"Anlıyorum Marry fakat onu kast etmemiştir. Biliyorsun stresli-"
"BUNU YAPTIĞI STRESLİ OLDUĞU BAHANESİYLE ÖRTÜLEMEZ COLVE! Sanırım ayrılacağız."
Şişirdiğim yanaklarımdaki havayı dışarı verdiğimde hoparlörde olan Marry'nin sesini değil de kıs kıs gülen Blake'in sesini işittim. Yarım saattir kıza gülüyordu ve beden diliyle ona tam bir salak olduğunu söylememi istiyordu.
Elbette eline bi tane vurup alnından ittim."Herneyse Colve. Seni daha fazla meşgul etmeyeyim. Sonra görüşürüz."
"Görüşürüz."dedikten sonra görüşmeyi kapatıp telefonu herhangi bir yere koydum. Blake yarım saattir tuttuğu kahkahasını dışarı sesli bir şekilde çıkardı. Hatta öyle keyifliydi ki gülmekten nefesi kesiliyordu.
"Gülme."dedim hafiften ben de gülerken.
"Ayıp bir şey. Kızın derdi var sen gülüyorsun."
Bu söylediklerim onu daha çok kahkahalara boğdu. Öyle gülüyordu ki onu daha önce hiç böyle gülerken görmediğimi fark ettim.
Ellerini karnına koyup cenin pozisyonunda biraz daha güldü. Gözlerinin kenarlarından yaşlar süzülüyordu."Yeter Blake. Nefessiz kalacaksın."
"A-ama o k-" kahkahasını bastırmak adına nefes almaya çalıştı. "Ama o kız cidden..."dedi elleriyle saçma sapan jestler yaparak. Bu hareketini anlam veremeyen bakışlarla izledim.
Bir süre sakinleşmeyi bekleyerek tavana baktı.
Dudaklarını yaladı, konuşmak için ağzını araladı.
"Gülmek için fazla bahanem olmuyor. Üzgünüm." Başını bana çevirerek kaşlarını indirdi. "Arkadaşın için."
"Ben pek de değilim açıkçası. Kendilerine sorun yaratıyorlar işte. Beni böyle zamanlarda ararlar Blake biliyorsun."
"Neden açıyorsun ki?"
"Bilmem."dedim omuz silkerek. Ayıp olmasın diye falandı galiba.
Doğrulup dik bir şekilde karşımda bağdaş kurarak oturur hâle geldi. Bugün yüzünde pek yara bere yoktu. Geçen geldiğinde patlak olan dudağı yavaş yavaş iyileşiyordu.
"Kabus görüyorum."diyerek başını sağ omzuna doğru yatırdı. Konuyu değiştirmesine minnettar kaldım.
"Üç gündür sanırım. Sonunu görmediğim bi yere doğru yürüyorum. Etrafımda ağaçlar bir de sizin arka bahçenizdeki gölet var. Hep aynı yerde ilerliyorum fakat kimse yok. İletişim kurabileceğim tek bir canlı dahi yok." konuşurken duraksayıp ellerini birbirine kenetledi. "Sonra sıçrayarak uyanıyorum. Neden böyle bir şey görüyorum ki? Rüya görmeden önce daha mutluydum."
"Zihnin biraz değişiklik istemiştir Blake. Fazla üstüne düşme."
"Söylemesi kolay. Sen horul horul kıçını devirmiş yatı-"demesine fırsat bırakmadan saçını çektim. Ciyaklayarak elimi tutup gülmeye başladı.
"Yalan mı söylüyorum Colve? Horlamıyor musun? Bırak saçımı yoksa elini ısırırım."
Ben de sahte bir kahkahayla diğer elimle kulağını tuttum. Zibidi. Benimle hep böyle kafa buluyordu. Ben de sırf o gülsün diye kızmış numarası yapardım.
"Biraz daha gül de şu kulağını koparıp Miskin'e pişirip vereyim. Zaten hayvan ete hasret kaldı."
"Kızım yemin ederim ısırırım."derken daha çok sırıtıyor, sağ eliyle bileğimi sıkıyordu. Ciddi anlamda güç kullansa elimi çabucak saçından kurtarabilirdi.
Ne diyeyim ki ben çıtkırıldım bi kızdım. Sıskaydım da.
Gülmeler eşliğinde elimi saçından kurtarıp çok da acı vermeyecek şekilde ısırıp geri geri kaçtı.
"N'oldu? Acıdı mı bari? Yazık."
"Köpek. Miskin sana bi daha yaklaşmaz. Mâlum, hırlarsın falan."
Bu dediğime öfkelenmek yerine burnunu silerek küçük kahkahalarla gülmeyi sürdürdü.
O gün en çok eğlendiği ve güldüğü gündü.
Sonrasında hiç bu kadar kahkaha attığını göremedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Colve's Friend
Kısa Hikaye"Ben bana en güzel anıları veren arkadaşımla anılarımı yaşatmak için bunları yazdım. Dille değil, mürekkeple yaşatmak adına. Blake ve geriye kalan kağıda dökülmüş hatıralar, sana iyileri daha keskin hatırlatmak için burada. Bir zamanlar, dememen içi...