17- Sır

16 3 2
                                    

Keyifli okumalar UKTELERİM!

Ömer'in Ağzından...

Önümde boylu boyunca uzanmış adama bakıp tekrar fısıldadım kendime.

Sakinleş.

Sakinleşmek bir yana, öfkem daha hızlı artarken bu defa adamın karın boşluğuna bir tekme savurdum.

Ömer! Sakinleşmelisin. Sakinleş.

Doğruları haykıran benliğimi dinlemeden bu defa da yüzüne okkalı bir yumruk geçirdim adamın. Ancak içimi yakıp kavuran bu lanet öfke geçmek bilmiyordu.

Hayatta ilk kez mutluluğu tatmış gibiydim aslında. Gülüyordum. Gözlerimin içine dek ve gerçekçi olarak. Ancak bu fazlaydı. Bana bundan fazlası yasaktı. Sanki tüm yaşantım buraya bağlantılı olmuştu. Benim hakkım güzel dostluklar değil, leş kargalarıydı; bana aşk değil nefret gerekliydi. Bunun bilinci içime işlerken adamın kanlanmış yüzüne son kez bakıp depodan çıktım.

Nefes... Nefes alamıyordum.

Tüm hayatımı o deponun içine bırakmıştım. Aşkımı, mutluluğumu ve dostluğumu oraya bırakmış ve acıyla, nefretle ve kayıpla o depodan çıkmıştım. Çünkü ben hatası büyük, bahtsız bir bedeviydim.

Hatam ise; aşık olmaktı.

Aşk benim gibi insanlara yazılmazdı. Çünkü hakkımız asla değildi. İnsanları ölüme sürükleyen bizlere asla aşk yaraşmazdı. Belki nefret ama en çokta acı yaraşırdı.

Telefonumun huzursuz tınısıyla dikkatim dağılırken derince iç çektim. Bugün ki her ses kulağıma huzursuzlukla doluyordu. Mesela önümde uzanmış yatan insanların bağrışları....

Lütfen! Bana dokunma.

Yalvarırırım, benim suçum yok.

Evde hasta çocuğum var abi, acı!

Ve bunun gibi cümleleri duyalı o kadar fazla olmuştu ki artık beynim bu sesleri kendi kendine yaratıyor gibiydi. Telefonumu alıp arayana bakmadan cevapladım.

"Ne var?" Kısa keserek sorduğum soruyla karşı taraftan bir gülüş sesi duyuldu. Tahmin ettiğim kişiydi...

"Delikanlı, sakin ol ne bu sinir?" Adam kahkaha atarak söylüyordu ve benim de aynı oranda kaşlarım hızla çatılıyor, dişlerim gıcırtıyla birbirine sürtülüyordu.

"Hal hatır sormak için aramadım. Dediklerimi yaptın mı, onu merak ediyorum!" Ciddi ses tonuyla gözlerimi yumup gözlerinin rengini hatırlamaya çalıştım. Elaydı. Sinirlenince kahverengi oluyordu ama gözbebeklerine dek gülünce elanın en güzel tonuydu. Hele yanaklarının iki yanında ki çukur yok muydu, işte en çok onu seviyordum yüzünde.

Ah, çok güzeldi.

"E-evet.." dedim titrek bir sesle. Bu karşımda ki adamdan korktuğum için değildi, onun yüzünün gözümün önüne gelişi yüzündendi. Güzelliği aklımı başımdan alıyordu.

"Güzel," dedi memnuniyet barındıran sesiyle. "Seninle iyi anlaşacağız Delikanlı."

Kapanan telefonun sesiyle, sinirle cebime yerleştirdim telefonumu... Asfalta çöküp elimle başımı sıvazladım. Başımın ağrısından ölmeyi o kadar çok yeğliyordum ki... Şuan ölsem, hiçbir şey için mücadele etmek zorunda kalmayacaktım.

Çöktüğüm yerden kalkıp üzerimi silkeledim. İmkanım olsa, kuytu bir yere gider içimde ki ukte dinene kadar hıçkırarak ağlardım. Delikanlı adam ağlamaz diye bir şey yoktu, insan olan herkesin duygusu vardı. Ve duygular bazen çıkmaz sokağa giriyordu, tek çözümse içinde ki her şeyi ağlayarak akıtmak oluyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 31, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

UKTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin