Üzülmem gerekir miydi bilmiyordum ama sevinmediğim kesindi. İçimden bir parça 'yalan söylüyor' diye haykırıyordu. Ama böyle bir konuda, böyle bir yalan söyleyeceğini de düşünmüyordum.
Birçok kişi Esra'yı aramaya giderken Evren'e cevap bile vermeyip daha yeni önüne oturduğum ağaca doğru ilerlemeye başladım. Ama bu sefer ağacın dibine oturmak yerine ağaca çıkmayı tercih etmiştim. Allah'tan ağaç uzun değildi.
Bir süre orada öylece etrafımı izlemeye başladım. Aynı anda Esra'yı da düşünüyordum. Acaba cidden kayıpsa şimdi ne haldeydi? Bu böyle kafamı kemirecek miydi?
Öyle kendi kendime düşüncelerimle boğuşurken çalılıklardan bir hışırtı geldi. İrkilsem de korkmadım. Birden bir beden belirdi. Biraz daha kafamı eğince Baran olsuğunu fark etmemle rahat bir nefes aldım. "Bu günlerde ne kadar da çok karşılaşır olduk." dedim alaycıl bir sesle. Baran ise yerinde zıplayarak havaya bakmaya başladı ve gözleri nihayet beni bukduğunda güldü.
"Ne o bu sefer de Çalıkuşu'na mı özendin?" gülüp kaşlarımı kaldırdım. "Ne münasebet. Çıkış güzeldi de nasıl ineceğimi bilmiyorum." diye hayıflandım. Cidden çıkarken nasıl ineceğimi düşünmediğim için kendimi tebrik ediyorum.
"Saçını sarkıt da kurtarayım seni." dediğinde yüzümü buruşturdum ve kendimin bile anlamlandıramadığı bir bakış attım. Yüz ifademe bakınca güldü ve başını olumsuz anlamda salladı.
"Esra'yı merak etmiyor musun?" dedim kısık bir sesle. Bir an Baran'a, Esra'yı sorduğum için kendime kızdım.
"Bir yerlerde saklanmış dikkatleri üzerine çekmeye çalışıyordur muhtemelen. Takma kafana," benimle aynı düşüncede oluşu içime su serperken yine de kendimi tutamadım. "Ya gerçekten kayıpsa?"
Eğer gerçekten kayıpsa illa ki bulunurdu fakat ormandı ve başına bir iş gelme ihtimali yüksekti. "Felaket tellalı mısın kızım? Manyak manyak şeyler üretme kafanda." başımı olumlu anlamda salladım.
"Baran ben intihar edeceğim," dedim zeminle bulunduğum yer arasındaki farkı ölçmeye çalışırken. "Buradan atlayarak." diye devam ettiğimde dehşetli yüz ifadesiyle bana baktı ve samanyolu oyunculuğuyla gözlerini irileştirdi. "Saçmalama mal ölürsün."
"Hadi be!" diye sordum hayretle. "O zaman intihar etmeyeyim, ölebilirim sonuçta. Sen de haklısın." deyip oturduğum yerde kıçımı biraz salladım. Kısaca atlamak için cesaretlenmeye çalışıyordum.
Alayıma karşılık cevap gelmeyince dala tutunarak ayağa kalktım ve inmeye çalıştım. Bastığım dal kırılana kadar çok güzel gidiyordum halbuki.
Yere düşmeye kendimi hazırlarken iş olsun diye çığlık attım. Fakat Allah'ın sevgili kuluydum galiba, Baran beni belimdem tutmuştu. "Öldün mü?" diye sordu belimi tutmaya devam ederken. Başımı kaldırıp dibimdeki suratıyla karşılaşınca bir an afallasam da toparladım. "Öldüm." birbirmize bu kadar yakın ve mal mal bakarken birden gülmeye başladık.
Benim gülme sebebim onunkine nazaran farklıydı. Hızla atan kalbimi Baran'a yorunca aniden gülesim gelmişti. Gülmemiz kesildiğinde bir adım geri çekildim ve Baran da ellerini belimden çekti. İkimiz de ağacın dibine otururken derin bir nefes aldım. "Hayatımı kuetardın centilmen çocuk."
"Başıma bela olacağını bilseydim nah kurtarırdım." dedi o da karşılık olarak. Somra bir müddet susup sessizliği dinlemeye başladık. Aniden aklıma gelen şeyle ona döndüm. "Biraz kendinden bahsetsene."
"Talibim misin sen?"
"İşi makaraya alma!"
"Makarnaya mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S'onsuz Umutlar ❇
Novela Juvenil👉04.09.2016 ~ 19.07.2017👈 Günlerden bir gün kesişti bakışları... Kızın Umut'u vardı, Çocuğun umudu. Bağırdılar, çağırdılar, ağladılar, güldüler. Ama en çok sevdiler, Böyle dolu dolu, kocaman... Bazen dünyaya düşen binlerce yağmur tanesi kadar, Ba...