen ona yumruk attığım tarafı görmedin." dedim kaşlarımı kaldırarak. O da kaşlarını kaldırarak cevap verdi. "Görmedim çünkü öyle bir bölüm yok. Kendini haklı çıkarmaya çalışıyorsun."

Evren ile birbirimize bakarak başımızı olumsuz anlamda salladık. Neden Sera'ya açıklama yapma ihtiyacı hissediyordum ki? Onu ilgilendiren bir konu yoktu ortada.

"Sana açıklama yapmak zorunda değilim. Neye istiyorsan, ona inan."

Sırtımı Sera'ya dönerek ilerlemeye başladığımda Evren de peşime takılmıştı. Yeterince uzaklaştığımı düşündüğümde durdum ve Evren'e döndüm. "Ne kadar da kabus gibi bir gün. Baran'a yumruk attığım kısmı saymazsak tabii." deyip güldüm.

Ama içimde bir burukluk vardı. "Evren, Baran yüzünden kendimi kaşar gibi hissediyorum. Cidden öyle miyim?" diye sordum gözlerimi irice açarak. Vereceği cevabı merak ediyordum.

Kolunu omzuma attı ve ilerlemeye başladık. "Saçmalama kızım, kafan mı hoş? Bir kere senin isteğinle olan birşey bile değil. Kalkmış kendini, bunu bile isteyr yapan kişilerle kıyaslıyorsun. Bu çok saçma."

Kurduğu cümleler yüzümde bir tebessüm oluştururken başımı omzuna yasladım. Bir daha bu kızdan şüphe etmemeyi de aklımın bir köşesine not ettim.

***
Akşama doğru eşyalarımızı toplamaya başladık. Buradan gittiğime ne kadar sevinsem de, eve döneceğim ve dört duvarın arasına kısılıp kalacağım için mutsuzdum. Ama ne olursa olsun evimi çok özlemiştim.

Otobüse bindiğimizde Evrim ve Görkem yanyana oturmuş, ben de onların önündeki koltuğa oturmuştum. Yanım boştu fakat Baran'ın doldurması geç olmamıştı.

Takmıyormuş gibi yaparak kulaklıklarımı kulağıma geçirdim ve başımı cama yasladım. Ama tabii filmlerdeki gibi sabit durmuyordu kafam. Dakika başı cama çarpmaktan dayak yemişim gibi beynim folloş olmuştu. Sıkıntıyla nefesimi üfledim ve başımı bu sefer koltuğun başlığına yasladım. Böyle daha iyiydi.

Kulaklığımın tekini çıkartmasıyla ters ters ona baktım. Şirince sırıtma çabaları boşunaydı. Aslında Allah var, güzel sırıtıyordu fakat şu anda sinirliydim ve sırıtışını çirkin bulmam gerekiyordu.

Tam kulaklığı geri takacakken kolumu tutarak durdurdu. "Seni bilmem ama ben sözümü tutarım ve sen Umut'u unutmuş gibi durmuyorsun." gözlerimi devirip elinden kurtuldum ama kulaklığı geri takmadım. "İnan bana hayatımda o kadar aldatıcı insan var ki, senin bir sözünü tutmaman bana koymaz."

"Ama ben onlardan değilim." dediğinde oturup gözlerinin içine baktım. Bir süre sustuktan sonra nihayet cevap vermeyi akıl edebildim. "Sana inanmayı isterdim." gözlerini kırpıştırdıktan sonra arkasına yaslandı ve karşıya bakmaya başladı. "Bunu gerçekten istersen, yapabilirsin." bu laf üzerine ikimiz de sustuk.

Ona inanmayı gerçekten isterdim. Ama neden onu diğer insanlardan ayıracaktım ki? Ne farklılığı vardı? Altı üstü bir arkadaştı. Belkide o bile sayılmazdı.

Sahi, Baran benim için neydi?

Ona neden inanmak istiyordum ki?

S'onsuz Umutlar  ❇Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin