Daha önce hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim. Hiç bu kadar aşık, hiç bu kadar mutlu..
Genelde hayatım iş ve ev arasında geçen sıkıcı bir maratondan ibaretti. Bazen Yoongi ve Jin hyungla kafa dağıtmak için, şirketin yakınındaki küçük çadırdaki sojucu teyzeye giderdik. Bazen küçük partiler yapardık kendi aramızda.
Fakat ben çoğu zaman, zamanımı evde geçirip gelecek ayın konseptlerine bakar, onlara göre değişik planlar yapardım. Bazen Hoseok hyung ile provlar yapardık. Çünkü eğitimine ben yardım ederdim çoğunlukla.
Lakin şimdi çok farklıydı. Hayatıma aşk girmişti, mutluluk girmişti, bazen acı, bazen ise ölecekmişim gibi bir his girmişti. Şimdi ise, Jimin girdi. Aşkıyla, sevgisiyle, güzelliğiyle, huzuruyla.
Ah, çok romantiğim.
Aramızdaki bütün yanlış anlaşılmaları hallettikten sonra kardeşi Jihyun için işlemlere başlamıştık. Onu daha iyi bir hastaneye sevk ettirip, ameliyatı için gerekli masrafı da yatırmıştım. Gün geçtikçe eriyen küçük çocuğun yüzünü gördükçe, kendi kardeşim aklıma geliyordu.
Şimdi yanında değilim diye, onu, sözde baskıcı ailemle tek bıraktım diye kızgın bana. Bundan mutlaka eminim. Ama bir kaç gün sonra Jimin ve kendim içinde izin alıp ailemin evine gidip, kardeşimin gönlünü almak istiyordum. Bu bahaneyle Jimin'i ailemle tanıştırmak da istiyordum. Hem, ben ve Jimin için de bir tatil olurdu bu.
"Nasıl hissediyorsun?" düşüncelerim arasında yankılanan ince sesle başımı yana çevirip gülümsedim.
"Mükemmel, hiç olmamış gibi mutluyum." elimi omzuna koyup kendime çektim bedenini. Uzun zaman sonra kavuşan sevgililer gibi hasret giderdim dudaklarıyla önce.
Küçük eli yüzüme çıkıp okşamaya başladığında elimi beline atıp vücudunun kucağıma düşmesini sağladım. Sıkıca sardım çelimsiz belini.
Tereddüt etmeden yerleşti iyice kucağımda. Bir eli göğsümden destek alıyor, diğer eli ise başımın arkasında yerleşmiş küçük tutamlarla oynuyordu.
Bir kaç dakikalık öpüşmenin ardından dudaklarımızı ayırdı Jimin. Bir kafede oturuyorduk ve insanların bize olan tuhaf bakışlarıyla rahatsız hissetmiştik ikimiz de.
"Sanırım bunu başka bir yerde yapmalıyız." yüzüme beklentiyle bakıp mırıldandığında sırıtmıştım.
"O zaman evime gidelim, bebeğim." yüzüne doğru fısıldadığımda gözleri kırpışmış, bakışları aniden başka yerlere bakmaya başlamıştı.
Park Jimin, ilk defa yanımda utanıyordu.. Tanrım..
Dayanamayıp yanağına minik bir öpücük bıraktığımda titrek bir nefes alıp yutkunmuştu. Bu aralar fazla mı tatlıydı ne?
Düşüncelerimle sırıttığım sırada, beklemeyip ayaklandım. Elinden tutup ayağa kaldırdığımda bana şaşkınca bakmıştı. Ona cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım.
"Eve gidiyoruz ya," gergince bana baktıktan sonra küçük bir tebessüm edip ayaklandı ve benimle beraber yürümeye başladı.
Her ne kadar belli etmesem de, içimde fırtınalar kopuyordu. Kalbimdeki volkanlar patlayıp, bütün vücuduma yayılıyordu yavaş yavaş.
Jimin'in volkanı kalbimde patlayıp, bütün vücuduma kadar yayılıyordu.
Kafedeki borcu ödedikten sonra hızlı adımlarla arabama doğru ilerledim. Bugün haftasonu olduğu için Jimin'in kardeşinin hastane masraflarını yatırıp dinlenmek için bu kafeye gelmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sexy Photographer °jikook
Fanfiction❝ Jeon Jungkook, kameralara aşıktı, Park Jimin'i görene kadar. ❞