13.Bölüm

7.7K 874 407
                                    

"Ee hyung, nasıl gidiyor hayat?"
Tek kaşım havada,sorduğum soruya karşı gülümsedi Jin hyung. Vereceği cevabı beklerken kahvemi yudumluyordum bir yandan.

"İyi gidiyor, bildiğin gibi Jungkook. N..Neden birden bire bu soruyu soruyorsun ki?"sanki bir şeyleri fark ettiğimi anlamış gibiydi yüz ifadesi. Gülümsüyordu ama bir yandan da telaş içindeyken belli etmiyordu. Bir nevi maske takıyordu.

"Bilmem, sanki bir şey var gibi. Jimin bu aralar tuhaf davranıyor. Nasıl desem..sanki bir şeyler gizliyor?" söylediğim söze karşı beklentiyle baktığımda kahkaha atmaya başlamıştı Jin hyung.

Tanrım yalan söylüyorsun da bu kadar belli etme. Kahkaha attığı anda kantinden birkaç kişi bizim olduğumuz masaya bakmıştı resmen.

"Hah, ne olacak canım? O da benim gibi  yuvarlanıp gidiyor işte." gergince gülümseyip kahvesinden sık sık yudumlamaya başladığında, cidden kötü bir yalancı olduğunu anlamıştım Jin hyungun..

"Sanırım sen anlatmayacaksın. En iyisi bizzat Jimin'e sormak." kahvemle birlikte adımlayıp asansöre doğru yürümeye başladığımda, emindim ki arkamda şaşkın ve bir o kadar da tedirgin bir Seok Jin bırakmıştım.

Asansörden indikten sonra Jimin'in kendisine ait olan soyunma ve dinlenme odasına doğru adımlıyordum.

Aslında onunda inat edip bana söylemeyeceğini biliyordum. Benim yaptığım bir nevi şansımı denemekti.  Pek ümitli de sayılmazdım.

Kapıya geldiğimde derin bir nefes alıp yakalarımı ve kıyafetlerimi düzeltmeye başladım. Bir dakikalık hazırlığın ardından sonunda kapıyı tıklatmıştım.

"Gelin." içeriden duyduğum narin sesle, gülümseyerek içeri girip kapıyı kapattım.

"Ne işiniz var burada? Yine mi öpeceksi-"

"Jimin, sen de beni iyice abaza fotoğrafçı yaptın." bıkkın bir şekilde sözünü kestiğimde gözünü devirmişti.

"Tanrım, çünkü öylesiniz." saçlarını geriye atıp koltuğuna iyice yerleştiğinde derin bir nefes alıp ona doğru adımladım ve yanındaki yerimi aldım.

"Hem, ben seninle  başka bir şey konuşmak için geldim." çikolata soslu pastasındaki bakışlarını bana çevirdiğinde, dolgun dudağının kenarında kalmış çikolata sosu gözüme çarpmıştı.

Parmağımı uzatıp dudağındaki çikolata sosu temizlediğimde, kaşlarını çatıp elindeki pastalı tabakla geri çekilmişti.

"T-tekrar aynı şeyi yapıyorsunuz Bay Jeon!" sinirle tıslayıp büzülmüş dudaklarıyla önüne döndüğünde gülümsemiştim.

"Ne yapmamı bekliyorsun? Kendime hakim olamıyorum."

"O zaman kendinize hakim olmayı öğrenin lütfen. " aklıma gelen ateşli sahnelerle sinsice sırıtmıştım.

"Öğretecek olan sen isen, neden olmasın?" cümleyi bitirmemle sinirli bakışları beni bulduğunda kıkırdadım.

"Tamam tamam. Anlatıyorum gelme nedenimi."

Boğazımı temizleyip nerden başlayacağımı düşündüm. Direk sorsam söyler miydi acaba? Ya da Jin hyunga sorduğum gibi mi yapsaydım?

"Siz, yani sen ve Jin hyung. Dün neden hastaneye gittiniz?" sert ifadesi yok olup yerini şaşkınlığa bıraktığında, beklentili bakışlarıma baktı bir süre.

"N-nerden biliyorsunuz? Yoksa t-takip mi ettiniz beni?!" birden bire bağırdığında bende kaşlarımı çattım bu sefer.

"Tabii ki hayır canım! Benim amcamın..oğlu kaza geçirmişti. Ayıp olmasın diye bir ziyaret edeyim derken sizi gördüm." kurduğum yalan dolu cümlelere karşı kaşlarını havalandırdı Jimin. Bu da demek oluyordu ki, 'yalan söylüyorsun!'

"Madem bizi gördünüz, neden yanımıza gelmediniz?" sorduğu mantıklı soruyla çenem kasıldı. Tanrım neden her seferinde nasıl sorgulaması gerektiğini iyi biliyordu.

Ah, benim sevdiğim kişi de ayrı oluyordu. Zeki, narin, ateşli..-

"Bay Jeon, uyuyor musunuz?"

"Ha.. Şey, çünkü acelem vardı." aldığı cevaba karşı tatmin olmuş bir ifade takındı bu sefer. Beklemeye devam ettiğinde gözlerimi devirdim. Söylememekte kararlıydı anlaşılan!

"Hala cevabımı alamadım?" tek kaşımı havalandırıp cevap beklediğimde, yanıtlamak için boğazını temizleyip mırıldanmaya başladı.

"Şey için.. Ha! Benimde büyükannem hasta. O..-o yüzden gittik."

"Gecenin bir yarısında yaşlı, aynı zamanda hasta kadını ziyaretmeye mi gidiyorsunuz? Hadi ama Jimin, bari biriniz yalan söyelemeyi becersin." sıkılmış bir ifadeyle kahve saçlarımı geriye taradığımda bakışlarını üzerimde hissetmiştim.

Tabii ki, karşında böyle bir cazibe varken etkilenmemek saçma olurdu. Değil mi Park Jimin-sshi?

"Bu sizi ilgilendirmez. Hayatıma karışmaktan vazgeçin." konuştuktan hemen sonra ağzına büyük bir pasta lokması koyduğunda elimde unuttuğum kahveyi yudumladım bende.

"Bal gibi de ilgilendirir." keyifle sırtımı  kırmızı kadife koltuğa yasladığımda, pasta dolu şişmiş yanaklarıyla bana baktı Jimin. Hadi ama, onu yememek için zor tutuyordum kendimi.

"Nodonmoş o?" dolu ağzına rağmen sinirle konuşsa da ciddi olamamış ve kıkırdamıştım. Ama hayır!

Topla kendini Jungkook. Onu seven sen isen, kendini ağırdan alman gerek. Şimdiden saldın kendini!

İç sesimin uyarısıyla boğazımı temizleyip ciddi, bir o kadar da sert bir ifadeye büründüm.

"Sevdiğim kişileri korumak en büyük hakkım, Jimin." beklentili bakışları yerini açılmış gözlere bıraktığında cevap verdi.

"No-" ardından dayanamayıp öksürmeye başladığında hızla ayağa kalktım. Tanrım birden bire söylersem olacağı buydu işte!

"Ş-şey, o anlamda demedim! Bir çalışanım olduğun için seni kormam gerek." ilerideki masadan su alıp ona doğru hızla yürüdüğümde bir eliyle boğazını tutmuş, diğer eliyle de elimdeki suyu kapmıştı hemen.

Hızlı hızlı suyu yudumlayıp derin bir nefes aldı ve bir süre bekledi öylece. Yine ucuz atlatmıştım sanırım.

"O zaman diğer çalışanlarınızı da seviyorum, koruyorum niyetine öpüyorsunuz benim gibi, öyle mi?" tanrı aşkına her seferinde hem zeki hem de saftirik olmayı nasıl başarıyorsun sen?

"Hayır tabiki Jimin, saçmalama lütfen. Öyle demek istemedim-"

"O zaman neden beni öptünüz?"

Bir dakika. Ona hesap soran kişi benken, hangi ara onu neden öptüğümüze gelmiştik biz?!

"Hey hey, dur bakalım orda. Burada soruları ben sorarım.  Daha benim sorumu cevaplamadın."

"Cevapladığımı hatırlıyorum ben?" alayla tısladığımda gergince ellerini dizlerine koyup boğazını temizledi tekrar.

"Yalan söyledin, biliyorum Jimin. Ve bana gerçeği söylemeden buradan hiçbir yere gitmiyorum." kararlı sesimi duyduğunda derin bir nefes alıp verdi.

Sonunda yola geliyorsun bebeğim.

"O kadar çok mu bilmek istiyorsunuz?" sakin bir ses tonuyla sorduğunda göz gevirdim.

"Sabahtan beri ne için kıçımı yırtıyorum ben burada?" oflayıp başını salladı.

"Aramızda kalırsa çok sevinirim. Bunu kimsenin bilmesini istemiyorum."

"Merak etme, çalışanlarımızın sırrı burada, daima güvendedir." bir süre yüzüme güvenmek istercesine baktığında beklentili bakışlarla karşılık verdim ona. Bu kadar zor olacak şey neydi? Ya da bu kadar kötü müydü? En fazla ne olabilirdi ki?

"Kardeşim Jihyun, o hastanede kanser tedavisi görüyor."






Naber millet?! Sanki oylar düştü gibi... Yoksa çoğunuz tatile gitti diye hikaye okumayı mı bıraktı acaba...

Herneyse, artık ne olduğunu öğrendiniz hehehehehehehehslxjdçıxşansçsk

Sexy Photographer °jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin