12. Bölüm

8K 823 287
                                    

Her ne kadar ona olan sevgim vicdan azabı çekmeme neden olsa da diğer yanım kahkaha atmak ve Jimin'i o adamın yanından almak istiyordu.

İkilemde kaldığım için şimdilik izlemeyi seçtim. Burda olduğumu bilse de bana bakmamaya çalışıyor ve Chanyeol denen pornocu abazayla sohbet ediyordu.

Aslında şeytan diyor, tut elinden, al omzuna koy bedenini, at arabana ve evine kaçır.

Ama dediğim gibi benden korkmasını falan da istemiyordum. Henüz bana karşı bir şey hissetmese de birde kendimi ondan soğutamazdım. Böyle bir hataya düşmek istemiyordum.

O yüzden şimdilik arabama binip onun çıkmasını bekleyecektim. Eğer beraber bir eve giderlerse, işte Jimin'i o zaman kaçırırdım.

Ve bunu yaptığımda Jimin'in söyleyecekleri umrumda olmazdı.

Ona uzun bir bakış attıktan sonra önüme dönüp bardakta kalan son içki yudumunu mideme indirdim.

Aslında şu içki niyetine Jimin'i içip sarhoş olmak vardı.

***

Geçen iki saatin ardından bar kapısındaki görüş açıma Jimin ve o sapık çıktığında kalbime adrenalin salgılanıp, bütün bedenim heyecan ve gerginlikle işgal olmuştu.

Derin bir nefes alırken önümdeki siyah son model araba olsa da, benim arabamın yanından bile geçmeyen arayabaya bindi ikili.

Jimin'in hareketlerine baktığımda utangaç olduğunu fark etmiştim.

Elin pornocusunun karşısında utanmak da ne tanrı aşkına Jimin?!

Sinirlerim gerilmeye başlarken titrek bir nefes almamla karşımdaki arabanın farları yanmıştı. Tanrım unutmuştum!

Kendimi kamufle etmek için bir şeyler ararken, aklıma gelen şeyle  arabamdaki torpidodan her ihtimale karşı koyduğum maskeyi yüzüme geçirdim ve  gözlüğümü de alıp taktım hızla.

Siyah araba yanından hızla geçerken çok geçmeden bende arabayı çalıştırmış ve onların peşine takılmıştım.

Her ne kadar Jimin'in olduğu taraftaki aynaya bakmaya çalışsamda karanlık olduğu için pek bir şey görünmemişti.
Bu yüzden bu düşünceden vazgeçip bir an önce nereye gittiklerini görmeyi diledim.

Bir kaç dakikanın ardından araba  bir caddede durduğunda kaşlarım çatılsa da, beklemeye devam ettim.  Biraz  sonra arabadan sadece Jimin indiğinde kaşlarım bu sefer daha çok çatılmıştı.

Gecenin bir vakti sessiz ve psikopatların doluştuğu caddede neden inmişti şimdi bu?

Jimin arabaya el salladığında o sapık arabayı sürmüş ve Jimin'i caddede tek başına bırakmıştı. Gözlerim Jimindeyken eline telefon aldığını fark etmiştim.

Ardından kulağına götürüp biriyle konuştuktan sonra kaldırıma geçip beklemeye başladı. Geçen bir kaç dakikanın ardından gördüğüm tanıdık arabayla neler döndüğünü ciddi anlamda merak etmeye başlamıştım.

Araba Jimin'in önünde durduğunda vakit kaybetmeden hızla arabaya bindi Jimin. Araba ise Jin hyungundu.

Tekrar bir takip olayı başlayacağını anladığımda derin bir nefes alıp arabayı çalıştırdım. Benden hemen sonra da onlar arabayı sürüp gittiklerinde hızla gaza basmıştım.

Eve gidiyorlar desem, neden Park Chanyeol Jimin'i kendi bırakmamıştı diye düşünürüm. Yine eve gidiyorlar desem neden evden çok uzak bir caddede indi bu Jimin denen üçkağıtçı?

İçimdeki şüphe ve boğulma hissi doğmaya başladığında takipte kaldığım Jin hyungun arabasının durduğunu fark etmiştim.

Frene basıp arabayı tamamen durduğumda ikili inerek büyük bir bahçe kapısından içeri girdiler.

Bir dakika.

Burası, bir hastaneydi. Sokak arasında  kalan küçük  özel bir hastaneydi. Peki, gecenin  bir vakti hastanede ne işi vardı bu ikisinin?

Hastaneye doğru adımlarken bir yandan da beni fark etmemeleri için sürekli bir yerlerin arkasına geçiyordum. Bu hastanedeki hemşirelerin dikkatini çekse de umursamayıp işlerini  yapmaya devam etmişlerdi.

Jimin ve Jin hyung asansöre bindiklerinde hızla koşup kaçıncı katta durduklarına baktım küçük ekrandan. Asansörün durmasıyla yandaki asansör açıldığında beklemeden içeri geçip katı tuşlarken, sessiz asansörün hareket etmesini bekledim.

Asansör durduğunda kapı açılmıştı ve biraz ileride gördüğüm tanıdık bedenlerle hızla duvarda duran beyaz dolabın yanına geçip saklandım. Tanrım resmen gece gece ajan gibi dolaşıyordum.

Neden direk gidip ne yaptıklarını sormuyordum ki?

Ah, belki söylemek istemezlerdi. Bunu göze alamazdım. Sonuçta bana yalan da söyleyebilirlerdi.

Bir çok hasta odasının olduğu koridorda ilerleyip son kapının önüne geldiklerinde birbirlerine bakıp derin bir nefes almışlardı. Ardından Jin hyung Jimin'e küçük bir tebessüm edip kapıyı yavaşça açtı ve içeriye girdiler.

Yakınları falan mı hastanedeydiler acaba? Ya da Jimin'in annesi ve ya babası?  Sonuçta bana ve şirkete öyle bir şeyden bahsetmemişti.

Daha fazla burda beklememin bir anlamı kalmamıştı. Bunu yarın doğru düzgün bir şekilde oturup Jin hyungla konuşmam gerekiyordu. Olmadı Jimin'e sorardım.

***

Çekimler haricinde yanıma bile yaklaşmayan Jimin'e baktım. Tanrım sanki kimseyle öpüşmemiş gibi davranıyordu.

İlk öpücüğü çalındığı için üzülen liseli kızlara benziyordu bu çocuk. Benimde sinirlerin gerilmeye başlasa da,  gerçekleşecek olan ilişkimizin üstünlüğünü koruyacak kişi olacağım için şimdilik sakin olmalı ve ağır başlı olmalıydım.

İlk başlarda istemediğini söyleyip naz yapsa bile sonunda benim kollarım arasında kıvrılacaktı işte. Buna emindim zaten ama hemen olması tuhaf olurdu zaten. İkimizinde bu yüzden biraz daha zamana ihtiyacı vardı.

Herşey aniden gerçekleşseydi, belki içimde hissettiğim şeylerin bir heves olduğunu bile düşünürdüm. O yüzden sürünmek en iyisiydi.

Tamam biraz saçmalıyorum ama haklıydım sonuçta!

Başımı hızla iki yana sallayıp telefonumu cebimden çıkardım. Ezberimde kalan numarayı tuşlayıp aradığımda iki çalıştan sonra açılmıştı.

"Jin hyung, müsait misin?"

"Tabii ki Jungkook-sshi!" kıkırdayarak cevap verdiğinde sırıtmakla yetinmiştim.

"O zaman öğle molasında birer kahveye hayır demezsin."




Gençler gidişat nasıl çok mu sıkıcı?

Sexy Photographer °jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin