Keyifli okumalar UKTELERİM!
Kübra'nın Ağzından...
Öğlene doğru pansiyondan çıkıp dışarı çıktım. Tabi Ankara'daydık. Denizimiz de, dibine girip dert yanacağımız sahilimizde yoktu. Ben de çoğunlukla kimsenin uğramadığı bizim hastanenin arka bahçesine giderdim. Burada huzur dolmayı ve kendimle baş başa kalmayı çok severdim.
Yine böyle bir gün arka bahçenin en kıyak yerine oturup düşüncelere daldım. Belki dışarıdan çok sert, yıkılmaz ve umursamaz bir imaj çizordum insanlara ama benim de içimde duygularım vardı, sadece dışarı çıkamamışlardı. Bazı insanların güvenimi kırması buna mani olmuştu. Düşüncelerim geçmişimi irdelerken dalıp gitmiştim...
Kafamı arkama yaslayıp tepemde ki koca meşe ağacına çevirdim bakışlarımı bu defa da. Ah be, bu hayatta ağaç olmak bile zordu. Sen o kadar insanların oksijenini karşıla, yararlı ol. Onlar bir kağıt uğruna seni kesip parçalasın. Düşüncelerime karşı kahkaha atıp ağaca öpücük attım. Tabii, bunları yaparken kamuya açık alanda olduğum tamamen aklımdan fırlamıştı.
"Ağaç sana ne demiş olabilir ki?" Gelen sesle irkilip yerimden doğrulurken karşımdakinin kim olduğuna baktım. Uğur bana 32 diş sırıtarak bakarken ben suratımı buruşturdum ve elimle yüzümü kapattım.
"Allahım rezil oldum," Elimle yüzümü kapattığımdan sesim özürlü gibi çıksa da Uğur'un duyduğuna emindim, çünkü bir gülüş sesi duymuştum. Yerden gelen çatırtı sesleriyle bana doğru yaklaştığını anlıyordum. Ama elimi yüzümden çekip ona bakacak cesaretimi kendimde bulamamıştım. Oturduğum salıncağa benzer şeyin yan tarafı çöktüğünden elimi yüzümden çekip ona doğru baktım.
Belki farklı, çok farklı bir yerde tanışsaydık bu kadar uçurum olmazdı aramızda ama, hissediyordum. Biz onunla aynı elin serçe parmağı ve baş parmağı gibiydik. Aslında aramızda çok mesafe yoktu, ama ulaşmamızın mümkünatı da yoktu.
Kısa, keskin ve baş döndürücü bir gülüşle bana dönüp yüzünü aydınlattı. İçimden düşündüğüm her aşkvari duygu yüzünden kendime kızarak Uğur'a bakıp gülümsedim ancak onun ki gibi ilahi görünmediğime emindim.
"Neden buradasın? Haftasonu da mı stajın var?"
Sorduğu soruya gülüp kafamı iki yana salladım. "Yok artık daha neler. Haftasonu da staj olsaydı intihar ederdim herhalde. Ben buraya kafamı dinlemek için geliyorum. Çünkü pansiyonda ki kızların tek yaptığı ciyak ciyak bağırmak ve sinirimi bozmak oluyor."
Uğur kafasını yavaşca salladı. Sonra aramıza uzun ve ürpertici bir sessizlik girdi. Kaçamak bakışlarla arada ona bakarken onun bakışları sürekli üzerimdeydi. Bu utanmama sebep olurken telefonuma gelen mesaj sesiyle irkildim. Ona özür dileyen bakışlarımdan atıp telefonumu çıkardım.
Bilinmeyen Numara: O çocukla orada oturmanın bedelini ağır ödeyeceksin!
Telefonu tepki göstermemeye özen göstererek cebime geri sıkıştırırken Uğur'a çaktırmamaya çalışarak etrafıma bakındım. Ah, şimdi de şu telefon sapığı beni mi gözetliyordu? Hayatım boktan değilmiş gibi iyice yerin dibine geçiyordum.
"Hey, iyi misin?" Uğur'a dönüp gülümsedim. Hiçbir şey çaktırmamam gerekiyordu. Bu bela bana yeterdi.
"Evet, iyiyim. Ne oldu ki?" Omzunu silkti. "Yüzünün kireç gibi beyazlaması dışında mı? Yoo pek bir şey olduğu söylenemez."
Yüzümü önüme döndürüp, "Bir şey olduğu yok, hayat sadece bazılarına güzel." Ben şimdi neden böyle bir şey söylemiştim ki? Bana şaşırarak baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKTE
Teen FictionBeş dost... Hepsinin birbirinden farklı iç dünyası ve farklı bir yaşantısı var. Kırılan kalplerle mücadele etmeye çalışırlarken onları çok büyük bir çıkmaz sokak bekliyor olacaktı. Aşka direnecekler mi, yoksa diz mi çökecekler? Bu maceraya beraber...