My Baby

1.7K 154 60
                                    

Artık bu kitabı bitirmem gerekiyor sanırım. Bir şeyler güzel gitmiyor gibi hissediyorum...
İyi okumalar.
_____________________
Hoseok sıkıntıyla gömlek düğmesiyle oynadıktan sonra bıçağıyla bifteği kesti ve az pişmiş etin içinden akan kanlı su tabakta göllendi.

"Ee sen anlatsana biraz?"

Hoseok şarabından bir yudum aldıktan sonra kıza baktı.

"Ne anlatayım Linsoo?"

"Çalışmıyor musun?"

"Benim için biçilen hayat buydu. Çalışma ihtiyacı duymadım hiç. Ailem sayesinde. Ama şimdi şirketin başına geçme teranesi çıktı."

"Ve de benimle bir evlilik."

Kim Linsoo. Kim Holding'in biricik varisi.

Babasının ısrarları üzerine bir yemeğe çıkmışlardı. L'Avillao denen, tüm lüks takımın takıldığı yerde bir randevu. İşin kötü tarafı, Linsoo bu buluşma için hevesli gibiydi.

Hoseok'un normalde yemeyi hiç sevmediği Fransız usülü, az pişmiş biftek bile ona çok cazip geliyordu şimdi.

"Elbisem nasıl sence?"

İlgilendiği şey Linsoo'nun lanet olası elbisesi değildi! İlgilendiği şey Jun'un şu anda naptığıydı. Saatine bir göz attığında oğlunun uyku saatinin geçmiş olduğunu gördü.

"İyi."

"Bu kadar mı yani?"

İç çekti Hoseok. "Ne diyeyim ki Linsoo. Güzel işte. Anlamam ben öyle elbiseden falan. Şu ana kadar hep onları çıkarmakla ilgilendim."

Oops! Yanlış bir kelimeydi bu. Çünkü Linsoo'nun dudakları davetkar bir gülümsemeyle kıvrıldı.
"İlgi alanlarımızın aynı olması süper."

Hoseok bunu hiç de "süper" olduğunu düşünmüyordu ama.

"Linsoo. Açıkça konuşmak gerekirse ne evlenecek bir kişiliğe sahibim, ne de evliliğe hazırım. Eğer bir beklentin varsa, olmasın diye söylüyorum. Evlensek bile inan çok üzülürsün. Bağlanma anlayışım yok. Hiç olmadı."

"Peki ya hisseler. Ailelerin istekleri?"

"İnan ailenin isteği için bana hayatını bağlamak istemezsin Linsoo."

Kız uzun parmaklarını masada bir süre tıkırdattı. Gelen garson şarabını yenileyene kadar bekledi.

"Peki ne yapacağız?"

"İstemediğini söyle onlara. Eminim iki taraf da istemezse vazgeçerler."

"Ya istiyorsam?"

Hoseok sinirle saçlarını karıştırdı. Joker kartını oynamak istemiyordu. Onun gizli kalması gerekiyordu.

"Linsoo lütfen."

"Sen herkesin düşlediği türden bir erkeksin Hoseok."

"Ama evlenilecek bir tip değilim. Açık olmamı mı istiyorsun? Tamam o halde. Her gün seni aldatacağım Linsoo. Her gün! Kadınların biri kapına gelip "Kocan benimle yattı, hesap verecek!" dediğinde ne halt yiyeceksin? Böyle bir hayatı istiyor musun Linsoo?"

Kız sessiz kaldı. "Nasıl bir hayat istediğim bana ait Hoseok. Ve inan. Benimle evlendiğinde başka birine gidemeyeceksin bile.

Hoseok kızı şöyle bir süzdü. Manken gibi bir vücut, boya saçlar,ağır makyaj. Hayır. Bu değildi. Evlenmek istediği kişi bu değildi.

Kartı oynadı. Son kartı.
"Benim bir çocuğum var Linsoo."

&&&&&&&&&&&&&&&

Linsoo önce Hoseok'un onunla evlenmemek için klişe bir bahane uydurduğunu düşünmüştü.

Ama Hoseok uzun ikna seansları ve bir kaç fotoğraftan sonra kızı ikna etmişti.

Keşke ikna olmasaydı çünkü intikamı acı olmuştu.

Çalan kapıyı açtığında babası kıpkırmızıydı.

Annesi ise elinde alkollü pamuk, her an bayılabilir gibi duruyordu.

Salonda karşılıklı oturduklarında,babası volta atmaya başladı.

"Oğlumuzun bir çocuğu var, biz bunu ne zaman, kimden öğreniyoruz? Bütün hisseleri mahvettin Hoseok! Her şeyi!"

Annesi elini yelpaze gibi yüzüne sallıyordu. Kadın bitkin görünüyordu.

"Bize ne yaptığına bir bak Hoseok! Annene ne yaptığına!"

Hoseok daralıyordu. Ne olacaktı ki? Bir çocuğu olsa ne olurdu?

"Çocuğunla ilgilenmiyorum. Annesine ver. Artık sorumluluk alacaksın. Holding'in başına geleceksin."

"Bebek de sorumluluk almak baba."

"Ama benim istediğim türden değil."

"Öyle veya değil sonuçta bir sorumluluk. Ne var biliyor musun? Sen benim sorumluluk almamı değil, senin istediklerini yapmamı istiyorsun. Çünkü istediğin evlat olmadım."

"Eğer şirket olmasaydı kendi istediğin insan da olamazdın Hoseok.
Çalışmak zorunda olurdun. Ama ben ve şirket,para kaynağın seni çalışmaya gerek duymadığın bir duruma getirdi. İstersen şirketin başına geçme. Ama para kaynağın kurur."

"Kurusun. Çalışırım."

"Komik olma. İkinci gün ağlayarak kapıma gelirsin. Bak. Çocuğu annesine ver. Eğer kadının durumu iyi değilse vicdanını rahatlatmak için her ay yüklü bir para gönderip çocuğa iyi bakmasını sağlarsın. Linsoo ile evlenip şirketin başına geçersin. Herkes mutlu olur."

"Baba saçmalama. Oğlumu kimseye vermem."

"Onu sevmiyorsun bile. Hadi ama Hoseok!"

Hoseok cevap veremeden parkeye çarpan çıplak ten sesi geldi ve kapıdan içeri büyük bir azimle koca poposunu sürükleyerek emekleyen Jun girdi.

Odadaki üç insan aniden kapıya dönünce, bebek ilgiden korkup şapşal bir gülümsemeyle Hoseok'a ilerledi.

Hoseok bebeği kucağına alıp saçını öptü. Çocuk başını boynuna koyunca gülümsedi. Şans meleği de geldiğine göre devam edebilirdi.

"O benim her şeyim. Onu kimselere vermem."

"Öyle mi? Dikkat et de senden almasınlar o zaman!"

Hoseok kötü hissetti. Anne babası evden çıkıp giderken annesinin özlemle ona baktığını görse de sarılmadı. Annesiyle hiç yakın olmamıştı zaten. Ama Jun kadına doğru atılıp keyifli bir çığlık atınca herkes şaşırmıştı.

"Şşşt. Sakin ol Jun. Yabancılarla konuşman yasak!"

Kadının gözleri doldu. Kapıdan hızla çıktı. Babası da Hoseok'a kötü bir bakış atıp gitti.

Hoseok içinde kötü bir hisle kalakaldı.

&&&&&&&&&&&&&&&

Gregor Samsa bir sabah uyandığında bir böceğe dönüşmüştü. Hoseok da sabah kahvaltısında gelen postayla dünyanın en mutsuz insanı oldu.

Meşum sarı renkte zarfı açıp, içindeki kağıdın üstünü okuduğunda, her şeyin bir şaka olmasını diledi.

'Velayet Davası'

Oh!Baby || Jung Hoseok ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin