Bölüm 15 🐺

1.4K 92 96
                                    

Dean

Ben de baba olmuştum.

Zamanında Sam ile beraber kendi babamızla uğraşırken o günlerin ne kadar uzakta kaldığını, oğlumun kapıdan içeri girdiğinde fark ettim.

Stiles sokağa terk edilmiş yavru kediler kadar cılız, aynı zamanda atik duruyordu. Bebeklik zamanından aklımda kalanla şimdiyi karşılaştırdığımda: Aynı küçük dışa dönük burun, Cass'in kadar beyaz teni vardı.

Tabi artık büyümüş serpilmişti.

Kahverengi gözleri ise zeka parıltısıyla parlıyordu.

Sofraya oturduğumuzda benim kadar iştahla yemek yemesi gözümden kaçmamıştı. İçimdeki babalık hormonlarını kabartmış, gururlandırmıştı. Kesinlikle bizim çocuğumuzdu.

Fakat, şu Derek denen adamdan elektrik alamadım. Benim çocuğa göz koymuşa benziyordu. Bunu ilerleyen zamanlarda el koymayı düşünüyorum. Zamanın da sen bunları avla şimdi damat olarak kabul et, olucak şey değildi.

Aklım istemeden de olsa Stiles'ın altta mı? Üstte mi? Olduğuna kayıyordu. Lanet olsun o bir Winchester her zaman üstte olmalıydı, bunu zamanı gelince Stiles ile konuşacaktım. Ah benim minik yavrum seni kimselere yediremem.

Sofradan kalktığımızda gelecek sorulardan birisinin annesiyle ilgili olacağını tahmin etmiştim. Hüzünlü bakışları annesi hakkındaki her şeyi bilmek istiyordu.

Annesinin olayını açıkladığımda bana Supernatural adlı kitaba benzediğini söyledi.

"Ah o mu..?"

"Tam okumadım ama onun gibi bir hayatınız varmış."

"O kitapta- zaten bizim hayatımız yazılı, Stiles."

Şüpheci bakışlarla beni süzüyordu.

"İmpalayı görmeden inanmam."

***

Arabamı gördüğünde sevinçten çıldırmıştı. Arabanın dört bir yanını gezdi; Sam ile adımızın kazılı olan yere baktı, bagajı açtı. Eline bir tane bıçak alacakken elinden aldım.

"Dikkat et!"

"Peki, niye kitap devam etmedi?"

"Tanrı bu işleri bıraktı. Kardeşi ile birlikte bir yerlerde geziyordur."

Ağzı açık bir şekilde kafa sallıyordu. Hayır buradaki herkes niye her şeyi bu kadar çabuk kabulleniyor.

"İmza alabilir miyim?"

"Senin babanım Stiles..."

Yine de zamanında şu sinirimi bozan kitabın çoğu olayı benim adıma açıklamış olmasına sevindim.

Bu sırada Stiles nereden bulduysa elinde kağıt ve kalem tutuyordu. Cidden çılgın bir çocuktu. Kesinlikle hiperaktifliğini benden almıştı fakat biraz daha üstüne koyduğu belliydi.

İmza atarken bir yandan da bana bir şey gösteriyordu:

"Bu da benim Roscoe, en sevdiğim arabamdı."

Telefonda mavi bir jeep gösteriyordu. Benim çocuğum diye demiyorum ama babası kadar olmasa da oldukça güzel bir araba zevki varmış.

"Ne oldu ona?"

"Satmak zorunda kalmıştık, zaten oldukça bozuktu."

Satılmasına üzüldüğü yüzünden anlaşılıyordu. Onun böyle küçük şeyler için üzüldüğünü görmek beni de üzüyordu.

"Şimdilik içeri geçelim sonra seninle arabayla turlarız."

Yüzüne yine kocaman bir gülümseme yayıldı. Gülüşü benimkisini anımsatırken, gözlerinin burukluğu Cass'i anımsatıyordu.

Gece 3'e doğru Stiles'ın gözünden uyku akmaya başladı, oldukça yorulmuş olsa gerekti. Ondan ayrı kalmak istemiyordum ve onu bu kurtlar arasında da tek başına bırakmak da bana göre değildi.

Elimle onun boynundan kavrayıp göğüsüme soktum. Kokusuna o kadar hasret kalmışım ki anlatamam. Derek bizi görünce:

"Bugün burada kalabilirsiniz üst katta boş odalar var."

"Stiles nerede kalıyorsa bende orada kalabilirim."

Başımı indirdiğimde birilerinin çoktan uykuya daldığını görmüştüm. Uyuyan huzurlu nefesi, yavaş tınısıyla göğüsüme çarpıyordu.

Ne kadar büyümüş olurlarsa olsunlar neden ailelerin gözünde çocuklarının büyümediklerini şimdi anlayabiliyordum. Çünkü uyuyan masum yüzlerinde tekrardan o bebeklik halleri gözüküyordu.

Tam kalkacakken Derek atıldı.

"Ben kaldırırım."

"Hayır, ben babasıyım kaldırırım."

"Beline yüklenme diye-"

"Yaşlı mı diyorsun?"

Şimdi ikimiz susmuş, bakışlarımız konuşuyordu.

Peter araya girerek "İsterseniz ben taşıyayım." dedi.

"Hayır."

"Olmaz."

Peter ikimize de bakıp, ellerini havaya açarak merdivenlerden yukarı çıktı.

Kazanan Derek olmuştu. Kesinlikle dişli bir rakipti. Hayır, ben oğlunu yeni bulmuş bir babayım ve paylaşmak istemiyorum.

O, önde; odamıza kadar götürdü. Kapı açıldığında oldukça büyük bir yatak karşımızdaydı. Oda sade ve kullanışlı tasarlanmış, ahşap mobilyaların ağaç kokusu içeriyi doldurmuştu.

Yan odada da Sam kalacaktı.

İçeri girdikten sonra Stiles'ı yavaşça yatağa yatırdı, son bir kez yüzünü kontrol ettikten sonra bana döndü:

"İyi geceler."

"Sana da."

O gittikten sonra yatak ucuna ilişip oturdum. Ne kadar süredir yaptığımdan emin olamadığım kadar uzun, Stiles'ın yüzünü seyrettikten sonra alnına düşen saçları geri atıp, alnından öptüm. Sıra Cass'e haber vermeye gelmişti. Onu arayıp bütün her şeyi anlatmam gerekti.

İlk başta çarşafın içine yerleşip, yastığımı dik bir konuma getirdikten sonra Stiles'ın bana iyice sokulduğunu fark ettim. Bu kadar küçük bir hareket içimi ısıtmış, yüzümü güldürmüştü.

Telefon elimde Cass'e uzun bir mesaj attım. Telefonun ışığı söndükten hemen sonra da mesaj geldi.

"Geliyorum."

Yarın sabah buraya gelmesini söylemiştim ama kanatlarını geri alan bir melek için bu söz konusu olmamıştı.

Birden karşımda belirmişti.

"Bilseydim konum atmazdım Cass."

Cass in gözleri kucağımda yatan çocuğa kaymıştı. Melek bile olsa ayakta zor durduğu gözüküyordu. Bir adım atmaya çekinir halde orada öylece kaldı.

"Korkma ıssırmaz."

Cass'in kaşları birkaç saniyeliğine çatılmış sonra tekrardan o mavi gözleri kendi yaptığı esere hayranlıkla bakmaya başlamıştı.

"Dean."

"Evet, Cass."

Gözleri dolu, bize doğru çocuğu uyandırmadan atıldı. Sabahın ilk ışıklarına kadar, küçük bir çocuğu uyutan aileler gibi dibinde uzanmıştık.

Cass sonra Stiles'ın uyanmasına yakın, kapıdan gelmek üzere çıkmıştı.

Alpha and Human -SterekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin