Mavilere boğulmuş gökyüzü, Güneşi arkasında saklayan bulutlar, parkta oynayan çocukları sıcaktan bunaltacak kadar yakıcı olan güneş, güneşin yakıcılığı kendine ulaşmayan 'ben'. Hastanede 4 duvar arasında zaman geçirmeye calışan da 'ben'. Ama geçmeyen zaman... Geçmek bilmeyen...
Uyanalı 3 gün olmuş, öncekine nazaran kendimi daha çok tanıyabildiğime seviniyordum.
Cam kenarında tekerlikli sandalyeme oturmuş, gökyüzünü, bulutları, güneşi ve parkta oynayan çocukları izliyor, çocuklar gibi koşuşturabilecegim günü bekliyordum. 3 gün sonra hastaneden taburcu olacaktım, tam olarak vücudumu dengede tutabilmem benim bu hastaneden çıkış biletimdi.
Nedense üzülmüyordum böyle sandalyeye mahkum kalmaya. Neden mi? Çünkü geçici oladuğunu biliyordum. Bir gün biteceğini, sonunun geleceğini...
-Ömer Baba-
Odaya girdiğimde, Elif cam kenarında oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Çok huzurlu göründüğünden ses çıkartıp onun dikkatini bozmak istememiştim. Odaya girdiğim gibi sessizce koltuğa oturdum ve işlerimin bitmesinin verdiği rahatlıkla öylece duruyordum.
İşlerim bitmişti ama işlerim hakkında olan düşüncelerim bitmiyordu. Elif ile Baran... onların evliliğini düşünüyordum. İşlerimiz daha iyi olabilir ve iki markanın birleşmesiyle, markalar arasında daha çok yükseliş gösterebilirdik. Kızımı seviyordum ve ona zarar gelmesini istemiyordum ama onun geleceği için bunu yapmak zorundaydım, zorundaydı...
Elif'in , Baran'a olan ilgisi küçüklüğüne dayanırdı. Bunun için aralarını yapmak zor olmamış ve maksadıma ulaşmıştım. Yaklaşık iki sene sevgililiklerinin ardında söz yapmıştık. Ardından evlilik tarihleri alınacaktı Ama bu kaza işi, herşeyi alt-üst etti. Kızım hiçbirşeyi hatırlamıyor ve büyük ihtimal Baran'ı da hatırlamıyordu.
Hatırlamadığı şey sadece baran değil, annesini de hatırlamıyordu. Annesinin olmadığını hatta uzun yıllar olmadığını... hatırlamıyordu işte.
Hatırlamamasına sükrederken, hatırlamasa bile bir gün farkedecek diye korkuyordum. O gün gelecekti ve ben herşeyi tekrar yaşamak istemiyordum. O üzüntüyü, mahvoluşu tekrar yaşamak istemiyordum...
Elif daha 6 yaşındayken ona annesi hakkında, neden gelemediğinin, neden yanında olamadığının, ona ne olduğu konusunda anlattığım şeyleri tekrar anlatıp tekrar yaşamış gibi mahvolmak istemiyordum...
-Elif-
Birkaç saniye olsun bu düşüncelerden sıyrılıp cam kenarında duruş şeklimi değiştirip arkamı döndürebileceğim şekilde tekerlikli sandalyenin düğmesine bastım.
Arkamı döndüğümde ise babamın odada olduğunu farkettim. İkili koltuğa uzanmış uykuya dalmış vaziyetteydi. Yorulmuş olmalıydı?
Yanımda olmadığı zamanlarda ne yapıyordu? Ne işinde çalışıyordu da bu kadar yorgun düşüp uyuyor? Yoksa işinden kaynaklanmıyor, gece uyuyamadığı için miydi??
Bunları kafamın bir köşesine not edip, 'babama soracaklarım' listesine ekledim.
Babam uyumaya devam etsin, Tuğba için de 'yokluğumu farkedince beni bahçede bulur' düşüncesiyle biraz hava alayım diye odadan çıktım.
Hastane koridorları o kadar geniş ve yüksek tavanlıydı ki, insan kendini ister istemez değişik hissediyordu. Havalı bir o kadar gösterişliydi.
Çıkışa yaklaşmış, ilerliyordum. Arkadan tanımadığım bir erkek sesi dikkatimi çekti. Uzaktan gelen ses 'Elif!' diyordu. 'Bana seslenmiyordur heralde' düşüncesiyle durmadan ilerlemeye devam ettim. O sesi tekrar duyunca tekerlikli sandalyeyi cevirerek arkaya baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDÂ AĞI
Novela JuvenilGüzellik, bakmayı bilen gözdedir sevgilim. Artık kendime layık olanı seçebiliyorum sayende. Bir insanın gözlerine bakıp, kalbini görebiliyorum her seferinde. Eskisi gibi değilim. Neden mi senden çok daha öndeyim? Herkesin dünyası kendi gördüğü kadar...