Selaaaam, bir melez var bu kez bize kendini anlatacak çünkü eh anlarsınız yeni olmak zordur ve onun kendini bize anlatmasına izin vermenin iyi olacağını düşündüm çünkü ilerde yaşayacağı ilginç şeylerde onu tanımak iyi olabilir. Ben lafı fazla uzatmadan yeni melezimizle tanışın bakalım...
Selamlar herkese, insanlar beni tanımayor aslında o yüzden ön yargılı olmayalım. Ben biraz yıkıcı bir aile soyundan gelen bir melezim. Herhalde annem benim hakkımda ufak ip uçları vermişti sizlere ama ben gene de açıklayayım. Ben Enrichetta. Tamam baya garip ve uzun bir ismim var kabul ediyorum bu yüzden ufak çaplı bir bilgilendirme yapmam gerek; bu isim yönetici anlamına gelen italyanca bir isimdir. Şey , şunu açığa kavuşturalım bana kısaltmalarla hitap edilmesinden hoşlanmam ama eğer yakın bir dostumsanız ki şu ana kadar pek olduğu söylenemez- yani bir melez olmak kolay değil hele aşırı düzeyde DEHB'iniz varsa- bana En veya Hetta veya Enric diyebilirsiniz artık hangisi garip gelmeyecekse. Ben doğma büyüme İtalyan bir melezim ve hayatım bir gemide geçti. Ailem yani annem dışındakiler eski kafalı italyan ailelerindendir ve bizim soyumuz yani Tifone tayfun anlamına gelip oldukça köklü bir aile sahip olduğumuzun da kanıtıdır. Aslında fazlasıyla varlıklıyızdır da ama sahip olduğumuz aile birikimlerini okyanusta harcamayı tercih edenlerden zaten en başta da bu sayede kazanmışlar o serveti. Neyse şikayetçi olduğum da söylenemez ya, ben yaşadığım bölgenin en iyi yüzücüsüyümdür hatta. Eğer merak ettiyseniz uzun sayılabilecek dalgalı ve siyah saçlarım ve okyanus mavisi gözlerim var ama öyle su yeşili insana huzur veren tipten değil, daha çok denizin dibindeki kadar koyu ve sizi içine çekebilecek korkunç sayılabilecek bir şekilde koyu mavi. Onun dışında fazla açık tenli uzun boylu zayıf gibi idael kiloda ve çok sık yüzdüğüm için atletik olan sıradan bir italyan kızıyım, aslında ailede açık tenli sayılabilcek tek kişiyim çünkü burada yaşayanların çoğu bronzdur ama sanırım annemden ve onun su altında fazla vakit geçirmesinden kaynaklı. Bana annemin 16. yaş günü hediyesi olan bronz zincirli bileklik dışında onunla ilgili pek anım yok. Ama bileklik de bileklik hani istediğim zaman iki çatallı bir yabaya dönüşebiliyor ve su üzerindeki ve bir de kara üzerinde sahip olduğum sarsıntı güçlerini daha kolay kontrol etmemi sağlıyor tabi bir de emrimde olan deniz canavarlarını. Aslında bu bir nevi tasma gibi işliyor eğer kendimi kaybedecek olursam yani annem gibi ufak bir sinir krizi falan olursa etrafı yıkmamı engelliyor. Ben diğer melezlerin aksine ne olduğumu bilerek yaşadım ve dünyayı denizin üzerinde dolaştım bu sayede hem annemin koruması altındaydık hem de sık seyahat ettiğimiz için canavarların kokumu bulması zorlaşıyordu. Yaşantımdan oldukça memnun sayılırdım aslında ama her daim enseme yapışabilecek bir şimşek, hayalet veya dev bir dalga olduğunu bilmek içimi rahatlatmıyordu. Yanlış duymadınız varlığımı öğrendikleri anda beni öldürmek isteyebilecek üç tane güçlü aile üyesine sahip annem. Büyük amcalarım ve büyükbabam annemden yeterince hoşlanmazken beni az biraz tehtid olarak görüyorlar ama artık annemin büyüsü daha fazla dayanamaz çünkü ben büyüdükçe güçlerim ve kokumda artıyor işte bu yüzden en sevdiğim yaşam tarzından ayrılıp ilk önce kendimi Olimposlulara ispatlayıp kampa gidebilmek için izin almam gerekiyor tabi ondan sonra sevgili dayım Percy'nin yanına çırak olarak gideceğim kampa uyum sağlayabilmem de gerekiyor ki bu beni en çok endişelendiren şey denilebilir. Gerçi Olimpostaki testleri geçemezsem de beni olduğum yerde yakarlar o yüzden sanırım kamp için endişelenmeme gerek kalmaz. İşte aslında her melez kendisi gibi olanların yanına gitmek istemez mesela ben, ben sürekli gezmeyi ve her yerde farklı olmayı seviyorum. Ama başka şansım olduğunu da sanmıyorum çünkü sevgili kralımız beni gözaltında tutmak isteyecektir eminim. Görüyorsunuz bazı melezler diğerleri gibi torpilli bir babaya sahip olamadıkları için zor bir hayat ve korku ile yaşamak zorunda ama kimse doğması yasak olan üç büyük çocuklarını umursamıyor neden mi, basit çünkü babalarının sözü Olimposta geçiyor. Yani annem istese orayı yerle bir eder ama neyse ben en iyisi susayım. Bu arada benim ölümcül hatam da bu aslında öfke sorunu ve güç isteği. Eh umarım bu kamp bana bunları dizginlemeyi öğretir aksi taktirde beni karada kapalı tuttukları sürece başları dertte demektir, yani bir İtalyan kızını gerçekten kızdırmak istemezsiniz . Gitmem gerek millet sizinle sohbet gerçekten çok güzeldi eğer bıraksalar akşama kadar anlayamayacağınız bir hızla konuşurum emin olun, aslında bir çok dilden birkaç şey biliyorum ama heyecanlandığımda İtalyanca dışında konuşamıyorum. Ah gene konuyu atladım değil mi? Neyse şöyle ki Olimpos beni çağırıyor o yüzden bana şans dileyin de kampınıza gideyim olur mu?..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLİMPOS GÜNLÜĞÜ
FanfictionHer zaman onlardan ve melezlerinden bahsettik. Şimdi sıra onlara geldi... Olimposlulardan kendi yaşamlarını dinleyeceğiz...