⬇⬇⬇
Esen rüzgar bedenimi titretirken, yorgun ayaklarımı beni eve ulaştırması için peşimden sürüklüyordum.
Umut uyanık olsaydı, adamı şikayet etmeme izin vermezdi. diye hatırlattım kendime. Peki ya ozaman bu çektiğim ızdırap niyeydi? Ona ihanet ettiğimi düşündüren duygu, neden beynimi alşak bullak ediyordu?
Yolun ortasında ilerlerken, milimlerle arabanın altında ezilmelten kurtulmuştum. Öyle ki benden bağımsız hareket edem duygularım arabanın altında kalmış, kalbimin kırıkları etrafa saçılmış gibi hissetmiştim.
Fakat böyle dalgınca ilerlemeye devam edersem bu sefer kesinlikle bir sonraki arabanın altında kalacaktım.
Gerçi hoş, bu düşüncelerin altında ezilmektense, bir arabanın altında ezilmek daha cazip geliyordu ya, neyse.
Ama ne olursa olsun, kararımdan dönmeyecektim. Üstelik polise gitsem bile birşey çıkmazdı çünkü adamın cidden suçu yoktu. Zaten gözünün kenarlarındaki kırışıklıklar da yılların onu ne kadar yorduğunun kanıtıydı. Üstelik adam yaşlı da değildi. Yani çok fazla.
Derin bir nefes alarak, ensemden tenimin altına yayılan ürpertinin geçmesini bekledim. Bu ürperti, beni esen rüzgara karşı daha savunmasız kılmıştı sanki. Adımlarımın zemine deydiğinden emin olmasam, rüzgarın beni uçuracağı kanaatindeydim.
Yıkılmıştım.
Tamam belki yılların yorgunluğuyla gözümün etrafında kırışıklıklar belirmemişti, ya da belime dökülen saçlarıma ak teller düşmemişti ama zaman ilmek olup boğazıma dolanmış, nefesimi kesiyordu.
Uzun uğraşlar sonucu binanın önüne geldiğimde, eve çıkmak yerine çatıya çıktım. O anda görmek istediğim ve gördüğüm kişiyle birlikte dudaklarım kıvrıldı.
Dudaklarımın ruhsuz bir gülüşe ev sahipliği yapmış olması beni afallatsa da duraksamadan yanına gittim.
"Nasılsın İsmail abi?" daha sesimi duyar duymaz bakışlarında oluşan parıltıyla birlikte gözlerini gözlerime sabitledi. "Oo Salı Hanım, çok şükür varlığımı hatırlayabildin." dediğinde mahçup bir ifadeyle gözlerine baktım.
"Tamam, tamam," deyip güldü ve merdivenleri işaret etti. Çatıya çıkan merdivenlerin üzerine oturduğumda o da hemen biraz ilerime oturmuştu.
"Ee anlat bakalım, görmeyeli neler oldu? Daha ne kadar battın bataklığa?" dediğinde güldüm ve başımı olumsuz anlamda salladım. "Umut yoğun bakımdan çıktı."
İrice açılan gözleriyle aynı orantıda elini kalbinin üzerine yerleştirdi. "Kız şakaysa valla annenin terliğiyle döverim seni! Hem madem uyandı... Senin gözlerin neden parlamıyor? Dur tahmin edeyim, daha çok boka battın." dediğinde onaylayan mırıltılar çıkarıp başımı önüme eğdim.
"Çıktı çıkmasına ama... Bu sefer de bitkisel hayata girdi be abi." dediğimde gözleri, gözlerimde biriken yaşlarda takılı kalmıştı. "Her gecenin bir sabahı vardır, Allah'tan ümit kesilmez." dedi kuru bir sesle.
"Benim gecelerimin sabahı yok ki,"
***
İsmail abiyle uzun uzun dertleştikten sonra, artık tımarhane gibi gelen evime girdim. Tımarhaneydi ama bir yandan da benim dünyamın başkentiydi.
İçerigirer girmez annem yanımda bitti. "Salı geldin mi?" görünmez mi oldum anlamıyorum ki! Ne biçim sorular bunlar?
"Yok be, nereden çıkardın? Yoldayım ben, gelirim birazdan." diye dalga geçerek odama doğru ilerlemeye başladım. "Konuşma kız, abinlere gidiyorum ben. Sen de yemek ye aç aç oturma." dediğinde gözlerimi devirdim ve onaylayan mırıltılar çıkararak odama girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S'onsuz Umutlar ❇
Novela Juvenil👉04.09.2016 ~ 19.07.2017👈 Günlerden bir gün kesişti bakışları... Kızın Umut'u vardı, Çocuğun umudu. Bağırdılar, çağırdılar, ağladılar, güldüler. Ama en çok sevdiler, Böyle dolu dolu, kocaman... Bazen dünyaya düşen binlerce yağmur tanesi kadar, Ba...