❇15❇

38 9 0
                                    

Yüzleşmek istiyordum. Bu duyguları yaşatan kişiyle yüzleşmek ve ondan hesap sormak istiyordum. Ama tek suçlu kişi bendim. Kendimle yüzleşemiyordum.

Umut'u sevmiyordum artık. Bu omuzlarımdan ağır bir yük kalkmış gibi hissettirmişti. Bu güzeldi. Fakat ben nasıl olur da bunca yılımı heba ederdim?

Kendime çok kızgındım. Geçen günlerimi kendime zehir ettiğim için ve en önemlisi kendimi tanıyamadığım için. Evet, kendimi tanımıyordum. Eğer kendimi tanısaydım bir insanı sevdiğim zaman nasıl davrandığımı bilirdim. Halbuki ben henüz sevgi ve takıntı duygularını birbirinden ayıramıyorken kendimi tanıdığımı söyleyemezdim.

Ama geç de olsa mutluydum. Geç de olsa insanların gerçek yüzünü görmüş, kendimi bir nevi tanımıştım. Kimseye gerçek anlamıyla güvenmemem gerektiğini öğrenmiştim. İşte, geç de olsa...

Şimdi düşündükçe göz pınarlarımı kanattığım günlere lanet ediyordum. Değmezmiş. Düşündükçe deli oluyordum.

Ama mutlu da oluyordum. Kurtuldum ya, herşey için Allah'a bin şükür!

Hastaneye girdiğimde ezberr bildiğim odasına çıkmaya başladım. Koridorda gördüğüm Aylin Hanım'a gülümsemeyi ihmal etmemiştim. Aynı tebessümle o da karşılık verince keyfim biraz yerine geldi ve odaya çıkmaya devam ettim.

Odaya vardığımda içeride kimsenin olmadığını düşünerek odaya daldım. Fakat hiç olmadığım kadar şaşkındım. Sera odadaydı.

Şaşkınlığımın sebebi Sera'nın odada olması değildi. Bu gayet doğal birşeydi. Burada sürekli Sera'yla karşılaşırdık. Beni şaşırtan şey, Sera'nın, Umut'un eşyalarını topluyor olmasıydı. Beni gören Sera kaşlarını kaldırdı ve yaptığı işe geri döndü. "Neler oluyor?" diye sordum daha fazla dayanamayarak.

Başını ağır çekimde kaldırdı ve omuzlarını silkti. Ben 'odası değişiyor' tarzi birşey beklerken verdiği cevap beni fazlasıyla şaşırtmıştı. "Gidiyoruz."

"Nereye?" diye sordum anlamayarak. Bana tavır aldığı bariz bir şekilde belliydi. Verdiği cevaplar kısaydı ve elinden geldiğince bana bakmamaya çalışıyordu. Beni anlamasını beklerdim.

"Taşınıyoruz Salı. Ankara'ya. Babamı oraya atadılar. Abim de oradaki hastanelerden birinde kalacak." duyduklarım şok etkisi yarattığı için bir müddet cevap vermeden durdum.

"Umut'u bir daha göremeyecek miyim?" diye sordum şaşkınlıkla. O kadar alışmıştım ki sürekli ziyaret etmeye, onu bir daha görmeyecek olma fikri beni fazlasıyla ürkütmüştü.

"Merak etme, Baran abimin yokluğunu hissettirmez." diye konuştu bir çırpıda ve eşyaları yerleştirdiği kutuyu alarak kapıya doğru ilerledi. Tam çıkacakken içeriye Umut'un annesi girmişti. Beni görmesiyle birlikte sarılması bir oldu.

"Gidiyormuşsunuz?" diye sordum sitemle. Benim bu kadar geç haberim olmasına kırılmıştım biraz da. "Öyle oldu. Ama sık sık telefonda konuşuruz kuzum." dedi benden ayrılırken. Bunun olmayacağını biliyordum. Muhtemelen Sera bir bahane bulup arattırmazdı.

Biraz daha sohnet ettikten sonra vedalaştık ve beni odada yalnız bıraktılar. Yavaşça Umut'a yaklaştım ve yatağın yanındaki sandalyeye oturdum. "Gidiyormuşsun."

Söyleyecek birşey ararken dudağımı ısırdım ve hafızama kazımak istermişçesine suratını inceledim. "Yolun açık olsun."

***

Tekrar ve tekrar sıkıntıyla nefesimi dışarı üfledim. Yahu anlamıyorum ki bu öğrencilerden bütün dünya ne istiyor? Zaten uykudan sabahın köründe kalktığım için Vietnam gazisi gibi takılıyorduk. Vallahi bıkmıştım! Bir de üstüne sınavlar yapıyorlardı. İntühar sebebiydi resmen.

Sessizce sınıfıma doğru ilerlerken dalgın olduğum için birinin omzuma çarpmasıyla sülük gibi duvara yapıştım. Kafamı sinirle kaldırıp çarpan kişiye baktım.

Baran'ı görmemle sinirim yavaş yavaş geçerken gülmemek için birbirina bastırdığı dudaklarına bakıp gözlerimi devirdim. "Derdin ne?"

Dudaklarını yalayıp yandan bir bakış attı. "Sana omuz atarak seni öldürmeyi planlıyordum." dediğinde suratına bön bön baktım. Birkaç kere cevap vermek için ağzımı açtım ama birşey bulamayınca "Nereden bu mallık?" dedim.

Gülüp ilerlemeye devam etti ve bağırdı. "Sıra arkadaşımdan."

"Sıra arkadaşın batsın." diye homurdanıp sınıfa çıkmaya başladım. Görkem ve Evren merdivenlerde mal mal oturuyorlardı. "Selam millet." dedim yukarıdan onlara bakarken. "Salı, şu Görkem'e söyler misin kısmetimi kapatıyor."

Şaşkınlıkla onlara bakarken 'ne ayak?' dercesine göz kırptım. Omuz silkip somurttu ve kollarını bağladı. Yüzüm garip bir hal alırken Görkem'e baktım. 'Yine ne yaptın?' dedim ağzımı oynatarak. Ellerini 'bilmiyorum' dercesine iki yana açtıktan sonra sesli bir şekilde konuştu.

"Salı, Evren'e söyler misin kısmeti zaten ysnında oturuyor." onlar atışmaya devam ederken gülerek sınıfa girdim. Birkaç dakikaya barışırlardı nede olsa.

Biraz sonra zil çaldığında ilk önce Evren ve Görkem el ele tutuşarak sınıfa girdiler. Hemen arkalarından Baran da girdi ve yanıma oturdu. "N'aber güzellik?"

"Senin bu lafından sonra çirkinleştim." dedim yanağımdan makas alan elini ittirirken. Elini saçlarına geçirdi ve dağıttıktan sonra önüne döndü.

"Ee" dedim önümdeki çifte kumruları dürterken. "Siz neden tartıştınız?" dediğimde Görkem kulağıma eğildi ve fısıldadı. "Çaktırma ama ben hala bilmiyorum." gülerek bedenini ittirdim.

Sınıfa nöbetçi öğrenci girdi ve Edebiyat hocasının izinli olduğunu söyledi. Baran direkt kafasını sıraya koydu ve uyumsya başladı. Ben de öyle yapacaktım fakat öğlenci öğrenciler sıraya ne yaptıysa bok götürüyordu. Dudağımı büzdüm va Baran'ın sırtına baktım. Çok rahat görünüyordu.

"Baran," deyip dürttüm onu. Yavaşça gözlerini açıp uykulu bir sesle mırıldandı. "Hıı?" uykulu çıkan mırıldanma sesi hoşuma giderken gülümsedim. "Sıra kirli sırtına kafamı koyabilir miyim?"

Kafası sıradayken doğruldu ve muzhip bskışlar gönderdi. "Burada tertemiz kucağım dururken ayıp olmuyor mu?" dediğinde kafasına yavaşça vurup kafamı sırtına koydum. "Şimdi kafan kandan kirlenecek."

Sırtının sıcaklığı ve onun sırtında başımın olmasının verdiği heyecanla uykuya daldım. Zaten düzenli nefes alışverişleri garip bir rahatlama veriyordu. Huzurlu bir uykuydu.

***

Şu anda kantin sırasında sadece bir tost alabilmek için kıçımı yırttığımı düşünürsek sandalyeye öküz gibi ysyılmsm normaldi.

Ben sakin sakin, güzelce yemeğimi yerken Esra belirdi yanımda. Burnundan soluyor gibi görünüyordu. Hem sinirli, hem çaresizdi.

Bu iyiye işaret değildi.

"Hey," dedi kollarını kenetleyip yanıma gelirken. "Bakın burada kim varmış? Sevgilisi olmayan kişilerle öpüşen bir sürtük." dediğinde dişlerimi gıcırdatarak ayağa kalktım. "Saçmalamayı kes!" diye bağırdım.

"Yalan mı?" diye çıkıştı o da. "Baran'la sevgili değilsiniz. Buna rağmen öpüşmediniz mi?" ne cevap vereceğimi bilmeden öylece durdum. Şu anda resmen sürtük muamelesi yemiştim ve susuyordum.

Tam ağzımı açıp cevap verecekken arkalardan bir ses duyuldu. "Yalan."

Baran?

Herkes sesin sahibine döndüğünde o gözlerini benden ayırmadan yanıma gelmeye başladı. Gözleri güven verircesine bakıyordu. Gülümsedi. Benim de dudaklarım yukarı kıvrıldı.

Tam yanımda durdu ve elini belime koydu. Vücuduma sıcaklım yayılırken şaşırmanın bir tarafkarın koymuştum.

Sırıttı ve Esra'ya baktı. "Sevgililerin öpüşmesinden daha doğal bir şey olamaz."

S'onsuz Umutlar  ❇Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin