Ölüme bu kadar yakınken bir o kadar da uzak olmak ölümden beterdi bence. Damarlarında öleceğini bildiğin için hızlanan kan akışı kalbinin atışını da hızlandırıyordu. Ölüme, kurtuluşa, bu kadar yakınken bir anda yavaşlaması canını ölümden daha çok acıtırdı insanın.
Peki bana şu an olan şey neydi? Ölmek istiyordum ama yine de kalbim hızlanıyordu. Bunun sebebi neydi? Yaşamaya alışmış olmam mı, yoksa yeni bir deneyim olacağı için mi?
Gözlerimi sımsıkı yumup gülümsedim. Beklediğim acı hala gelmemişti. Onun yerine sırtım sert bir şekilde bir yere yaslandı. Tamam, bu da acıtmıştı ama ölüm bu kadar basit olamazdı.
Olmamalıydı.
Titrek bir nefes verip gözlerimi açtığımda karşımda bir çift koyu kavhe gözlerle karşılaştım. Bu ölümden daha çok acıtmıştı işte. Gözlerinde gördüğüm fakat çözemediğim o duygu tanıdıktı. Bende uyandırdığı hisler tanıdıktı.
O duygu değiştikten sonra yerini endişeye bırkamıştı.
Neden benim için endişeleniyordu?
Nefesimiz birbirine karışırken göğsüm hızla inip kalkıyordu. Üzerimde olmasına rağmen ağırlığını bana vermiyordu. Her nefes alış verişlerimizde göğüslerimiz birbirine çarpıyordu. Gözlerini sıkıca yumup geri açtı.
"Sen sorunlusun."
Mırıldanışı kulaklarımı doldurduğunda dudağım yukarı doğru kıvrıldı. Gözleri dudaklarıma inince kaşlarını çattı. Bakışlarını hala dudaklarımdan ayırmayınca rahatsızca kıpırdandım.
Bu hareketim onu kendine getirmiş gibi hızlıca üzerimden kalktı ve bana da elini uzattı. Düşünmeden tuttum ve beni kaldırmasına izin verdim. Etrafımızda kimse yoktu çünkü okulun ilerisindeydik. Okuun etrafında evler olmadığı için buralarda da kimse yoktu. Sürücü de basıp gitmişti zaten.
"Kafan mı hoştu? Yolun ortasında durmandaki amaç neydi? Kendinin de benim de beynimi uçurtmak mı?" bağırmıyordu, ama normal de konuşmuyordu. Tıslıyordu ve bu bağırmasından daha ürkütücüydü.
"Sen 'dur' dedin." diye çıkıştım. Amacım onu suçlamak değildi ama neden böyle söylediğimi bilmiyordum.
"Sana 'dur' derken yolun ortasını kast ettiğimi sanmıyorum." diye homurdandı. Gözlerimi devirdim. "Kusura bakma. O an senin komutunu uygulamaktan başka birşey yoktu aklımda." yine yalan söylüyordum. Aslında o araba birden karşıma çıkınca ne yapacağımı şaşırdığımdan duraklamıştım. Ama açıkçası ölsem işime gelirdi. Yaşayacak bir şeyim kalmamıştı.
Acı çekmiş miydim? Evet.
Yeterince ağlamış mıydım? Evet.
Biraz da olsa gülmüş müydüm? Evet.
Sevmiş miydim? Çok.
Sevilmiş miydim? Hiç.
Hmm. Belki de bu yüzden ölmemiştim. Çünkü sevilmemiştim. Sevdiğim kadar sevilmemiştim.
"Sana laf yetiştiremiyorum." diye söylendi ve bileğimi tutarak ilerlemeye başladı. "Hani bileğimi bıraksan da ben de insan gibi yürüsem?" diye sızlandım.
"Tekrar arabayla sıcak bir ilişki yaşa diye mi? Kalsın güzelim." diye dalga geçti. Aslında konuyu geçiştirme çabamdı onu suçlamam.
O gözlerindeki ifadeyi çözmeyi istiyordum. O birkaç dakika içinde gördüğüm ifade diğer duygulara hiç benzemiyordu. Bu yüzden istiyordum.
Derin bir nefes alıp beni çekiştirmesine izin verdim. Şu anda yapabileceğim daha iyi bir şey yoktu çünkü.
###
Bu test çözme işi zihnimi boşalttığı için memnundum. Dün Baran beni evime kadar bıraktıktan sonra çekip gitmişti. Bu sabah da ilk derse gelmemişti. Açıkçası neden umrumdaydı bilmiyordum.
Tekrar test çözmeye dönecekken yanıma birinin oturduğunu hissetmemle kafamı yanıma çevirdim. Saçlarını karıştıran bir adet Baran karşımda oturuyordu.
"N'aber?" dedi alaycıl bir tavırla. Dalga mı geçiyordu? "Bomba gibiyim." diye homurdanıp tekrar önüme döndüm. Giydiği okul gömleği kaslarını fazlasıyla belli ettiği için önüme dönmem gerekiyordu.
"Olmamalısın. Bütün okulun bize inanması ve sana 'sürtük' diye hitap etmemeleri için boy göstermemiz gerekiyor." deyip ayağa kaltı ve bana yol verirmiş gibi elini kaldırdı.
"Çok naziksin." deyip yüzümü buruşturdum ve önden ilerlemeye başladım. Bana yetişip kolunu omzuma attı ve birlikte kantine inmeye başladık. "Bakıyorum da halinden fazlasıyla memunsun." dedim alayla yakınlığını ima ederek. İstifini hiç bozmadı. "Fazlasıyla."
Gözlerimi devirip kantin masasına oturdum ve böylece kolu omuzlarımdan çekilmiş oldu. Rahatsızca homurdandı ve karşıma oturdu. Bu haline sırıtmadan edemedim.
Biraz daha orada takıldıktan somra iyice sıkılmaya başlamıştım. Öğle arası olduğu için tenefüs de uzundu. Baran'la mal mal bakışmaktan başka hiçbir şey yapmıyorduk.
Biraz sonra Baran'la bakışmamızı mumla arayacağım aklıma gelmezdi ama evet, Esra'yla konuşmaktansa Baran'la bakışmayı tercih ederdim. Hem Baran da fena bir görüntü sayılmazdı. Bu düşünceme güldükten sonra imayla yanımıza oturan Esra'ya baktım. "Bakalım bugün ne sorun çıkaracaksın?" deyip güldüm.
Bakışlarını kaçırdı ve kafasını eğdi. Daha çok Baran'a bakmamaya çalışıyormuş gibi görünüyordu. "Aslında seninle birşey konuşmak istiyorum Salı. Yalnız."
İmayla Baran'a baktım. Kalkmasını ima ediyordum. Umrunda değilmiş gibi omuz silkti. "Ben yanınızdayken de konuşabilirsiniz."
Esra onunla muhattap olmayıp bana baktı ve kaşlarını kaldırdı. Nefesimi üfleyip Baran'a döndüm. "İki dakika." diye hayıflandım. Gözlerini devirdi ve ayağa kalktı. "İki dakika sonra buradayım." şirince sırıtıp başımı olumlu anlamda salladım.
Tekrar Esra'ya döndüğümde mahcupca bana bakıyordu. Bu hallerine anlam veremeyip kollarımı birleştirdim ve arkama yaslandım. "Dökül bakalım."
Dudağını ısırdı ve derin bir nefes aldı. "Biliyorum yaptıklarım özürle geçiştirilebilecek şeyler değil ama yine de özür dilerim. Bugüne kadar yaptığım her şey için."
"Ha?" verdiğim tepki aynen böyleydi. Hatta neredeyse sandalyeden düşüyordum. Bunları Esra'dan duymayı beklemiyordum. Gerçi kim bekliyordu ki?
Tepkime hafifçe güldü ve iç çekti. "Bak ben gerçekten üzgünüm. Yaptığım şeylerin telafisi de yok. Umut'la arkandan iş çevirmemeliydik. En azından ben yapmamalıydım çünkü en yakın arkadaşındım. Bu yüzden Baran'la aranızdan çekilmeye karar verdim. Umut'a karşılık, Baran gibi düşün."
"Biliyorum beni affet desem affedersin, böyle bir insansın. Ama ben kendimi affetmeyeceğim. Kötü şeyler yaşattım. Senin gözüne bir daha görünmemek için okulumu değiştireceğim. İnan, beni bir daha görmeyeceksin. Tekrar, özür dilerim."
Bir solukta konuşmasından sonra tekrar mahcupca baktı ve ayağa kalktı. Tam arkasını dönmüş gidiyordu ki ben de ayağa kalkıp "Esra," diye mırıldandım.
Durdu ama arkasını dönmedi. Sadece başını hafif yana çevirdi. Dudağımı ısırdım. Ben de en yakın arkadaşımın sevdiği çocukla çıkmıştım. Benim yaptığım şey de doğru değildi. "Seni affetmemi gerçekten istiyor musun?" diye sordum titrek bir sesle. Gözlerim dolmuştu.
"İstiyorum." dedi bir an bile düşünmeden. Uzanıp kolunu tuttum ve kendime çevirdim. Gözleri dolmuştu. Esra'ydı işte. O her zaman Esra'ydı.
"O zaman gitme." dedim gözünden akan yaşı işaret parmağımla silerken. "Kal ve tekrar en yakın arkadaşım ol. Tabii benimle dost olmak istemiyorsan seni anlar-"
Sözümü kesen şey nihayet ki Esra'nın öpücüğü falan değildi. Sarılışıydı. Anında kollarım bedenini buldu ve sımsıkı sardı. "Her zaman en yakın arkadaşımdın Salı. Her zaman."
"Sen de Esra. En yakın arkadaşımsın. Bir de Evren tabii."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S'onsuz Umutlar ❇
Teen Fiction👉04.09.2016 ~ 19.07.2017👈 Günlerden bir gün kesişti bakışları... Kızın Umut'u vardı, Çocuğun umudu. Bağırdılar, çağırdılar, ağladılar, güldüler. Ama en çok sevdiler, Böyle dolu dolu, kocaman... Bazen dünyaya düşen binlerce yağmur tanesi kadar, Ba...