10. BÖLÜM

252 80 39
                                    

Multi-Kumsal

Sıcak latteden bir yudum alıp kafenin girişinde beliren Çağatay'a baktım. Alesya ve Arat'ın yanına gidecektik. Çağatay kendi dağ evlerinin anahtarının Aratta da olduğunu ve oraya gidebileceklerini söylemişti. Orada saklanabilirlerdi. Zaten Çağatay'ın babası Melih amca onlara kızmazdı. Evet onlara yardım ediyorduk çünkü kankalığın ilk kuralı birbirlerinin arkasını kollamaktır susun! Karşımdaki sandalyeye oturup bana yandan sırıttı. Çirkin şey ya.

"Kahveni iç de kalkalım hadi" dedi. Göz devirip homurdandım.

"İnsan bir selam verir. Öküz!" Diyip sandalyeden kalktım. Ne olurdu sanki bir 'naber' deseydi? Bak yine sinirlendim. Yüzüme bir kaç kere su vurup tuvaletten çıktım. Masaya döndüğümde Çağatay yoktu. Telefonuma mesaj sesi gelince ondan olduğunu anlamam uzun sürmedi. Çok zekiyim kahretsin. Beni arabada beklediğine dair kısa (!) bir mesaj atmıştı. Hödük! Çantamı alıp kafeden çıktım. Yalnız çıktığımda Egeyle çarpışmayı hiç beklemiyordum. Lan! Bu yanındaki sarı yelloz kim?!?

"Aaa. Kumsalcım?" Tek kaşımı kaldırıp Ege'ye tip tip baktım. Ne zaman Ege yanında bir kız dolandırsa Alesya ile birlikte kızı kaçırmamız en fazla iki saat sürüyordu. Ege'nin yanından dişi sinek bile uçurtmuyorduk. Çok teşkilatlı çalışıyoruz. Yine çok kuuluz. Yani tabiki fikirler Alesya'dan çıkıyor saçmalamayın.

"Aşkım bu kız kim?" Diyen sarı yelloza öldürücü bakışlar atıp Ege'nin koluna girdim.

"Karısıyım!" Bir çırpıda söylediğim şeyle Ege derin bir yuh çekti.

"Genelde sevgilisiyim derlerdi kızım ne abartıyorsun?" Yapmacık bir şekilde gülüp arkadan Ege'ye tekme attım. Üstüne bir de kızdan tokat yiyince dayanamayıp kahkahalara boğuldum. Biraz ileride arabadan bizi seyreden Çağatay kaşlarını çatmıştı. Allahım her yerde gözüm var. Özene bözene yaratmışsın beni maşallah!

"Rekor kırdın ha. İki dakikada kaçırdın fıstık gibi kızı" dedi. Kaşlarımı kaldırıp işaret parmağımla kendimi gösterdim.

"Ben daha fıstığım bikerem" dedim. Yanağımdan makas aldıktan sonra kaşları çatıldı.

"Şimdi gelelim sana küçük cadı." Kuşkuyla sırıtıp ona baktım. Şimdi sıçtın Kumsal.

"Burada ne işin var? Ya da soruyu yenileyelim. Çağatay'ın burada ne işi var? Niye arabada sikici bakışlar atıp bizi izliyor? Ve asıl soru" diyip durakladı. "Az önce neden yüzün asıktı?" Diyip lafını bitirdi. Yüzüm yeniden asılınca bu sefer o kuşkuyla bana baktı.

"Neler oluyor Kumsal?" Şimdiyse surat ifadesi ciddileşmişti. Şimdi tam zamanı diye düşünüp içimdekileri anlatmaya karar verdim.

"Artık emin olduğuma göre sanırım sende öğrenebilirsin."

"Neyi?"

Hadi Kumsal. Bir anda söyle. Yapabilirsin! Yapabilirsin!

"Ben Çağatay'ı seviyorum." Tepkisini görebilmek için başımı hafif kaldırıp yüzünü incelemeye başladım. Eee? Bunda niye hiç şaşırma belirtisi yok?

"Onu biliyoruz zaten" dedi. Gözlerimi kocaman açtım.

"Alesya söyledi dimi?" Diyince göz devirdi. Ne artisleniyon beğ?

"Her halinden anlaşılıyor Kumsal. Sen yüzün neden asıktı onu söyle."

"Ege ben bilmiyorum. Yani öyle bir zaman oluyor ki o da bana karşı bir şeyler hissediyormuş gibi oluyor ama sonra başka bir şey oluyor, aramıza bir soğukluk giriyor. Hem biz birbirimize niye açılamıyoruz onu da bilmiyorum. Aramızda bir engel de yok ki" dedim. Gözlerim dolu dolu olmuştu. Ege kollarını belime dolayıp kulağıma fısıldadı.

"Sen sevilmeyecek kız mısın be?" Dedi. Gülüp kollarımı sıkıca boynuna doladım. Canım arkadaşım benim. İyi ki vardı.

"Bundan sonra benden bir şey saklama cadı" diyince hemen kafamı salladım. Onunla konuşmak iyi gelmişti.

"Hadi bu kadar dram yeter. Çocuk seni bekliyor." Ben Çağatay'ı tamamen unutmuştum. Beni bırakıp gitmese iyidir.

Ege ile kısa bir hoşçakal faslından sonra arabaya yürüdüm. Neyseki gitmemişti! Kapıyı açıp ön koltuğa oturacakken beni durdurdu.

"Arkaya bin" dedi.

"Neden?"

"Orası başkasının yeri. O gittikten sonra oturursun" diyince sinirle söylendim.

"Hani sadece ikimiz gidecektik? Egeye bile söylemedik boş boğazlı diye. Kim gelecek bizimle?" Göz devirip kemerini bağladı. Ben hala mal gibi bir ayağım arabanın içinde, kafamı aşağı eğmiş laf anlatıyordum.

"Bizle gelmeyecek zaten Kumsal. Onu evine bırakıp öyle gideceğiz. Şimdi biniyor musun?" Dedi. Sertçe kapıyı kapatıp arkaya bindim. Özür dilerim yüce araba bunu yapmak zorundaydım! Hey! Bir şeyleri çarpıp gitmek kuulluktur tamam mı?

Arabaya ölüm sessizliği hakimken iç sesim bile aramızdaki soğukluğu farketmişti. Biraz sonra Çağatay caddenin kenarında durunca arabaya bir esmer bomba bindi. Biliydim böyle olacağını.

"Çağatay" diye cırtlak sesiyle bağrınıp kollarını benim sevdiğim adama doladı. Ulan ben adamı Ege'nin kokmuş çoraplarıyla gebertip denizlere salarım!

Çağatay çapkınca gülüp kıza karşılık verdi. "Naber Ceyda?" Deyince yüzüm sanki mümkünmüş gibi daha da asıldı.

Esmer sürtükle yaptıkları bu amaçsız sohbeti daha fazla dinlemek istemediğim için kafamı cama yaslayıp yoldan geçen insanları incelemeye başladım. Tabiki onları dinlemiyorum!

- Yarım Saat Sonra -

Arabada çalan kısık sesli müziğe içimden eşlik ederken Çağatay arabayı durdurdu. Nihayet şu sürtük gidiyordu. O gittikten sonra Çağatay'a duygularımı anlatmaya karar vermiştim.

"Görüşürüz canım tekrar teşekkürler" dedikten sonra arabadan inecekken Çağatay onu kendine döndürüp dudaklarına yapıştı. Bir dakika? Ne yapıyordu bu çocuk? Gözlerimin biraz fazla dolması yüzünden etrafı bulanık görürken aynadan göz göze geldik. Neden böyle davranıyordu? Kalbimi bu kadar acıtmasına ne gerek vardı? Keşke bunları yapmaktansa direk sevmediğini yüzüme söyleseydi.

Esmer sürtük de benim gibi şaşırsa da kendini toparlayıp Çağatay'a karşılık vermeyi unutmadı. Öpüşmeleri bittikten sonra arabadan inip gitti. Şuan kalbim o kadar acıyordu ki! Sanki elinden şekeri alınan küçük çocuk gibiydim. Boğazımda oluşan yumru sanki mümkünmüş gibi daha da yakıyordu canımı.

Yine aynadan göz göze geldiğimizde bakışları değişikti. Sanki gözlerinde pişmanlık vardı. Ya da ben öyle anlamıştım. Boş bakışlarla ona baktıktan sonra kulaklıklarımı takıp herhangi bir müziğe tıklayıp sesini sonuna kadar açtım. Onu düşünmek istemiyordum. Alçak herif!

Bir saatlik yolculuğun ardından dağ yollarına girmiştik.Yollar dar ve kıvrımlıydı. Pek araba geçmiyordu buralardan. Zaten akşam olmuştu. Gökyüzünü hafiften sis kaplamaya başlamıştı. Şuan aklıma GTA oynarken araba kaçırıp dağa kaçtığım zamanlar geldi. Oradaki dağlar da böyle olurdu ey gidi ey. Kafamı dağıtmak için sabahtan beri her şeyi getirmiştim aklıma. İlkokuldayken nefret ettiğim bir kızın ayak numarasının şuanda kaç olabileceğini bile tahmin etmeye çalışmıştım düşünün artık!

"Şunlar bizimkiler değil mi?" Çağatay'ın gösterdiği yöne baktım. Arat arabanın ön kaputunda elinde demirle bir şeyler yaparken Alesya, yapraklardan yaptığı yelpazeyi ona sallıyordu. Ne yapıyor bu salaklar?!?





KAÇIŞ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin