Uyandığımda terden sırılsıklam olduğumu farkedip ayağa kalktım. Herkes uyuyordu sanırım geceydi. Topuklu ayakkabılarımı çıkarıp kenara koydum. İnsanların arasından düşe kalka geçip kendimi odadan dışarı attım. Biraz hava almalıydım ama bu gemide dışarıya açılan kapı hangisiydi? Hayır hayır öncelikle Ege ile Kumsal'ı bulup iyi olduklarını görmem lazımdı. Önüme ilk çıkan kapıyı açıp içeriye göz gezdirdim. Burada birkaç koli, halatlar ve gemiyle alakalı olan bazı malzemelerden başka hiçbir şey yoktu. Kapıyı kapatıp diğerini açtım. Burada da bir çok insan vardı ve uyuyanların içinde onları görebilmek için içeriye girdim. Sol köşede birbirine yaşlanmış mışıl mışıl uyuyorlardı. Rahatça nefesimi dışarı verip odadan çıktım. En uçtaki kapıya doğru yürüdüm. Diğerlerinden farklı renkte ve daha küçüktü. Sanırım dışarıya çıkan kapı buydu. Oraya girince tahminlerimde yanılmadığımı anladım. Boş bir bank bulup oturdum ve denizi izlemeye başladım. Aklıma annem gelmişti. Acaba ne yapmıştı kaçtığımı anladığında? Büyük ihtimal davetteki sosyete kadınlarına rezil olduğu için bana çok kızmıştır. Ruhsuz bir şekilde güldüm. Omzuma bırakılan ceketle yan tarafıma döndüm. Bu oydu!
"Terlemişsin ve dışarı çıkıyorsun. Nasıl bir mantığa sahipsin sen?" dediğinde afalladım.
"Şey istersen alabilirsin yani sende üşürsün ben.." bana dönüp resmen bakışlarıyla susturdu. Sonra itiraz etmeyeceğimi anladığında o da önüne döndü ve benim gibi denizi izlemeye başladı. Tabiki merakıma yenik düşüp soracaktım!
"Sen neden kaçıyorsun?" dediğimde cevap vermedi. Ne sanmıştım ki ceket verip iki iyilik yaptı diye hayat hikayesini anlatacağını falan mı? Cidden çok aptalım. Ama pes etmek mi? Asla.
"Üstünde takım elbise var. Bir davetten falan mı kaçtın? Yoksa tam evlenecekken nikah masasında terkedilip yurtdışına kaçmaya mı karar verdin?" deyip kendi kendime güldüğümde bu sefer bana döndü. Bakışları bir süre gülüşümde takılı kalıp tekrar gözlerimi buldu.
"Mecburiyetten yapılacak olan düğünümden kaçtım." dediğinde açıklama yapmasına şaşırmıştım. Sanırım benim de bir şeyler söylemem gerekiyordu.
"Ben kendimden kaçtım. Annemden, insanlardan, hayatımdan kaçtım." derken istemsizce gözümden akan bir damlaya engel olamamıştım. Gözünü kırpmadan beni dinliyordu. Yavaşça elini uzatıp gözyaşımı sildi. Ben ona şaşırmış bir şekilde bakarken duyduğumuz siren sesiyle kafamızı denize çevirdik. Yaklaşan ışıklarla gözümü kırpıştırıp ellerimi önümde tuttum.
"Siktir! Sahil güvenlik bu. Sanırım yakalandık." dediğinde gözlerim fal taşı gibi açıldı. Onu orada bırakıp hemen içeriye koştum. Bizimkilerin yanına gitmeliydim. Gemideki çoğu kişi uyanmıştı seslere zaten. Karşıdan koşarak gelen Ege ve Kumsal'ı görünce bende oraya koştum. Yanlarına vardığımda Ege sıkıca bana sarıldı. Ondan ayrılıp Kumsal'a sarıldığımda ağlamaya başladım. O da ağlıyordu. Fransa artık hayal olmuştu. Gidemeyecektik ve ben buradaki hayatıma devam etmek zorunda kalacaktım. Düşüncelerimle daha şiddetli ağlamaya başladım. Zaten siren sesleri de yeterince yaklaşmıştı.
---
Kafamı duvara yaslayıp kollarıma bacaklarıma doladım. Kumsal ise nezaretin soğuk parmaklıklarına yaslanmış ağlıyordu. Ege hemen yan tarafımızdaki nezarethanedeydi. Birbirimizi görebiliyorduk ama ben etrafıma bakmadan direk tavanı seyrediyordum. Şimdi ne olacaktı? Valla o evde yaşamaktansa burada kalmayı yeğlerdim. Zaten buradan çıkabileceğimizi sanmıyordum. Sahte kimlikle kaçmamız da ayrı bir suçtu. Nezarethanenin kapısına bir görevli yaklaştı. Arkasından gelen annemi görünce yüzüme duvarlarımı indirdim. Yan tarafımdaki Ege' de, Kumsal'da bana bakıyordu. Annem paralarına kıyıp beni buradan çıkaracaktı anlaşılan.
"Alesya Gürsoy. Serbestsin." denildiğinde yavaşça oturduğum yerden kalkıp kapıya yürüdüm. Ayaklarım çıplaktı çünkü ayakkabılarım gemide kalmıştı. Annem bana sarıldığında hiç kıpırdamadım.
"Hadi canım gidiyoruz." dediğinde boş boş yüzüne baktım. İnsan içindeyiz diye böyle davrandığını bilmiyordum sanki. Eve gidince olacakları az çok tahmin edebiliyordum.
"Arkadaşlarım çıkmazsa bende gelmem." dedim soğukça. Onların tonlarca para yatırıp buradan çıkartacak aileleri yoktu.
"Saçmalıyorsun. Hadi gidelim." deyince sinirle soludum.
"Onlar gelmezse bende gelmem." deyip oturduğum yere geri döndüm. Annem de görevliyle gitmişti. Bir süre sonra görevli geri geldi. Annem yoktu.
"Alesya Gürsoy, Kumsal Özgün, Ege Aktaş! Çıkabilirsiniz." dediğinde onlara gülümseyip nezarethaneden çıktım. Giderken o çocukla yanında bir arkadaşının da çıkarıldığını görmüştüm. Karakoldan çıktığımızda kapıda Kumsal'ın babası bekliyordu. Kumsal'a yaklaşıp elini kaldırdı ama elini havada durdurdu. Sıkıca kızına sarıldı. Onu ilk defa böyle görmüştüm. Ege de şaşırmıştı belli ki. Onlarla vedalaşıp yürümeye başladım. Eve gitmeyecektim. Gitmem gereken yeri çok iyi biliyordum! Yola çıktığımda bir taksi çevirip ezbere bildiğim adresi verdim. Kafamı cama yaslayıp ağlamaya başladım. Taksi durduğunda parayı birazdan vereceğimi ve beklemesini söyledim. Eve yaklaşıp kapıyı çaldım. Gözünü ovuşturarak kapıyı açtığında beni gördüğünde bir an afalladı. Ağlayarak ona sarıldım.
"Baba"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ (Tamamlandı)
Humor"Amcamın suyu gelmiş ben doğuma gidiyorum" diyip arkamı döndüm. Ayaklarımı götüme vura vura kaçmayı planlıyordum ama Ege beni boynumdan yakalayıp geri çevirdi. Hain! Arat'ın rengârenk yüzüne, mor saçlarına ve antenli taçına bakınca dayanamayıp kahka...