Kookie beyin fotoğraf stüdyosunda çalan şarkı; Ed Sheeran - Give Me Love
Jimin'in hızla inip kalkan göğsü boyalı elime çarpıyordu. Pürüzsüz cildi her elime çarpışında, değdiği yerin alev almasını sağlıyordu. Boynuna doğru elini götürüğümde derin bir nefes aldığını hissettim.
Kaygan boya beyaz cildine bulaşıp, ortaya mükemmel bir görüntü çıkıyordu. Bu görüntüye karşı yaptığım tek şey dudaklarımı arsızca ısırmak olmuştu. O bu kadar dayanılmaz olduğu sürece, güzelliğine karşı koymak fazlasıyla zor oluyordu.
"Ne kadar kaldı?" titrek sesine karşı istemsizce sırıtmakla yetindim. Benden etkilendiği o kadar belliydi ki..
"Bitti." boynuna yeterince boya sürdüğümde elimi yavaşça teninde sürterek çektim. Kapalı gözlerini açıp kollarını kaldırıp kendine baktığında bende elimin tersiyle alnımdaki terleri sildim yavaşça. Koyulaşmış gözleri vücuduma kaydığında istemsizce yutkunmuştu. Sanki şaşırmış ve gerilmiş gibiydi. Nedenini anlamasamda üstünde durmadım ve ellerimi önümde tutarak konuştum.
"Pekala, ellerimi yıkamaya gidiyorum. Sende biraz dinlen." konuşmamı dikkatlice dinledikten sonra başını salladı ve saçlarını karıştırıp platformun dışındaki banka doğru yürüdü. Uzun süre ayakta durduğu için doğal olarak yorulmuştu.
Bende yavaş adımlarla stüdyodan çıktığımda ilerideki lavaboya doğru ilerledim. Ellerimi yukarı kaldırarak üzerime değmemesine özen gösteriyordum bir yandan.
Lavaboya ulaştığımda kapıyı açarak içeri girdim. Ellerimi yıkarken bir yandan da aynadan nasıl göründüğüme bakınıyordum. Saçlarım her zamanki gibi yumuşak ve doğaldı. Bordo gömleğim üzerimde tam oturuyordu ve siyah kot pantolonum-
Hangi ara erekte olmuşum da bu kadar kabarmışım tanrı aşkına?
Gözlerimi kocaman açıp nerdeyse çadır olmuş önüme baktığımda fazlasıyla hazırlıksız yakalanmıştım.
Tanrım, evet. Jimin'den etkilendiğimi inkar edemezdim fakat haberim olmadan nasıl olurda böyle tahrik olmuştum?
Şimdi anlamıştım bana stüdyoda neden öyle gereğince baktığını. Tanrım resmen azgın bir fotoğrafçıdan farksız değildim onun için.
Sanırım bu sorunu yavaşça halletmeli ve öyle Jimin'in yanına gitmeliydim. Elimi cebime atıp telefonumu çıkardım ve Jimin'e mesaj atmaya koyuldum. Haber vermeden, hele ki boyalı haliyle onu bekletirsem iyi olmazdı.
-Jimin, acil bir işim çıktı. Stüdyoda beklemeye devam et. Ben on dakika sonra yanına geleceğim.
Herhangi bir cevap beklemeden telefonu cebime sıkıştırıp hızlıca boş kabinlerden birine girdim. Normal bir rutinmiş gibi yapıyor olabilirim ama içten içe beynim gerginlikle savaşıyordu öylece. Kapıyı sessizce kapatıp kilitledikten sonra elimi pantolonuma götürdüm.
Onu düşünerek yapsam fazla mı adice olurdu?
Bunları düşünmemeye çalışarak pantolonunu hızlıca indirdim. Onu bekletmek istemiyordum.
Bir yandan kendimle ilgilenirken bir yandan da içeriye birinin girip girmediğini anlamaya çalışıyordum. Şimdiye kadar kimse gelmemişti koca şirkette. Fakat tam beyninin uyuştuğu, gözlerimin karardığı ve kurtulacağım için sevineveğim sırada içeriye birinin girdiğini duydum.
"Ah, lanet olsun." sessizce tıslarken bir yandanda önümdeki sorunu sessiz sedasız halletmeye çalışıyordum.
"Yeni geleni gördün mü? Afet resmen." tanıdık sesi duymamla birlikte bedenime elektrik sinyallerinin girmesi bir olmuştu.
Sanırım artık küçük sorunumdan kurtuluyordum.
"Velet, o bizim gibi bir manken. Nasıl olmasını bekliyordun ki?" Yoongi'nin sesi duyuldu bu sefer. Kabinden çıkmayıp onları dinlemeyi seçtim. Kesinlikle Jimin'den bahsediyorlardı.
"Evet ama o ince köprücük kemikleri.. Ah, sanırım iyi değilim." Taehyung Yoongi'yi umursamayarak konuşmaya devam ettiğinde kabinden hızla çıktım ve aynada kendilerine çeki düzen veren ikiliye ters ters bakmaya başladım. Daha çok Taehyung'a.
"Kimmiş o afet?" Taehyung beni görmesiyle gözlerini kocaman açarken Yoongi göz devirip saçlarını yapmaya devam etmekle yetindi.
"Şey, H-hoseok, Hoseok'tam bahsediyordukta." titrek sesiyle karşımda kekelemye başladığında her ne kadar kahkahalarla gülmek istesemde kendimi tuttum ve alaylı bakışlarımı ona yollayıp cevap verdim.
"Hoseok buraya geleli iki ay oldu seni zeki manken." yukarıya bir yerlere bakarak parmaklarıyla hesaplamalar yaptığında bende Yoongi gibi ona göz devirdim ve önüme dönüp temizlemem gereken ellerimi musluğa tuttum.
"İki buçuk ay olmuş.." düşünceli bir şekilde konuştuğunda ellerimi yıkamayı bitirip ona döndüm.
"İşinin başına dön." soğuk bir şekilde konuştuğumda hızla eğilip selam vermişti. Yoongi'ye havalı bir selam vererek lavaboyu terk ettiğimde hızlı adımlarla stüdyoya doğru yürüdüm.
Kapıyı açıp içeri girdiğimde ilerideki bankta oturan Jimin hızla başını kaldırmış ve bana, daha çok ön tarafıma bakmıştı. Tanrım, rezillik.
Gergince yutkunup kameranın önüne geçtiğimde ayarlarını yapmaya başlamıştım.
"Spot ışığının önünde dur Jimin." ona doğru konuşmamla ayağa kalkmış ve parlak kırmızıya boyandığı bedenini bana sunmuştu. Üstüne atlamamak için kendimi zor tutsamda onun incineceğinden korkup bu düşüncemi beynimin en ücra köşelerine itmiştim.
"Ruh güzelliğini kameraya yansıt. Benimde hissetmemi sağla, Jimin." gözlerinin en derinliklerine dalıp mırıldandığımda masumca bana bakıp başını belli belirsiz sallamıştı. Yavaşça dudaklarımın yukarı kıvrıldığını hissettim. Gülümsememe karşı hafif bir tebessüm etmiş ve elini yüzünün yarısına kapatarak kendini çoktan hazırladığını göstermişti.
"Sana ve güzelliğine güveniyorum."
Ulan ne çekimmiş yav iki bölümdür bitmedi aıxmbsöxbzözb daha diğer bölüm var laned ossun akxmxbsşzbsöbz
Neyse umarım bölüm hoşunuza gitmiştir;););));));)::)):):;););)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sexy Photographer °jikook
Fanfic❝ Jeon Jungkook, kameralara aşıktı, Park Jimin'i görene kadar. ❞