🎨

57 14 78
                                    

"Orayı sarıya boyayamazsın Blake. Gün batımında güneş sarı değildir. Turuncumsudur."

"Pekâlâ. Ben pembe de kullanmak istiyorum."

"Onu kabul edebilirim."diyerek turuncu boya kalemini alıp eline tutuşturdum. Parmakları arasında kalemi döndürürken resme bakıyordu.

"Bunu sen mi çizdin?"

Başımı aşağı yukarı sallayarak elini güneşin üzerine getirip parmağımı kağıda vurdum.

"Boya hadi."

Dudağının ucunda hafif bir kıvrılmayla beraber gösterdiğim yeri boyamaya başladı. Ben eve geldiğimde odamda Miskinle beraber oynuyordu. Sonra ona boyama yapmayı teklif ettim. Sanki bir çocuğa dondurma uzatmışım gibi gülümseyerek sandalyeye oturmuştu. Yaklaşık iki saattir boyamayla uğraşıyorduk.

"Turuncudan hoşlanmadım. Kırmızıyla boyamak istiyorum."

"Ama kırmızı uygun değil."

"Bence uygun."dedikten sonra omuz silkti. Eline tutuşturduğum kalemi bırakarak yerine kırmızıyı aldı ve boyamaya devam etti.

"Şimdi daha iyi."

"İyi, sen nasıl istiyorsan öyle olsun."dedim ve turuncuyu aldım. Mavi ise diğer elimde duruyordu. Çizdiğim sazlıkları taşırmadan boyamaya başladığımda Blake kırmızıyı bırakıp sarıyı aldı. Göz ucuyla parmaklarını takip edince güneşe tekrar döndüğünü görüp tekrar işime döndüm. Çıt çıkarmıyorduk.

Turuncuyu bırakıp moru alarak gölün kenarında duran köpeğin fularını boyadım. Blake ile boyama yapmak, yapmaktan en hoşlandığım şeydi. Çok sessiz oluyorduk ve Blake o kadar güzel boyuyordu ki hayran kalıyordum. Çizminden ise konuşmasak daha iyi olurdu.
Çekmeceden sulu boyayı çıkarmak istediğini söyledi ve eğildi. Başımı onaylarcasına oynatıp gözümü resimden ayırmadım. O mutfaktan su alıp geldiğinde ben köpeği boyamayı bitirmiştim.
"Asıl sanat benim."dedi kibirle. Yüzümü ona çevirip kaşlarımı kaldırdım.

"Ne?"

Sorumu havada bırakarak fırçayı eline alıp boyayı önüne koydu. Gazete falan da sermemişti yere. Ne halt yiyecek acaba diye merakla izliyordum.
Fırçayı önce suya sonra koyu yeşil renge daldırdı. Parmaklarını açarak elini de havaya kaldırınca olayı anlamıştım. Vücudumu da ona çevirip dikkatle izledim.
Blake önce iki parmağını yeşile, sonraki parmağını maviye, ondan sonrakini pembeye ve en sonuncusunu kırmızıya boyadı. Ne düşündüğünüzü biliyorum ve evet, ben de depresif bir siyah bekliyordum fakat siyaha dokunmadı bile. Onun yerine koyu maviyi kullanarak avuç içini boyadı. Elinin üstünüyse sarıya.

"Cildine zarar verir onlar."dedim çenemi sandalyenin başlığına yaslamadan önce. "Zararlı onlar."

"Böyle güzel bir şey zarar verse bile üzülmem Colve."diyerek fırçayı su dolu bardağa bıraktı. Dudaklarını büzmüş eline doğru üflüyordu.

"Bence burnunu boyaman lazımdı. Burnunda elindekinden daha güzel dururdu."

"Madem öyle diyorsun," dedi fırçayı eline alıp kahverengiye boyayarak. "Gel senin üzerinde deneyelim."

Ellerimi havaya kaldırıp yüzüme siper ettim. "Hayır, hayır, hayır kalsın. Şaka yapmıştım. Yemin ederim şakaydı. Elime dokundurup durma şu fırçayı Blake!"
Ciyaklamamla beraber fırçayı bardağa geri koyup zemine oturdu.

"Güzel olurdu oysaki. Üzüldüm şimdi."

"Görüyorum, kahroldun üzüntüden."

"Bak gözlerimden yaşlar akıyor. Peçeten var mı?"

"Salak."dedim göz devirerek. Sırıtarak diğer elini boyayacaktı ki duraksadı. Kapının arasından Miskin girmişti içeri.
Göz göze geldik. Sinsi bir gülümseme kapladı yüzünü. Sakın yapma diye atılacaktım ki benden önce davranıp kedinin bulunduğu yere fırladı. Ben de kalkayım derken ayağımı sandalyenin ayağına taktım ve yere yapıştım. Bu fırsatı Blake inanılmaz iyi değerlendirdi. Miskin'i ve boyaları alıp salona kaçtı.

"O kediyi boyarsan öldürürüm seni! Yıkaması ne kadar zor haberin var mı?! Anne! Tut şunu!"

Annem her şeyden habersiz koltukta otururken ben merdivenlerden jet gibi inmiş bağırıp duruyordum. Blake kahkaha atarak salondan banyoya doğru kaçıp kapıyı kilitledi.
Başımı kapıya bilerek vurup ofladım. Miskin yıkanması en zor kediydi ve her banyo vakamızda oradan çiziklerle çıkıyordum. Kafasını kıracaktım onun.

"Blake gerçekten eğer onu boyarsan sen yıkarsın. Elimi dahi sürmem."

"Tabii, kedi yıkamaya en az boyamak kadar bayılırım!"dedi kapının arkasından. Hâlâ kıkırdamaları kulaklarımda çınlıyor.

On dakika boyunca yalvardım yakardım fakat Miskin'i renk cümbüşüne döndürmesine engel olamadım. Kapıyı açtığı an kedi kucağından fırlayıp mutfağa doğru kaçtı. Flash Miskin'in yanında hiçbir şeydi.

"Pembeyi pek sevmedi galiba. Sen bu kedinin dişi olduğundan emin misin?"

Dayanamayıp kafasına bi tane tokat patlattım. Hiç geri kalmadan kolumu cimcikledi.

"Sen boyama yapalım demedin mi? Yaptım işte!"

"Ben sana git Miskin'i mi boya dedim?! Rengarenk etmiştin hayvanı!"

"Yanılıyorsun," burnunu çekip göz kırptı. "Bence diğer kedilere hava atmaya gitti."

"Tabii. Seni de tavsiye eder. Milyarder olursun o gidişle."

"Bak bu güzel olur."

Ağlamaklı bir sesle oflayıp koluna vurdum. Acıyla tısladı ve kolunu tuttu. Hâlâ daha fazlasını hak ettiğini düşünüyorum. O gün Miskin'i yıkarken kedi neredeyse gözümü tırnaklıyordu. Blake'e çok ilginç küfürler etmiştim.

"O kediyi sen yıkayacaksın."

Dudaklarını birbirine bastırıp hımladığında tekrar koluna vurdum. Aklından o kediyi boyarken ne geçiyordu bilmiyordum fakat enteresan bir şekilde kolunda çizik falan yoktu. Aynısını ben yapsaydım Miskin canımı okurdu.

"Senin yaptığını ben yapsaydım Miskin suratıma tekme atardı. Bu kedi cidden sana bayılıyor."

"Eh, onu suçlayamazsın. Renkli kişiliğim onu derinden etkiliyor."

"Birbirinize bayılıyorsanız onu alıp götürebilirsin. Bu evdeki herkes sinirini bozuyormuş gibi bize yaklaşmıyor. Nankör kedi."

"Sevgi dolu yaklaşsaydın seni de severdi Colve."

Elimi kaldırıp ona gösterince yüzünü buruşturdu. Şaka yapmıyordum elbette. Miskin cidden bizi sevmiyordu. Ve Miskin'in kulağına üflese dahi yüzünü yalayacağı tek kişi Blake idi.
Şimdiyse Miskin dolaşmıyor bile. Ben bunları not alırken o Blake'in bende kalan kazağının üzerinde uyuyor. Son günlerde yemek yemiyor. Sanırım bazı şeyleri o da hissediyor ve biliyor.

Herneyse, Blake ile beraber odama döndüğümde o çoktan ellerini yıkamış ve odamdaki koltuğa yaslanmıştı. Ortalığı topladıktan sonra yanına uzanıp başımı ona çevirdim.

"Sağ ol Colve."dedi tebessüm ederek.

"Niçin?"

"İyi hissettirdiğin için."

Colve's FriendHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin