50 13 49
                                    

Fotoğraf makinesini elinde tutuşu sarsakça olsa da yadırgamadım.

"Colve, biraz gülümse. Yaşlı huysuz bir maymuna benziyorsun."

"Sen kendi suratına bak."dedikten sonra objektife doğru tebessüm ettim. Bu tebessüm daha sonra kocaman bir gülümsemeye dönüştü.
Makineden fotoğrafı çektiğine dair ses geldiğinde pencerenin yanından çekilip yanına koştum. Yüzünü kırıştırmış ekrana bakıyordu.

"Sorun ne?"

"Çok mutlu çıkmışsın. Ben sana gülümse dedim Colve, utanmasan sırıtacakmışsın. Şuna bak."

"İyi peki bir tane daha çekelim."

"Yok."dedi omuzlarını silkerek. "Hevesim kaçtı. Hem seninle konuşmam gereken bir şey var."

Merakla kaşlarımı kaldırıp halıya oturdum. Fotoğraf makinesini biraz uzağına koydu. Sıkıntılı gözüküyordu. Bacaklarını kırıp sırtını duvara yasladı. O pencereye, ben ise ona dönük oturuyordum. Onu dinlediğimi belirten bir şekilde gözlerine baktım.

"Ben ölürsem ne yaparsın?"

"Ne?"diyerek cırladım. Bunu beklemiyor olacaktı ki sıçradı.

"Ne bağırıyorsun?! Ödümü kopardın."dedi Blake asabiyetle. "Tekrar söylüyorum, ben ölsem beni nasıl hatırlarsın?"

Düşüncesi bile vücudumu buzla kapladı. Tüylerim diken diken olmuş, gözlerim dolmaya başlamıştı. Bu öyle beklemediğim bir soruydu ki en son düşüneceğim şeyler arasında bile değildi.
Salınmış ellerimi yumruk yapıp başımı eğdim. Kafasını gözünü patlatmak istiyordum. Ne diye durup dururken bana böyle bir şey sormuştu ki?

"İntihar falan etmeyeceğim Colve merak ediyorum sadece. Beni nasıl- Colve?"
Cümlesini yarıda kesmiş olan Blake elini bana uzatarak başını yüzümü görmek için eğdi.

"Colve sen iyi misin?"

"Ne diye böyle saçma bir soru sordun?"

Uzattığı eli havada kaldı.

"Merak ettim sadece. Öldüğümde ne yapacağını ve beni nasıl hatırlayacağını merak etmiştim. Amacım seni üzmek değildi. Özür dilerim."

Cevap vermeden oturduğum yerden kalktım ve odadan çıktım. Mutfağa kahve yapmaya inmiştim. Biraz kendimi toparlamak adına kaçmıştım da denebilirdi.

Kahveleri hazırladıktan sonra yavaş yavaş gittim odama. Sanki bana tekrar o soruyu sorduğunda ne söyleyeceğimi bilemediğimden korkuyordum.
Kapıyı ayağımla itekleyip araladım. Blake pencerenin yanındaki çalışma masasında oturuyordu. Başını kollarının üzerine koymuş dışarıyı izliyordu. Geldiğimi fark etse de bana doğru dönmedi. Dışarıya bakmaya devam etti.

Kollarının biraz ötesine koydum fincanını. Lakin pek de umursamadı fincanın varlığını.
Tekrar halıya oturdum ben de.

"Ben sen ölseydin çıldırırdım."dedi kısık bir ses tonuyla. Gözlerini pencereden ayırmıyordu.

"Hatta ölmen bir yana olur da beni unutsaydın falan kafayı yerdim."
Kurumuş dudaklarını fincandaki kahveyle ıslatmaya karar verdi sonunda. Yutkunduktan sonra konuşmadı.

"Mümkünse aynı gün ölürüz. Sen yaşlı huysuz bir adamken fazla şeker yeriz, şekerimiz fırlar ikimiz de diğer dünyaya göçeriz. Nasıl?"dedim onu keyiflendirmeye çalışarak. Eğer böyle konuşmadan onu düşünmeye bırakırsam aklından neler neler geçerdi kim bilir. Korkmuyor değildim.

"Güzel plan, sevdim."dedikten sonra kahveden bir yudum daha aldı. Sesinde biraz neşe saklıydı. Azıcık da alay.

"Güzel şeyler düşün Blake. Güzel düşün ki güzel şeyler olsun."

Gülerek sandalyesini bana doğru döndürdü. Yüzüne bakınca burnunun üzerindeki yara bandını tekrar gördüm. Moralimi bozsa da ses etmedim. Keyfini kaçırmak istemiyordum.

"Pozitifliğin dibine vuruyorsun her zamanki gibi. Sırrın ne senin? Niçin böyle mutlusun? Bazen sinirimi bozuyorsun."derken gülümsemeyi bırakmadı. Omuz silktim.

"Tersini düşününce elime bir şey geçmiyor Blake. Dene derim."

"Bi ara bakarım."dedikten sonra göz kırptı. Dönüp fincanını aldıktan sonra eliyle yanına gitmemi işaret etti. Sandalyede kayarak bana yer açtı.

"Kar yağıyor Colve. Karanfiller karda yaşar mı?"

"Sen hiç karda açan bir karanfil gördün mü?"

"E sen varsın. Tek farkın tozlaşmaya katkın yok. Bir de arın yok."

"Çok komiksin. Bak nasıl da gülüyorum."diyerek gözlerimi devirdim. Kolunu koluma vurup sırıtmaya başladı. Onun aksine ben gülmüyordum.

"Yaptığın espri de espri olsa bari. Gülmene değse."

"Kıskanma."dedi burun kıvırarak. Gözlerini devirmiş sol elinin parmaklarını masaya vuruyordu. Güldüm.

"Salak."

Dudağının kenarı hafifçe gerildi. Bu onun küçük gülümsemelerinden biriydi. Biraz başını kaldırmış dakikalardır yaptığı gibi pencerenin ötesindeki büyük çam ağaçlarını izliyordu. Bir de yağan karı.

Colve's FriendHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin