"neden bu kadar sızlandın jonas! 3 gündür gitmiyoruz senin yüzünden, bugün en sevdiğim kahvemi içmek istiyorum, lütfen. sen gelmiyorsan bile ben gidiyorum."
jonas, en azından 3 gün başarmıştı. 3 gündür başka başka 3 tane kafeye gitmişlerdi ve isak, hiçbirini beğenmemişti. kaffebrenneriet'i istiyordu. bugün de dayanma sınırına gelmişti.
"pekala, tamam. sen gider gitmez oturacaksın ve kahveleri ben alacağım tamam mı?"
isak kaşlarını çattı. jonas'ın ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu.
"sorun ne jonas?"
jonas içini çekti. isak'ın koluna girdi ve aynı hızda, aynı adımlarla yürümeye başladılar.
"o çocuk seni üzecek. ona bağlanmanı istemiyorum. piçin tekine benziyor, gerçekten."
isak kahkaha attı. başını jonas'ın omzuna gömüp, koluna girdiği kolunu dostça sıktı.
"derdin bu muydu kaç gündür? ah benim küçük jonas'ım beni kıskanmış mı? merak etme, sadece çocuğu beğendim. büyük bir şey değil. seni de beğenmiştim. artık girelim şu kafeye."
jonas'ın içi ufak da olsa rahatlamıştı. isak'ın dediklerine birlikte gülerek kaffebrenneriet'in kapısından girdiler. isak, hemen gözlerini tezgahın olduğu yere çevirdi. kolunu jonas'ın kolundan çekti ve even'a doğru sanki hipnoz olmuş gibi yürümeye başladı. jonas arkasından sinirle yürüdü. even'ın isak'a kötü davranacağından emindi ve buna engel olmak için atılacaktı fakat ikisi gayet gülüşerek konuşuyordu. isak kahvesini almak için öbür tarafa gittiğinde ise jonas even'a tip tip bakıyordu. even olduğu yerde kalmış, isak'a bakıyordu. yine fısıldadı ve yine sadece jonas duydu.
"sen ibne değilsin even, kendine gel."
çok saçma bi hikaye ama yazmak çok hoşuma gidiyo+multideki şey beni ağlatıyor koşun izleyin