🎇

65 14 69
                                    


"Havai fişekleri göremiyorum."dedim zıplayarak. Blake ve Reece önümde dururken görmek gerçekten zordu. Bir de yanlarında George var ise.
George neden burdaydı hemen açıklayayım, onu ben davet etmiştim. Phoebe ile olanlardan sonra George ve Blake'in bağlantısı kesilmişti adeta. Blake de bunu üzülerek dile getirdiğinde o akşam onları bir araya topladım. İyi de ettim.

Tek derdim boyumun kısalığıydı. En sonunda tepinmeyi bırakıp gittim çimenlerin üzerine yatıverdim. Çekirgelerin kanat seslerini dinliyordum.

"Bitti."dedi Reece ellerini yana açarak. Blake çoktan yanımdaki yerini almıştı. "Kısa sürmesi ne kadar kötü."

George biraz ötedeki ağacın gövdesine yaslanıp çimenlerden bir tutam kopardı. "Yine de güzeldi."

"Katılıyorum."diyerek destekledi onu Blake. Ben ise sessiz kalmayı tercih edip kollarımı başımın arkasına aldım. Çimler yatağımdan daha rahat geliyordu o zaman.

Birkaç saat sonra ikisi evlerine gittiğinde Blake ile bomboş yolda avanak avanak yürüyorduk. Uykusuzluktan önümü dahi zor görüyordum. Uyuyamıyordum çünkü rüyamda sürekli Blake'in göletin içindeki büyük taşın üzerinde öylece oturduğunu görüyordum. Ve günden güne uzaklaşıyordu. Bu bir kabus değildi fakat beni inanılmaz huzursuz ediyordu. Özellikle dün başını yüzerken taşa vurduğunu, ardından dibe battığını görmem bardağı taşıran son damla olmuştu. Yanımda ise babası vardı. O da öylece izliyordu.

Gözlerimi bir saniyeliğine kapattığımda Blake konuştu.

"Bugün inanılmaz yorgun görünüyorsun. Sorun ne?"

"Uyuyamıyorum."

"Neden? Rüyanda seni kovalıyorlar mı?"

Dudak büzüp elimin tersiyle karnına vurdum.

"Hayır. Seni görüyorum."

"Bunda ne var? Daha iyi uyuman gerekmiyor mu? Sonuçta beni-"

"Bugün yine gevşeklik modundasın. Öyle misin?"diyerek işaret parmağımı ona uyarır gibi doğrulttum. "Dalga geçme. Gerçekten uyuyamıyorum. Beni huzursuz ediyorsun."

Siyah kaşlarını çatıp ayaklarına baktığı zaman gözlerimi ovaladım. Kolumdaki saatime baktığımda saat on ikiye geliyordu.
Hırkamın ceplerine ellerimi sokup yürümeye devam ettim.

"Nasıl bir rüya?"dedi, yutkunduktan sonra.

"Hoş bir rüya değil. Bilmesen daha iyi."

"Söyle işte."diyerek kolunu omzuma atarak beni bedenine yaklaştırdı. "Başını gösterip kuyruğunu saklama."

"Bizim arka bahçedeki gölet var ya."

"Evet?"

"Oranın üzerinde bir taşta oturuyorsun. Dün taşa başını çarpıp battığını gördüm."

Babasından ise bahsetmedim.

"Psikoloğa görünmen lazım. Önce çiçek sonra gölet falan, normal bir zihnin göreceği şeyler değil. En sonunda kafayı sıyırdın. Yazık sana."dedikten sonra saçlarımı karıştırıp gülmeye başladı. Ben o gülerken ciddi kalmayı sürdürdüm. En sonunda sırıtmayı bırakarak yürümeye son verip durdu.

"Cidden,"dedi gözlerini kırpıştırarak. "Uyuyamıyor musun?"

Dudağımı düz bir çizgi haline getirip kaşlarımı yukarı kaldırdım. Dalgın bir yüzle arkama baktıktan sonra kolumu sıvazlayarak yürümeye yeniden koyuldu.

"Düşündüğün için uyuyamıyorsundur. Düşünme."diye kestirip attı. Onu onayladım ve bir daha bu konuyu açmadım.
O gece söylediğine göre inanılmaz başı ağrıyordu. Normalde aynı boyutta huysuz olması gerekirdi lakin tuhaf bir şekilde beni güldürmeye çalıştı. Sanki rol değişmiştik. Muhtemelen uykusuz şişmiş gözlerime üzülmüştü. Tabii kendinizde gördüğünüzde pek etki etmiyor ama başka birinde gördüğünüzde üzülüyorsunuz.
Blake yürüdüğümüz süre zarfı boyunca kolunu omzumdan çekmedi. Öyle sessiz sessiz yol aldık.

Onu evine de ben bıraktım. Gerçi onun beni bırakması gerekirdi fakat dediğim gibi her şey tersti o gün. Olması gerektiği gibi değildi. Ya da hayatımız başlı başına yanlış gitmekteydi. Orası tartışılır.
Benimle tokalaştıktan sonra müzik dinleyerek uyumamı tembihledi. Onu geçiştirecektim ama bunu fark etti.

"Beni geçiştirme. Sinir oluyorum Colve. Dediğimi yap işte."

"Tamam kaptan. Yapacağım."

"Ben kaptan değilim."

"Tamam Blake yapacağım."

"İnandırıcı gelmedi bu da. Tatmin olmadım."

Sinirle ellerimi havaya kaldırıp ayağımı yere vurdum. Saçma sapan jestler yaparken öfkeyle ofladım.

"Tamam Blake söz veriyorum yapacağım. Yapmazsam eğer o nankör kedi yastığıma işesin. Oldu mu?!"

"Nankör kedi sensin. Kızıma laf söyleme."

Dilimi gösterip onu başımdan kovarcasına elimle kışkışladım.

"Gir evine de ben de gidip uyuyayım artık."

"Dediğimi yap. Düşünme. Düşünmekten delireceksin bir gün."

"Düşünmeyeceğim."
Blake ellerini her zaman yaptığı gibi pantolonunun cebine sokup hantal adımlarla arkasını döndü, evine ilerledi. Cebinden anahtarını çıkarttığında anahtar şıngırdıyordu. Çıkan çınıltıyı çok severdi. Bu yüzden anahtarı birazcık sallayıp kendi kendine eğlendi.
Kapıyı açıp içeri girecekken bana döndü, bir şey söylemek için ağzını açtı fakat aniden vazgeçti. İçten bir tebessüm ettikten hemen sonra kapıyı kapadı.

Bir Çarşamba gecesiydi o zaman. Onu eve memnun bıraktığım gündü.

Colve's FriendHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin