Girdiğim son dersten sonra yurda gelmiştim. Başım ağrıyordu. Duş almanın iyi gelebileceği umuduyla duş almış, yatağımda telefonuma bakıp duruyordum. Kapı çalınca yerimden doğruldum. Gülerek odaya giren Aslı ve Oya'dan başkası değildi.
"Seni rahatsız edelim dedik biraz" dedi Oya.
"İçeri girsenize" dedim.
"Yok biz seni dışarı götürmeye geldik."
"Ne dışarısı? Hava soğuk, hem yeni banyo yaptım" dedim. Çinli oda arkadaşım söylediğimi anlamış gibi bana baktı, gülümsedi ve tekrar bilgisayarına odaklandı.
"Hadi bir tur atalım diyoruz etrafta."
"Cidden üşürüm, sonra yine grip olurum falan... Hem başım da ağrıyor."
Oya ısrar etti. "Olmazsın olmazsın. İki dakika kurut saçlarını, kafana da ceketinin şapkasını geçirirsin. Hem açık eczane buluruz, belki ilaç da alırız."
Öyle inatçıydı ki, ne desem bir cevabı vardı. Onlarla çıkmaktan başka çarem kalmamıştı. Hızlı bir şekilde saçlarımı kurutup pantolonumu giydim. Üzerime hem ince trençkotumu hem de ceketimi geçirdim. Odadan çıkıp asansöre bindiğimizde, Taemin'e de dışarı çıktığımı mesaj attım. Çünkü dışarı çıktığımda ona haber vermemi istemişti. Sanırım kaybolurum diye korkuyordu. Bu mesajı yazarken Oya uzun boyunun da verdiği avantajla yazdıklarımı görmüş olacak ki "Dışarıya çıkarken de haber vermeye başlamışız!" dedi alaycı bir ifadeyle.
"Kime?" diye yanıtladı Aslı.
"Bunun için görevlendirilen çocuk var ya, bir ilgili bir ilgili görmen lazım."
Telefonu cebime koyup ikisine de gülümsedim. Dışarı çıktığımızda Oya ceketimin şapkasını örterek "Taemin yok. Bu görev bana düşer" dedi. Kafam bir süre sonra sıcacık olmuştu. Benimle bir hayli eğlenir olmuştu.
Fakat bunları birbirimize duyduğumuz samimiyetin göstergesi olarak görüyor, gülümseyip geçiyordum. Yurdun önündeki yokuşu çıkıp kampüsün dışına doğru yürümeye başladığımızda, Oya anlatmayı unuttuğu bir şeyi heyecanla hatırlayan bir edayla "Aslı ne yapmış biliyor musun? Duysan gül gül ölürsün!" dedi birden ve gülmeye başladı.
Aslı "Oyaa!" diye çıkıştı. Ben neler olduğuna anlam veremez gözlerle onlara bakarken "Anlatın da ben de güleyim" dedim.
"Aslı anlatsın, o anlatınca daha komik oluyor" dedi Oya.
"Anlatsın işte biriniz!" dedim. Oya, heyecanla anlatmaya başladı.
"Kızımız sınıfında bir çocukla tanışmış. Dün derse giderken de o çocukla karşılaşmış. Bir yandan derse geç kalıyorum diye koşarken, çocuğu görünce sarılıp iki yanağından da öpüvermiş." Hem gülüyor, hem de hızlı adımlarla ilerlerken anlatmaya devam ediyordu.
"Türkiye'de görürsün, bir tanıdığını elinden tutup sarılıp öpersin de, Koreli çocuk bunu ne bilsin? O yüzden hiçbir şey diyemeyip şaşkın şaşkın bakmış. Sonra bizim kız derse geç kalıyorum diye kaçmış gitmiş oradan." Aslı kendi haline gülmemeye çalışsa da başaramıyordu. Kampüsün çıkışına gelmiş, karşıya geçmek için arabaların durmasını bekliyorduk.
"Mesaj atmayı düşünüyorum, bizim kültürde böyleselamlaşıyoruz falan..." dedi Aslı hem gülümseyen , hem de çare arayan gözlerle. "Bir anlık dalgınlığıma geldi. O çocuğun yüzüne nasıl bakacağım onu düşünüyorum şu an."
"Yüzüne bakamayacak bir şey yapmamışsın ki. Alt tarafı bir öpücük" dedi Oya alaycı bir ifadeyle.
Aslı kızdığını belli etse bile Oya dalga geçmeyi bırakmadı bir süre. "Çocuk da hayallere kapılmıştır belki.. Bu kız beni niye öptü acaba diye düşünüyor mudur acaba?"
Oya'ya gülerken, "Düşünüyordur bence" dedim.
Aslı "Kızlaaar!" deyince sustuk. Fakat bir süre daha gülmeye devam ettik. Arabalar durduğunda karşıya geçtik.
"Ben şu yolun aşağısında bir eczane görmüştüm sanki daha önce" dedi Aslı. Aşağı doğru uzayıp giden, bir tarafı ana yol olan, diğer tarafı ise mağazalarla dolu yolda yürümeye başladık.
Caddenin karşısında bulunan otellerin ışıkları göz alıyordu. İlerlediğimiz yolda birçok kozmetik dükkanı vardı. Her iki adımda birisiyle karşılaştığımız bu dükkanlar çok şirindi.
Cadde boyunca yürürken yanımızdan motosikletle geçen iki genç motosikletin gazına kulakları sağar edercesine basıp uzaklaşırken, "Ben böyle şeyleri sadece bizim Türkiye'deki abazalara özgü sanırdım" dedi Oya.
Motosikletiylehızla caddeden kaybolan gençlerin gittiği yöne doğru bakarken, Oya'nın söylediği bu cümle bizi güldürmeye yetmişti. Gece olduğunda, sokak yemekleri satanlar yemek stantlarını kurup gecenin tadını çıkaran müşterilerini beklemeye başlıyordu. Karşımıza çıkan seyyar yiyecek standına yaklaştığımızda bir ajumma ile bir ajeossi gelen müşterilere yiyecek veriyordu. Şişe geçirilmiş etler ve adını bilmediğimiz yiyecekler üzerinde biraz göz gezdirip yola devam ettiğimizde, Aslı parmaklarıyla caddenin az ilerisinde bulunan yeri işaret edip "Eczane orada" dedi.
Hep birlikte eczaneye doğru ilerledik. İçeri girdiğimizde orta yaşlarda bir kadın bilgisayar başındaydı. Bizim girdiğimizi görünce kafasını kaldırdı ve gülümsedi. İngilizce, "Baş ağrısına sahibim. İlaç almak istiyorum" dedim. Kadın ise Korece bir şey söyledi, fakat anlamadım. Oya, en azından temel Korece biliyordu fakat bunu o da anlamamıştı. Eliyle başımı gösterdiğinde, kadın anlamış gözlerle raflardan bir tane ilaç verdi. İlacın kutusunu çevirip bize gösterdiğinde, kutunun bir köşesinde görsellerle hangi ağrılara iyi geldiği anlatılıyordu. Bu ilacın doğru olduğuna karar verdik.
"3000 won" dedi kadın. Parayı uzatıp, Korece "Teşekkürederim" dedim. Dışarıya çıktığımızda, aynı caddede yürümeye devam ettik. Oya ve Aslı, yurda dönmeyi düşünmüyor gibiydi.
"Dönsek artık nasıl olur?" dedim.
"Sana ucuz bulduğumuz bir marketi gösterelim. Oradan bir şeyler de alacağım. Sonra da döneriz" dedi Oya.
Oya'nın söylediği markete ulaştığımızda marketin önünde tuvalet kağıtları ve indirimde olan ürünler bulunuyordu. İçeride de temizlik ürünlerinden, yiyeceğe kadar her şey vardı. Oya, ramyeonların olduğu bölüme doğru ilerledi. Söyledikleri gibi fiyatlar uygundu. Alışverişimiz bittiğinde kasanın yanındaki ekmekleri fark ettim. Fakat bu ekmekler dilimli tost ekmeğiydi. Kore'de Türkiye'deki gibi her öğün ekmek alışkanlığı olmadığı için, Türkiye'deki fırın ekmeklerine henüz rastlamamıştık. Hepimiz birer paket de ekmek alıp marketten çıktık ve yurda doğru yürümeye başladık.
Taemin'in bahsettiği partiyi Aslı'ya da söylediğimde partiden ziyade Taemin'e odaklandı. "Şu seninle ilgilenen çocuk mu?" dedi gülümseyerek.
Oya, "Hem de ne ilgilenme!" diyerek benim yerime cevap verdi.
Aslı da bir kulübe üye olduğunu ve o akşam o kulübün tanışma yemeği olduğu için katılamayacağını söyledi. "Neyse böyle partileri çok sık düzenliyorlarmış, sizinle de başka birine gidebiliriz" dedim o zaman.
Yurda geldiğimde baş ağrım ilk baştaki kadar değildi, biraz hafiflemişti. İlacı kullanmadan önceTaemin'e fotoğrafını atıp uygun ilaç olduğundan emin olmak istedim. Canım çay içmek istedi bir an. Başımın ağrısına da iyi gelebilirdi. Türkiye'den getirmiş olduğum poşet çay paketini elime aldım. Onlar da azalmıştı fakat burada bir markette bulabilirim belki diye düşündüm. Kalan çaylardan bir tane alıp bardağın içine koydum ve koridordaki sıcak su makinelerinden sıcak su aldım.
Ajumma (아줌마), Kore'de yaşı ilerlemiş kadınlar için kullanılan hitap sözcüğüdür.
Ajeossi(아저씨), Kore'de yaşı ilerlemiş erkekler için kullanılan hitap sözcüğüdür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kore'de İlkbahar I KİTAP OLDU
عاطفيةBu kitabı yazmaya karar vermeden önce Güney Kore'de bir bahar geçirdim. Kore'de ilkbaharın renkli festivallerine, etrafını bahar çiçeklerinin sardığı geleneksel tapınaklara gittim. Incheon, Seul, Daegu, Busan arasında trenlere bindim... Busan'da...