isak, ders çalışmak ve sıcak bir kahve içmek için kaffebrenneriet'e girdi. even'a kafasıyla selam verip yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
"nasıl gidiyor isak? geçen istediğinden mi?"
"iyi. evet, lütfen."
even onun kahvesini doldururken, biri isak'ın ensesine bir şaplak attı. isak, hızlıca arkasında döndü.
"jonas!"
jonas sırıtarak isakla yumruk tokuşturdu.
"hey isaaak. senden bir şey isteyebilir miyim?" isak kaşlarını çattı. jonas şirince gülümsedi.
"eva ve chris'i ayırmamız lazım, chris'i ayart. onları ayırırsak söz veriyorum sana oslo'nun en yakışıklı erkeğini ayarlayacağım."
o sırada even onları buruşmuş bir yüzle dinliyordu. isak tam jonas'a cevap verecekken even ona kahvesini uzattı.
"işte kahven" dedi ve isak sıcak bir gülümsemeyle kahveyi aldıktan sonra even bir kelime daha mırıldandı. bunu, sadece jonas duymuştu.
"ibne."
jonas, iğneleyici gözlerle even'ı tarıyordu. isak ise oturmak için onu bekliyordu.
"sen otur, isak. ben de kendime bir şeyler alayım."
isak omuz silkerek camın önündeki yerine yürüdü. jonas, isak arkasını döner dönmez even'ın yakasından tuttu.
"bana bak, bir daha o kelimeyi ağzından duyarsam,o ağzını götünle yer değiştiririm orospu çocuğu."
even şaşkınlıkla kendini geri çekti. işten atılma gibi bir sorunla karşılaşabileceği için kavga çıkaramazdı. sinirle yumruklarını sıktı. dışarıda olsaydı bu ibnelere çoktan haddini bildirmişti. jonas'ın gidişini izledi.
isak, jonas yanına geldiğinde elinde kahve görmeyince şaşırdı.
"neden kahve almadın?"
"benim istediğimden yoktu, derse başlayalım hadi."