Bölüm 18 🐺

1K 69 8
                                    

Stiles

Kapıdan çıktıktan sonra benim için uzun bir yolculuk bekliyordu. Arabadaki halimizi gözünüzde canlandırmanız için size küçük bir betimleme yapacağım.

Sürücü kısmında sinirli ve çocuk ruhlu bir baba düşünün, yüzü oldukça ciddi. Yan koltukta iri yarı gövdesine rağmen yumuşak ve şaşkın amcayı koyun. Arka koltukta Sessiz ve kafası diğer tarafa çevrili bir melek ve gerçekten ergen olan beceriksiz ve cılız beni koyun. Bu boşluktan hiç mi sıkılmıyorlar acaba? Ağaçlar, tepeler ve boş yollar... Tek bir konuşma için nelerimi vermezdim.

Yol boyunca çalan Carry On Wayward Son şarkısı, arabadan indiğimde hala kulağımda yankılanıyordu.

Sığınaktan içeri girdiğimde hayatımdaki başlıca şeyler; siyah renk Chevrolet 1967 Impala, oduncu gömlekleri, bıçak ve silah olmuştu. Her yerde ama her yerde çeşit çeşit oduncu gömleği vardı.

Odamın içi biraz değişikti yani pencere yoktu ve fazla griydi. Onun haricinde elbette sıcak suyu olsun, bir oda dolusu yemek olsun güzeldi. Her şeyden önce aileniz ile birlikte olmak yeterdi. Tabi enteresan kitaplarla dolu kütüphaneyi saymıyorum. Büyüler, değişik efsaneler; eskiden şeytanlarla ilgili yapılmış deneyleri anlatan kasetler, filmler...

Bir günde tüketilemeyecek kadar çok bilgi.

Direk odama, olayları ilişkilendirebilmek için iplerle ipuçlarını birleştirdiğim panoyu hazırladım. Bu sığınaktaki her şeyin buna uygun bir atmosferi vardı.

Yapılan araştırmalara eşlik etmekten başka günlerim okumak ve yemek yapmakla geçiyordu. Yemek işini kendi kendime üstlenmiştim. Gerçekçi olmak gerekirse buna ihtiyaç yoktu ama eski alışkanlıkları bırakmak kolay değildi.

Günler geçtikçe Derek'i özlüyordum, Beacon Hills'de kalan her şey gibi.

Bir gün bizimkiler yine çantalarını toplayıp ava çıktılar. Her ne kadar ben de gitmek istesem de buna karşı çıktılar bende kaçak olarak gitmeye çalıştım. Yapmadığım şey değildi; fakat ilk denememde fark ettim ki seni doğuran bir melek olunca gerisin geri eve ışınlanmak kolay oluyor sonra haftalarca kusuyordum. Babam gibi benimde midem bunu çok kaldırmıyordu.

Sabahın ilk ışıkları doğduktan sonra üstümdeki siyah AC/DC uzun tişörtüm ile yataktan kalktım.

Uyuşukluk haliyle banyoya girip işlerimi hallettikten sonra aşağı indim. Bugün hiçbir şey yapmaya neşem yoktu. Özlem kalbimde büyüdükçe hiçbir şeyden tat almamaya başlıyordum. Kanepede yayılırken kapıdan ses gelmesiyle kanepeden sıçradım. Normalde avdan dönmeyeceklerini bildiğimden kapıda bir yabancının olduğunu biliyordum.

Kapıdan gümbür gümbür seslerin arasından "Stiles," ismini duyabilmiştim.

"Derek!"

Kapıya hızla gidip açtım. Karşımda Derek yarı çıplak bir şekilde duruyordu.

"Nasıl olur?"

Göğüsü çok çalışan bir motor gibi inip çıkıyordu. Buraya kadar koşarak mı gelmişti?

"Kokunu takip ettim."

Tanrı bir taraftan alırken bir taraftan veriyor olsa gerek Cass beni fark ettiği için eve ışınlamasından yakınırken, sevgilimin kokumu takip ederek beni bulması sevindirmişti. Onu kapıda daha fazla tutmak istemediğimden içeri çektim.

Yukarı, odama götürdüm.

Kapıyı da kapattıktan sonra yüzüm kapıya dönük olsa da Derek gözleriyle beni baştan aşağı süzdüğünü hissedebiliyordum. Yüzümü ona çevirdiğimde yatağın yanında ayakta durduğunu gördüm. Kısa bir mesafede olsa ona doğru koşup kucağına zıplamıştım. Kuvvetli kollarıyla beni tutabileceğini bildiğimden bacaklarımı direk beline doladım. Ağaca tırmanan maymun gibi duruyordum. Bir eliyle bacağımdan destek olurken diğer elini sırtıma koymuştu.

Bir an bu kadar yakın olmak, unuttuğum detayları hatırlatıp kalbimdeki tüm sıkıntıları silmişti. İrisleri koskocaman olmuş koyu yeşil gözleri, kirli sakalları, dudakları ve o güçlü çenesi... Her detayında oyalandı gözlerim.

Ellerim istemsizce sakallı yanaklarını okşamaya başladı. Parmaklarıma sakallarının batmasından zevk alıyordum. Gözlerimi dudaklarından çekip gözlerine baktığımda onun da benim dudaklarıma baktığını görünce ona yaklaşıp küçük bir öpücük bıraktım.

Ateşe benzin dökmek gibi ani bir hareketle elini boynuma götürüp kendine doğru çekti.

İkimizde özlemin verdiği inlemeler arasındayken Derek yatağa dönüp sert bir şekilde yatağa bıraktı bizi. Her ne kadar onun ağırlı altında ezilmiş olsam da bunu umursamadan öpüşmeye devam ettik. Dilim yeterince yorulmaya başladığında ikimizinde sıvıları dudaklarımın kenarından akıyordu. Onun çıplak omuzlarından tutup güç almaya çalıştım.

Derek öpüşmemizi kesip nefes almama izin verdiğinde:

"Tişörtün yakışmış. Demek AC/DC ha, peki altında ne var?" dedi.

Elleri kalçalarıma doğru kuvvet uygulayarak inerken ona doğru kendimi yay gibi germiştim. Bu davranışlardan utanıyordum; ama şuan bunu kontrol edemeyecek kadar yoksunluk içindeydim. Elleri en sonunda kalçalarım da durduğunda yavaşça tişörtün altındaki şortu indiriyordu.

Bu kadar ağır hareket etmesi ortamın gerilimini yükseltirken çarşafları avuçladım.

En sonunda şorttan beni kurtardığında, elleri tişörtümü yukarı doğru kaldırdı. Hafif serin hava vücuduma değerken beni tek ısıtan şey o güçlü elleriydi. Dudaklarının göğsümde bıraktığı ıslak dokunuşlar zevk ve acı arasında gidip geliyordu.

"Derekk-"

O nemli saçlarına parmaklarımı geçirip çekmeye çalıştım; ama dudakları emdiği bölgeyi terk etmemekte ısrarcıydı ve birden odanın ortasında elinde pizza kutusu olan biri belirdi. İkimiz de yatakta sıçramıştık.

"İşinizi bölmek etmek istemem, ama Dean Wincherster yok muydu?"

Derek'i üstümden atmaya çalıştım; fakat çıkartığı hırıltılar karşında biraz tırsmıştım. En az benim kadar şaşırmıştı. Sahiplenici bir halde üstümde dururken kolları ile beni altında kafesledi. Kollarını ittirmeye çalışsam da başarılı olamayınca seslendim.

"Derek, tamam."

Çatık kaşlarının gölgesi gözlerini iyice karartmıştı. Bir kurta dönüşmeden önce onu yatıştırmak istedim.

"Lütfen."

En sonunda kendimize geldiğimiz de bu siyah paltolu adam ile konuşmaya çalıştım.

"Babamı ne yapacaksın?"

"Sen sincabın oğlu musun?"

"Sincap!! Onlar avda. Sen kimsin? Ve nasıl girdin içeri?"

"Kendimi tanıtayım küçüğüm ben Cehennemin Kralı Crowley, aileden sayılırım."

Bunu duyunca Derek onun üstüne atılmak için bir hareket yaptı fakat karşımızdaki adam bir parmak şıklatması ile Derek'i karşı duvara savurmuştu.

"Aileden olduğunu sanmıyorum!"

"Hmm şu duvardaki adamın da olduğunu sanmıyorum ama bil ki burada aldığım koku şeytan içgüdülerimi dürttü. Dean'e bunu açsam iyi olur."

"Şeytan- ah- lütfen babam olmaz. Ne istersen yaparım"

"Bir şeytan ile anlaşmaya gitme çocuğum neyse ki aileden sayılırım değil mi? Bu sende kalabilir geyiğe selamlar."

Elime kutuyu bıraktıktan sonra birden yok olmuştu. Elim ayağım titrerken doğru Derek'in yanına gittim.

Tanrım neler oluyordu burada...

Şansımıza bakın o gün ailem geri dönmüştü. Derek'i de kapı dışarı edemeyeceğime göre onu odamda belli bir süre saklamayı düşündüm.

Büyük kötü bir kurtu, yatağın altında mı yoksa dolabın içinde mi saklasaydım bilemedim.

Alpha and Human -SterekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin