Trenden indiğim sırada Taemin'i karşımda buldum. O an trenden indikten sonra ne yapacağım korkusu geçti, derin bir huzur kapladı içimi. İlk başta onu sadece fotoğraftan gördüğüm için emin olamamıştım fakat o, beklediği kız olduğumdan emin yanıma yürümüştü. Üzerinde açık kahverengi spor bir ceket vardı. Telefonumun şarjı bittiği için ona trene bindiğimi bile söyleyememiştim. Fakat şarjı bitmeden birkaç saniye önce biletin fotoğrafını ona yolladığım için ineceğim saat ve istasyon belliydi. Yüzünden heyecanla beni beklemiş olduğunu hissettim.
"Merhaba, Daegu'ya hoş geldin" deyip gülümsedi ve hemen valizlerime yardım etmek için uzandı. O anlarda beynim uzun yolun etkisiyle öyle uyuşmuştu ki, onu gördüğümde nasıl tepki verdiğimi idrak edemiyorum. Valizlerimle birlikte birkaç adım ötemizdeki yürüyen merdivenlerden çıkmaya başladığımızda çevreme bile dikkat etmemiştim. Saatlerdir uykusuzdum fakat uykusuz gibi de hissetmiyordum kendimi. Adımlarım sadece onu takip ederken istasyondan dışarı çıktık ve yurda gitmek için bir taksiye bindik.
Taksinin camından etrafı seyrediyordum. Restoranlara, evlere, restoranların ve kafelerin tabelalarında yazan Korece karakterlere, yanından geçtiğimiz arabanın içindeki insanlara, arabaların plakalarına takılıyordu gözlerim. Hayat burada da Türkiye'de olduğu gibi devam ediyordu. Fakat farklı bir ülkedeydim. Ailemden ve yıllardır yaşadığım yerden kilometrelerce uzaktaydım.
Taemin'in siyaha yakın saçları hafif alnını kapatıyordu. Küçük burnu ve ince dudaklarında beliren tebessümünü hiç eksik bırakmıyor, çekik gözleriyle masumane bakışlarını üzerimden ayırmıyordu. Onunla mesajlaşırken sıcak kanlı olmama rağmen yüz yüze gelince biraz çekingenlik hakim olmuştu ruhuma.
Taksiden indikten sonra yaklaşık beş dakika yol yürüyüp kalacağım yurda ulaştık. Yurdun önündeki yokuşu inerken valizim hiç zorlanmadan kayıyor, ben de kaç kat olduğunu kestiremediğim krem ve kiremit rengi dış boyaya sahip yurdu inceliyordum.
Yurdun içine girdiğimizde sol taraftaki uzun koridoru takip ederek bir görevlinin bulunduğu odaya girdik. Bu süreçte benimle ilgilenmesi için üniversite tarafından görevlendirildiği için, benden çok Taemin uğraştı evrak işleriyle; fakat neyse ki çok uzun sürmedi. Görevliden odamın anahtarını eline aldığında, odama çıkmak için asansöre binip altıncı kata geldik.
Valizimi taşıyan Taemin'in peşinde giderken, uzun koridorlarda kalıyordu gözlerim. Acaba kaç kişi kalıyordu bu yurtta? Kalacağım odaya ulaşmak için çok fazla gezmemize gerek kalmadı, asansöre yakın koridordaki 616 numaralı odanın önünde durduk. Taemin "Odan burası" deyip kapıyı açtığında, ayları geçireceğim odaya ilk adımımı attım.
Karşımda bir pencere ve pencerenin her iki yanındaki duvara paralel konulmuş iki yatak vardı. Ahşap bir çalışma masası, odanın girişine yakın kısımda da iki tane kıyafet dolabı bulunuyordu. Banyo ve tuvalete açılan kapıyı da içeri girince fark ettim. Küçük bir banyo olsa da odanın içinde olmasına sevindim. Yataklardan sol taraftakine henüz tanışmadığım oda arkadaşım yerleşmişti. Henüz odada değildi, kim olacağını merak ediyordum.
"Normalde erkeklerin bu kata çıkması ve kızların odasına girmesi yasak. Ama bu ilk gün, kuralları pek takacaklarını sanmıyorum" dedi Taemin. Kore'de de böyle kuralların olmasına şaşırmıştım. Ama benim için iyi bir kuraldı bu. "Anlıyorum" dedim.
Ardından "Battaniyeni getirdin değil mi?" diye sordu ilgili gözlerle.
"Getirdim" dedim. "Ama yastık satın almam gerekiyor" diye devam ettim.
Battaniye ve yastığı kendimizin temin etmesi gerektiği söylenmişti. İnce, yumuşak ve ağırlığı olmayan bir battaniye getirmiştim.
"Haklısın, yastık olmadan uyuyamazsın" dedi. "İstersen bir mağazaya gidelim, sana yastık bakalım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kore'de İlkbahar I KİTAP OLDU
RomanceBu kitabı yazmaya karar vermeden önce Güney Kore'de bir bahar geçirdim. Kore'de ilkbaharın renkli festivallerine, etrafını bahar çiçeklerinin sardığı geleneksel tapınaklara gittim. Incheon, Seul, Daegu, Busan arasında trenlere bindim... Busan'da...