"Kes mırıldanıp durmayı. Bir daha işitirsem sesini, kapının önüne koyacağım seni. Uyumak istiyorum Miskin. Cidden, sabrımı zorluyorsun. Saate bak."
Kedinin yastığımdan kalkıp gitmesini bekledim genelde öyle yapardı çünkü. Sanki benimle inatlaşıyormuşcasına patisini yanağıma vurdu.
"Aç mısın?"
Üstümdeki battaniyeyi ayaklarımla itekleyip Miskin'i kucakladım ve yatağımdan çıktım. Komodinin üstündeki saat sabahın dördünü gösteriyordu. Kucağımda şişko kızımla birlikte kapıyı açtım ve koridora çıktım."Umarım keyfin için uyandırmamışsındır beni. Yoksa seni çok kötü yaparım," onu birazcık havaya kaldırıp yüzünü kendime çevirdim. "Duydun mu? Çok fena yaparım seni."
Miskin hiç beni umursamadı. Gözlerini birkaç saniyeliğine yüzümde gezdirdikten sonra başını başka bir yöne çevirdi. Bugünlerde kafamı bozuyordu. Mevsim geçişlerinde hep böyle yaptığını biliyordım ama böylesine gıcık olması onu paspas niyetine kullanma isteği uyandırıyordu bende.
Tabii, bu istek 3 saniyeliğine geliyordu.
Merdiven basamaklarından usul usul inip mutfağa ulaştım. Miskin'i mama kaplarının önüne bıraktıktan sonra da saçlarımı karıştırdım.Uykum kaçmıştı.
"Sen obur olana dek ye, ben de salonda biraz oturayım ha? Anlaştık mı?"
Obez kedimin beni onaylamasını beklemeden ellerimi pijamamın ceplerine sokup çıplak ayaklarla ağır ağır salona ilerledim. Gözlerim acıyordu. Akşam erken yatamamıştım. Reece ile halletmem gereken bir sürü ödevim vardı o zaman. Yapana dek canımız çıkmıştı fakat ona minnettardım. Tek başıma halledemezdim. Başka arkadaşım da yoktu zaten yardım isteyecek.
Pencerenin önüne doğru yürüyordum, güneş daha doğmamıştı. Burnumu çektim. Grip olacaktım.
Kollarımı göğsümde bağladım, başımı pencereye yaslayacaktım ki orada oturan biri dikkatimi çekti.
Bu o muydu? İmkanı yoktu. Eğer buralarda olsaydı Reece ve ben bilirdik.
Döndüğünde bizi arardı hem. Arar mıydı?Başımı pencereye iyice yaklaştırıp gözlerimi kıstım. Dizlerini kendine çekip ellerini üstüne atmış, sırtı eve dönük bir şekilde oturuyordu.
Pek kımıldamıyordu.Gözlerim doluyordu. Dışarıyı buğulu görmeye başladığım an ellerimle çabucak sildim gözlerimi. Parmaklarım cama dokundu.
Başımı sağa sola sallamaya başladım. Rüyada olabilirdim. Kolumu cimcikledim.
"Ha siktir ya."diyerek elimle cimciklediğim yeri tuttum. Küfretmem hoş değildi, kabul.
Oyalanmak istemeden hemencik evin dış kapısına koştum parmak ucunda. Eğer o ise bile, niye burdaydı?Hatırlamış mıydı?
Peki ya başka biriyse?
İkinci bir Blake'i kaldıramazdım.
Of be Colve diye söylendim kendime. Bu nereden çıktı? Git bak işte. Belki bir evsizdir.
Terliklerimi falan giymedim direk açtım kapıyı çıktım dışarı. Evin duvarlarına dokuna dokuna arka bahçeye gittim.
Yaklaşmadan arada bayağı bir mesafe varken yan yan yürüdüm yüzünü görebilmek adına. Ayaklarımın altında ezilen çimen gerginliğimi arttırıyordu. Hava biraz rüzgarlıydı.
Sabah soğuğu."Hey." kelimesi çıkabildi ağzımdan sadece. Ne demem gerektiğini bilmiyordum, titriyordum, düzgün göremiyordum. Parmaklarım yine gözlerime gitti. Burnum akıyordu bir yandan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Colve's Friend
Short Story"Ben bana en güzel anıları veren arkadaşımla anılarımı yaşatmak için bunları yazdım. Dille değil, mürekkeple yaşatmak adına. Blake ve geriye kalan kağıda dökülmüş hatıralar, sana iyileri daha keskin hatırlatmak için burada. Bir zamanlar, dememen içi...