Gece boyunca öksürüğüm yüzünden birkaç kez uyanıp su içtim. Sabah, kahvaltı saatini kaçırmamak için erken uyanıp kafeteryaya indim. Kafeteryaya girdiğimde Kore pilavı, çorba, kimçi ve adını bilmediğim birçok yemeğe çarptı gözlerim. Alışık olduğum kahvaltı sofrası yoktu. Yeni bir ülkede olduğumu en çok bu anda hissettim.
Gözlerimi masalarda yemek yiyenlerin üzerinde gezdirdim. Tabağıma biraz pirinç koyup bir masaya oturdum. Karşımda oturan genç, bir tabağıma bir de bana bakıyordu. Kendi tabağında bir ben eksiktim, benim tabağımda ise sadece bir kaşık pirinç vardı. Biraz yesem de tuzsuz olduğundan dolayı bitiremedim. Bunda grip olmamın da etkisi büyüktü. Odama çıkıp Türkiye'den gelirken getirdiğim hazır çorbalardan bir tane çıkardım. Kore'de bulamayacakmış gibi Türkiye'den getirdiğim arkadaşımın doğum günümde hediye ettiği beyaz kupanın içine paketini açtığım çorbanın tozunu döküp koridordaki su makinesinden sıcak su doldurdum. Yaklaşık dört dakikada hazır olan çorbayı içtiğimde midem biraz kendine geldi.
Çinli oda arkadaşım hâlâ uyuyordu.... Bir zamanlar o dünyanın bir ucunda, ben de dünyanın diğer ucunda uyurken şimdi aynı odayı paylaşıyorduk. Hayatın karşımıza neler çıkaracağı gerçekten hiç belli olmuyordu; fakat şüphesiz bu yaşadıklarım güzel şeylerdi... Telefonuma baktığımda Taemin "Yakında kampüse geleceğim, seni yurdun önünden alacağım" yazmıştı. Saat ikide yapılacak olan yabancı öğrenciler için düzenlenen oryantasyonu hatırladım fakat saat ikiye daha çok vardı. Oryantasyona her yabancı öğrenci, kendisi için görevlendirilen Koreli arkadaşı ile katılıyordu.
Üzerime gri v yakalı bir bluz ve koyu kot pantolonumu giydim. Taemin geldiğini söylediğinde trençkotumu da giyip asansöre bindim ve yurtta B1 olarak adlandırılan eksi birinci kata indim. Çoktan gelmiş beni bekliyordu. Yanına yaklaştığımda bozuk ama sevimli bir aksan ile "Gunaydın Şinem!" dedi Türkçe. Bunu Türkçe söylemiş olması, yüzümde kocaman bir gülümseme oluştururken "Şinem değil Sinem" dedim.
"İyi uyudun mu dün gece?" Öksürüğüm beni bir hayli rahatsız etmiş olsa da "Uyudum" dedim.
"Kahvaltı yaptın mı peki?" dedi karşımızda duran kafeteryayı işaret ederek.
"Biraz pirinç yedim" dedim.
Düşündüklerimi hissetmiş olacak ki, "Sana çok farklı gelebilir şu an. Türkiye'de genelde ne seversin, yani kahvaltılarda ne yersin?" dedi.
"Haşlanmış yumurta, peynir, domates, patates kızartması falan" derken gözlerimin önünden bu kahvaltı sofrası geçti. "Ve en önemlisi çay" dedim.
"Batı tarzı kahvaltı sofrası, senin ne demek istediğini anladım şimdi."
"Zamanla alışırım sanırım" dedim gülümseyerek.
"Ama açsın şimdi değil mi?"
"Yok, Türkiye'den gelirken bir şeyler getirmiştim atıştırdım odamda."
Yurttan çıktığımızda, oryantasyon saati başlayana kadar kampüs içinde bir gezintiye çıktık. Taemin, hiç kaybolmayan heyecanıyla bana her şeyi anlatıyordu. Dün poşetin içine sıkıştırdığı paket geldi aklıma. Ona mesaj ile teşekkür etmiş olsam da yüz yüzeyken bir şeyler söylemem gerektiğini düşündüm.
"Taemin" dedim gülümseyerek. "Hediyen çok güzeldi... Çok sevdim. Teşekkür ederim tekrar."
Gülümsedi. Kağıtta yazan cümleler tekrar belirdi zihnimde.
"Yeni dünya hakkında endişelenme. Sadece eğlen ve bana inan."
***
Saat ikiye gelirken oryantasyonun yapılacağı binaya geldik. Konferans salonuna girmeden önce, yeni gelen yabancı öğrencilere içinde ne olduğunu bilmediğim üzerinde üniversitemizin adının yazdığı bir bez çanta dağıtıldı. Konferans salonuna girdiğimizde içerisi çok kalabalık ve gürültülüydü. Ortalarda boş bulduğumuz kırmızı koltuklara yerleştik. Hemen bize dağıtılan bez çantanın içini açtım. Çantanın içinde Kore'deki hayatımızı kolaylaştıracak bilgilerin bulunduğu broşürler, Daegu tanıtım rehber dergileri ve cam su matarası bulunuyordu. Ortasında güzel bir kırmızı kalp ve üniversitemizin adının bulunduğu bu matara şüphesiz çok şirindi.
Çantadan heyecanla çıkardığım broşürleri ve su matarasını tekrar yerine koyup arkama yaslandım ve karşıya diktim gözlerimi. Çok geçmeden birkaç yetkili kişi çıkıp konuşma yapmaya başladı. Yetkililer Korece konuşuyor, yanlarındaki kişi İngilizce'ye çeviriyordu. Bir süre sonra geleneksel Kore müziği çalan bir orkestra belirdi sahnede. Onun ardından üniversite öğrencilerinden oluştuğunu düşündüğüm bir grup çıktı sahneye. Salonu dolduran müzik ve gençlerin dansı izleyen herkesi neşelendirmişti.
Ondakikalık bir aradan sonra devam eden etkinlik bittiğinde oryantasyon içindüzenlenen yemeğe geçtik. Yemek açık büfeydi ve onlarca çeşit yiyecek vardı. Suşi, gimbap, soslu çıtır tavuklar ve adını bilmediğim dahası... Herkes eline aldığı geniş oval beyaz tabaklara seçtiği yemeklerden dolduruyordu. Bir yemeği tabağıma almadan önce içinde neler olduğunu Taemin'e soruyordum, o da açıklıyordu. Geniş bir salonda yemek için ayrılan masalara geçip oturduğumuzda, her şeyi deneme merakıma rağmen tabağımdaki yemeklerin hepsini bitiremedim. Bu yemeklere alışmam biraz zaman alacaktı.
*Gimbap(김밥), popüler Kore yemeklerinden birisidir. İçinde çeşitlerine göre değişmekle birlikte pirinç, sarı turp ve tuna balığı bulunur, gim'e(김) sarılıp lokmalık dilimler halinde servis edilir.
*Kimçi(김치), geleneksel bir Kore yemeği olup Kore mutfağının vazgeçilmezidir. Ana maddesi napa lahanası olmakla birlikte kırmızı biber, sarımsak ve fermente edilmiş çeşitli sebzelerden yapılan baharatlı bir yiyecektir. Kimçi'yi Kore'de her öğün sofrada görmek mümkündür.
Sosyal Medya
➡Instagram kullanıcı adım: sibelkuyumcu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kore'de İlkbahar I KİTAP OLDU
RomanceBu kitabı yazmaya karar vermeden önce Güney Kore'de bir bahar geçirdim. Kore'de ilkbaharın renkli festivallerine, etrafını bahar çiçeklerinin sardığı geleneksel tapınaklara gittim. Incheon, Seul, Daegu, Busan arasında trenlere bindim... Busan'da...