9. BÖLÜM

259 82 31
                                    

(Multimedia-Alesya)

Fırının kapağını açıp çikolatalı kekin kokusunu içime çektim. Mis gibi kokuyordu. Kim yaptı yani tabi öyle olacak. Kendimi övmeyi keki yedikten sonraya bırakıp fırından çıkardım. O sırada Kumsal mutfağa girdi. Baygınca bana baktı.

"Şu yemek temizlik işlerini sonraya bıraksan? Arat evleniyor bugün farkında mısın?" Dedi. Omuz silktim. Arat benim neyim oluyordu ki evlenmesi umrumda olsun? Ayrıca bundan en son benim haberim olmuştu. Kumsalla kaybolduğumuz zaman olmuştu bütün bunlar. Ve hepsini geçtim beni öptükten sonra bunları söylemesi de ayrı bir ironiydi. Tamam mecburiyetten bu evliliği yaptığını biliyordum ama yine de koymuştu işte. Nedenini bilmiyorum saçmalamayın. Düşüncelerime bir son verip Kumsal'a baktım.

"Düğüne gidecek miyiz?" Dedi. Hayır anlamında kafamı sallayıp içeri geçtim ve L koltuğuma oturdum. Yanıma gelip ellerimi avuçlarına aldı. Noluyoruz lan? Biliyordum bu kızın bana karşı bir şeyler hissettiğini. Tövbest.

"Alesya üzüldüğünü biliyorum saklamaya çalışma. Seni tanıyorum ben. Arat'a karşı olan duygularının sende farkındasın." Kaşlarımı çattım.

"Arat'a karşı bir duygum yok benim" dedim. Gözlerini devirdi. Neden üstüme geliyorlardı ki? Zaten depresyondayım. Hey! Arat evleniyor diye değil! Ege jelibonlarımı yemiş tamam mı? Sahi Ege nerelerde?

"Bırak artık şu umursamaz tavırları!" Diyen Kumsal'a 'yav he he' bakışı attıktan sonra ayaklarımı sehpaya uzatıp gözlerimi kapattım.

"Ben içerdeyim" diyip gitti. Bu kızda iyice tripkolik oldu. Çağatayla çıksa da kurtulsak.

Biraz gözlerimi dinlendireyim diye düşünürken kapı çaldı. Çalar çalar gider kafasıyla açmadım. Israrla çalmaya devam edince sızlanarak ayağa kalktım. Kapıyı açınca karşımda damatlık giymiş ultra yakışıklı bir Arat beklemiyordum tabiki! Kaşlarımı çatıp Arat'a baktım. Onun şuan düğününde olması gerekmiyor muydu?

"Biraz konuşalım mı?" Dedi. Kapıyı açık bırakıp salona geçtim. Aratta peşimden gelip tekli koltuğa oturdu. Soran gözlerle ona baktım.

"Özür dilerim" dedi. Tek kaşımı kaldırdım. Çok kuulum şuanda çaktırmayın.

"Ne için?"

"Seni öptüğüm için." O an gözümün önüne gelince karnımda tepişen domuzlara yumruk çakıp götlerinin üstüne oturttum. Bu sefer gözümün önüne yere oturmuş domuz resmi gelince gülmemem gerektiğini kendime hatırlattım.

"Önemi yok" dedim. Şuanlık bence gayet iyi gidiyordum. En azından bir salaklık yapmadım.

"Alesya evlenmek istemediğimi biliyorsun" dedi. Biliyordum ama yine de kalbimin bir köşeciğinde miniminnacık bir sızı hissetmiyorum değil hani.

"Neden geldin Arat?" Evet cidden bunu merak ediyordum.

"Belki bana yapma dersin diye. Belki sende bana karş.." Lafını kestim çünkü devamını söylemesini istemiyordum. Bu hem onu üzerdi hem de beni.

"Neden öyle bir şey diyeyim? Sen benim arkadaşımsın. Ve arkadaşımın düğününe geç kalmak istemem" diyip ayaklandım. Şaşkınlıkla bana baktı. Ben az önce düğüne gitmekten mi bahsetmiştim? Biri beni klozete gömsün! Ay yok bok kokusundan ölürüm ben.

Gerizekalı.

Şanzoyu ağzına acı biber sürmekle tehtit ederek susturduktan sonra Arat'a döndüm. Tabi boş koltukla bakışmayı beklemiyordum. Gitti mi şimdi bu?

"Neler oluyor burada?" Odanın kapısında beliren Kumsal'a hüzünlü bakışlar yolladım.

"Hazırlan Kumsal düğüne gidiyoruz."

☆☆☆☆☆

Gösterişli salondan içeri girerken içimde tanımlayamadığım bir his vardı. Sağ tarafımdaki Kumsal destek verircesine koluma dokundu. Sol tarafımda kuulca yürüyen Ege ise sırtımı sıvazladı. Gözlerimi devirdim. Sanki bir yakınımın cenazesine gidiyorduk. Hayır yani aşkımdan ölsem bile ben gururlu bir görlüm!

Aşkından ölsen mi? Kabul ettin yani aşık olduğunu?

Yoo ne aşkı canım? Ben açlıktan diyecektim dilim sürttü.

Yav he he.

Sen ne biçim iç sessin ya! Benim yanımda olman gerekiyor salak.

Bu kez şanzonun bir taraflarına hayali bir şeyle vurup beynimi meşgul etmek istemediğimden gerçek hayata döndüm. Düğün salonundaki ortalardan bir masaya oturduk. Etrafa göz gezdirdim. Her şey adeta 'ben pahalıyım' diye bağırıyordu. Arat'ın babasının her şeyi özenle seçtiğine emindim. Düşüncelerime son verip masaya gelen Çağatay'a baktım. Siyah smokiniyle gerçekten çok yakışıklı görünüyordu. Hemen Kumsal'a çevirdim bakışlarımı. Hayranlıkla Çağatay'a baktığını karşı masada oturan bunamış ninenin bile farkettiğine kalıbımı basardım! Sırıtıp önüme döndüm. O sırada ışıklar hafif sönüp loş bir ortam oluştuğunda düğün şarkısı çalmaya başladı. Etraftaki veletler 'geliyorlar!' diye bağırıp koşturuyordu. Çocukları pistten alalım plis. -demesem olmazdı dhzj- Kalbimdeki o miniminnacık sızı kol kola girmiş, ortadan yürüyen Arat'la Azra'yı görmemle kocaman bir çığ gibi büyümüştü. Yanımdan geçeceklerken Aratla gözlerimiz buluştu. Çok şey anlatıyordu o gözler ama ben anlamamazlıktan gelerek zorlukla gülümsemeye çalıştım. Kendi masalarına geçtiklerinde nikah memuru herkesi selamladı. O meşhur sorularını sorduktan sonra Azra'nın evet diye cırlaması kulaklarımda uğuldadı. Aynı soruyu Arat'a sorduğunda gözlerimin dolduğunu hissettim. Lanet! Ne oluyordu bana şimdi? Niye kalbim acıyordu? Bu kadar kısa zamanda ona aşık olamazdım değil mi? Arat dudaklarını mikrofona her yaklaştırdığında karnımdaki sancı artıyordu. Her şey ağır çekimde gibiydi. Kaşlarını çatıp, mikrofona 'evet' demek yerine 'başlarım şirketine' diyip ayaklanması bende dahil herkesin şok olmasına yetmişti. Arat bana doğru ilerlerken içimde bir heyecan oluştu.

Gelme. Gelme. Gelme.

Önümde durup elini bana uzattı. Azra arkada nikah masasında terk edilmenin şokuyla etrafa mal mal bakarken, diğer insanlar -babam da dahil- bana sikici bakışlar atıyordu. Kendimi çıplak gibi hissetmiştim.

"Ben onu değil seni istiyorum Alesya. Sana karşı içimde farklı bir şeyler olduğunu gemide gördüğüm zaman anlamıştım. Hadi tut elimi çıkalım burdan" dedi. Ben hala ağzım 'o' şeklinde ona bakıyordum. Arat gülümseyip gözlerime baktı.

"Var mısın?" İçimdeki mizahşör 'yok musun' diye bağırırken heyecanla iç çektim. Hiçbir şey düşünmeden elimi ona uzattım. Parmaklarımız birbirine kenetlenirken ayağa kalktım. Herkes bir şeyler diyordu ama biz duymuyor gibiydik. Arat gülümsediğinde ayaklarımız bizden bağımsız olarak koşmaya başladı. Arkamızda bize sikici bakışlar atan insanları, sinirden bayılan Azra'yı, gülümseyerek bakan Çağatay ve Ege'yi, Azra'ya kolonya döküp aynı zamanda bize sırıtan Asel'i ve işte benim kızım dermiş gibi bakan Kumsal'ı düşünmeden buradan kaçıyorduk!

KAÇIŞ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin