Partinin olacağı gün gelmişti. Değişim öğrencisi olarak gelen öğrencilerin çoğu bu süreci eğitimden çok bir tatil olarak görüyordu. Bu yüzden Kore'de kaldığımız süreçte sık sık partiler düzenleyip eğlenmek için hiçbir fırsatı kaçırmayacaklardı.
Üstüme su yeşili, boyun kısmı gömlek yaka elbisemi giydim. Hem sade hem de şık duran bu elbisenin kolları bileklerime geliyordu. Hazırlandığımda, hava soğuk olduğu için trençkotumu da giyip yurttan çıktım. Taemin, yurdun önünde beni bekliyordu. O da, kahve tonlarında süet kısa bir ceket ile kot pantolon giymişti. Üzerindeki ceketi daha önce görmemiştim. Ama bu tarzını sevmiştim. Kampüse yakın olduğu için yürüyerek gidebileceğimiz mekana gitmek üzere, yurdun önündeki küçük yokuşu çıkmaya başladığımızda içim kıpır kıpırdı. Hava soğuktu, uzun trençkotumun önünü iyice kapadım.
Kampüsün kütüphane tarafına doğru yürürken, Taemin'inAmerikan arkadaşı ile karşılaştık, o da bu partiye gideceği için birlikte yol almaya başladık. Taemin sadece benim için değil, bir Amerikan genç için degörevli olduğunu söylemişti daha önce. Bu gencin, görevlendirildiği diğeröğrenci olduğunu söyledi ve bizi tanıştırdı. Birlikte yürüyerek geçirdiğimiz dakikaların sonunda, gideceğimiz yere ulaştık. İçeriye girdiğimizde, ilk defa böyle bir yere geldiğim için heyecanla göz gezdiriyordum etrafta. İçerisi biraz kalabalıktı. Sadece üniversiteden insanların olacağını düşünmüş olsam da yanılmıştım. Fakat derslerden ya da kampüs içinde görmüş olduğum tanıdık yüzler de bulunuyordu.
Yeni tanıştığım insanlarla sohbetlere giriyor; üniversiteden, Kore'den konuşup duruyorduk. Avrupa'ya gidip geldiğini öğrendiğim Koreli bir gencin ilk sorusu "Kore yemeklerine alışabildin mi?" oldu.
"Yavaş yavaş alışıyorum" dedim. Sonra benim nereli olduğumu sormadığını unutmuş olacak ki, laf arasında sorduğunda "Türkiye" dedim. Kendisinin Avrupa'ya gittiği süreçte yaşadıkları zorlukları anlatmaya başladı. Yemekleri çok tuzlu bulduğunu, arkadaşlarıyla marketleri gezip uluslararası bir marketten ramyeon aldıklarındaki sevincini anlattı. Avrupa'da Kore yemeklerinin pahalı olmasına rağmen Kore'deki restoranlar kadar lezzetli olmadığı gibi birçok konuya değindi.
"Türkiye Avrupa Kıtası'nda mı yer alıyor, Asya'da mı?"
Bir başkası ben soruyu yanıtlamadan "Sanırım İstanbul tarafı Avrupa kıtasında, diğer yerler ise Asya Kıtası'nda yer alıyor"dedi.
Onun daha önce bir Türk arkadaşının olduğunu öğrendim. O yüzden Türkiye hakkında birkaç şey biliyordu.
"Türkiye Asya ve Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumunda aslında" dedim.
Sonra, başka konulara geçtiler. Taemin'in babasının İstanbul'a geldiğini de bu sohbette öğrendim. Yıllar önce bir iş için İstanbul'a gelen babası Topkapı Sarayı'nı da ziyaret etmiş.
Avrupa maceralarını anlatan genç, "Türkiye ile Kore'nin 2002'de yaptığı maçtan sonra Koreliler Türklerin hâlâ maçta iyi olduğunu düşünüyor" dedi.
"Öyle mi?Bilmiyordum.." dedim.
"Bu maç Daegu'da oynandı" dedi içkisinden bir yudum alarak.
"Daegu'da mı? Şu an bulunduğum şehirde?"
"Evet. Türkiye bu maçla 2002 Dünya Kupası'nda üçüncü oldu" dedi Taemin. "Televizyonda canlı yayında izlemiştim." Küçük bir hesap yaptım. 2002'de bu maç oynanırken henüz yedi yaşındaymışım...
"Nasıl hatırlıyorsun canlı yayında izlediğini? O zamanlar sadece yedi yaşındaymışız."
"Yedi yaşında olduğun hiçbir şeyi hatırlamıyor musun? Bu Kore'de çok büyük bir etkinlikti tabi ki hatırlıyorum" dedi gülümseyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kore'de İlkbahar I KİTAP OLDU
RomanceBu kitabı yazmaya karar vermeden önce Güney Kore'de bir bahar geçirdim. Kore'de ilkbaharın renkli festivallerine, etrafını bahar çiçeklerinin sardığı geleneksel tapınaklara gittim. Incheon, Seul, Daegu, Busan arasında trenlere bindim... Busan'da...