"Özür dilerim."dedi bize boş gözlerle bakarken. Ellerimde tuttuğum resmi ona göstermekten vazgeçmiştim artık.
Reece yüzünü ellerinin arasına alarak sesli bir nefes verdi dışarı. Bir buçuk hafta geçmişti.
"Hatırlamıyorum."diyerek ellerini iki yana açtı. Gözlerim çoktan dolmuş, zangır zangır titriyordum. Ama ağlamayacaktım. Onun yanında değil. Kendini kötü hissetmesini istemiyorduk.
Başımı yana çevirdiğimde pencerenin kenarında bizi izleyen annemi gördüm. Çehresinde bariz görülebilen bir üzüntü vardı. Perdenin köşesine sinmiş Blake'e bakıyordu. Göz göze geldik. Başımı yavaşça sağa sola salladığımda dudaklarını birbirine bastırdı. Eliyle ağzını kapattıktan sonra sindiği kenardan ayrılıp içeri geçti.
Birlikte boyadığımız resimler, çektiğim fotoğraf, Miskin, ona yaptığım bileklik dahil bir çok eşya ona hiçbir şey hatırlatmadı. Reece, doğum gününde ona hediye ettiği gitarı getirmişti. Blake olumsuz yanıt verdiğinde bizzat Reece'in onu kırmasına ben engel oldum. Dişlerimi sıkıyordum. O anki hislerim kağıda dökülemeyecek kadar yoğun ve anlatılamazdı.
Bir şeyi kaybettiğinizi anladığınız o hisse benziyor. Ama hissettiğim acı tarif dahi edilemezdi.Blake bize yorgun gözlerle bakıp iç çekti. Parmaklarında yara bantları vardı. Öylesine hırpalanmıştı ki onu o güne kadar hiç öyle görmemiştik.
"Hiç mi?"diyebildim sadece.
"Üzgünüm." Yineledi.
Başka yollar denedik. Beynin melodilere anılar yüklediğini okumuştum bir yerde. Blake'e sevdiği tüm şarkıları söyledik, çaldık. Belki bu yeterli gelmez diye telefondan açıp dinlettik.
Hiçbir sonuç vermedi.
En sonunda ablası bizi izlediği köşeden kalkıp yanımıza doğru yürümeye başladı. Reece göz ucuyla bana bakıyordu."Peki ya bu?"dedim hıçkırıklarımın arasından. Son şansımı deniyordum. Ona gösterdiğim şey bir taçtı. Onun bize annesini kaybettiğini söylediği gün yaptığım çiçek tacıydı.
Kaşlarını çattı. Yanaklarını şişirdikten sonra bir bana bir de Reece'e baktı. Cevabı biliyordum. Eğer hatırlasaydı, bize böyle bakmazdı."Hiçbir şey ifade etmiyor. Neden bu kadar uğraşıyorsun?"
"Çünkü sana değer veriyoruz. Çünkü dostumuzsun. Blake lütfen hatırlamaya çalış. Bana bak, ona bak. En ufak bir şey ifade etmiyor muyuz?" Ellerimle önüne serdiğim eşyaları gösterip gözlerinin içine baktım. Ablası Blake'in başında dikilmiş üzüntüyle bize bakıyordu. "En ufak bir şey hatırlamıyor musun?"
Blake sadece donuk bakışlarla bana bakmakla yetindi. Sanırım o dakikalarda üzüntüden kafayı yemiştim. Saçlarımı çekiştirdikten sonra ayağa kalkıp göletin yanına gittim. Ayağımı sertçe ardı ardına toprağa vurdum.
"Burda otururdun hep. Baban seni dövdüğünde buraya gelirdin. Benimle ilk defa burada konuştun."
Bağıra bağıra ona derdimi anlatmaya, hem de hatırlamasını umut etmekle uğraşırken göletteki suya elimi vurup devam ettim. Tekrar ayaklanıp onu bileğinden yakalayarak kaldırdım. Bunun üzerine Reece'in itiraz dolu sözlerini işittim. Zorlamamamı istiyordu. Duymazdan geldim.
Peşimden sürükleye sürükleye onu Phoebe ile ilk öpüştükleri yere götürdüm. Sonrasında ise Reece ile üçünü fotoğrafladığımız yere. Onunla ne kadar akılda kalıcı şey yaşadıysak o yerlere teker teker usanmadan götürüp hatırlatmaya çalıştım. Ablası ve Reece arkamızdan sessizce geldi. Aklıma başka hiçbir yer gelmedi sonrasında. Şimdi düşününce daha tonla yer bulabiliyorum. Lakin onu en sevdiğimiz yerlere götürmüştüm. Belki de yaptığım en akıllıca şeydi ama işe yaramadı. Yorulduğumda buna son vererek durdum. Ayakta dikilirken gözyaşlarımı silip son kez sormak için ağzımı açtım."Bunun öyle pat diye olmayacak bir şey olduğunu biliyorum Blake ama seni bir daha ne zaman göreceğimi bilmiyorum." Hıçkırığımı bastırıp burnumu koluma sildim.
"En çok korktuğun şey unutmaktı ve ben seni bu hâlde gönderemem."
Gözlerini kırpıştırıp bakışlarını yere çevirdi. Keşke o an aklını okuyabilseydim.
"Hâlâ mı?"dedim yutkunarak.
"Üzgünüm Colve."
Ben ona sulu gözlerle bakarken ablası Blake'in koluna usulca girdi. "Üzgünüm çocuklar."dedikten sonra onu öylece önümüzden alıp götürdü.
"Değilsin."dedim kendi kendime. "Olsaydın bunlar başına gelmezdi. Ona sahip çıksaydın bu hâlde olmazdı. Yalancı!"diye kükredim arkasından var gücümle. Bi saniye duraksamış gibi olsa da yürümeye devam etti. Blake ara sıra arkasını dönüp sıkıntılı gözlerle bize bakıyordu. Gözden kaybolduklarında başımı Reece'e çevirdim. O anki bakışını unutamıyorum, çaresizliği bir insanın gözlerinde o zaman görmüştüm. Hiçbir şey söylemedi. Kollarını yana açtıktan sonra beni kucakladı.
Ondan sonraki günlerde Blake ile olan son anımda da Reece'in bu şekilde arkadaşına baktığını görmüştüm. Blake'in bizden özür dilemesi geldi aklıma. Özür dilemesi gereken o değildi diye mırıldandım. O özür dileyecek hiçbir şey yapmamıştı. Aksine, bizim özür dilememiz gerekirdi. Bir şey yapmadığımız için.
Sokağın ortasında bir başımıza birbirimize sarılmış ağlarken kızgındık. Kendimiz de olmak üzere, herkese.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Colve's Friend
Short Story"Ben bana en güzel anıları veren arkadaşımla anılarımı yaşatmak için bunları yazdım. Dille değil, mürekkeple yaşatmak adına. Blake ve geriye kalan kağıda dökülmüş hatıralar, sana iyileri daha keskin hatırlatmak için burada. Bir zamanlar, dememen içi...