5. Bölüm

517 22 3
                                    

Güneş yeni doğmak üzereydi. Sokakta ne insan ne de araba sesleri vardı. Başım nedenini bilmediğim bir şekilde ağrıyordu. Yatağımdan doğruldum ve telefonumu açarak saate baktım. Saat 6.45 ti. Telefonumu yerine koydum ve yavaş hareketlerle tuvalete gittim. Tam tuvaletten çıkacakken kapının arkasından ayak seslerinin geldiğini ardından da kapının ani bir şekilde kilitlendiğini duydum. Kapıyı zorladım ama hiçbir şekilde açılmıyordu. Kapıyı tekmeleyerek bağırmaya başladım. "Yardım edin. Yaren! Kilitli kaldım. Bak eğer bana şaka yapıyorsan hiç hoş değil.  O anda bir ses geldi. "Beni iyi dinle Delfin. Bundan sonra benim dediklerimi yapacaksın. Ben izin vermeden hiçbir şey yapmayacaksın. Duydun mu?" Önce sesi çok fazla algılayamasamda ardından bu sesin Gölgeye ait olduğunu anladım. Gölge, şu an bizim evimizdeydi ve aramızda sadece bir kapı vardı. Ne yapacağımı bilemedim ve en iyi yöntem olan çığlık atmayı seçtim. "Bağırsan da kimse seni duyamaz. Evde kimse yok. Boşuna uğraşma." Diyerek bir kahkaha attı. Annem ve Yaren nasıl olurda evde olmazdı. "Kapıyı aç pislik. Eğer benden korkmuyorsan yüzünü göster! " "Yüzümü görmen için daha çok erken."  ne yapacağımı şaşırmıştım. İşe yaramayacağını bilsemde çığlık atmaya devam ettim ve ardında kendimi tutamayarak ağlamaya başladım. "Benden ne istiyorsun. Neden Batu'dan uzak durmamı istiyorsun! Cevap ver!" "Ben seni korumaya çalışıyorum Delfin. Sen benim işlerimi sorgulamadığın sürece de sana zarar vermeyeceğim." sesi korkutucu bir şekilde sakin ve kalındı. Kendimi bir korku filmindeymiş gibi hissediyordum. "Peki neden bana yardım ediyorsun?" "Batu seni kendi tuzağına düşürmeye çalışıyor. Seni ondan uzak tutmaya çalışıyorum. Yoksa çok pişman olacaksın." "Bana gerçek ismini söyle şerefsiz. Kimsin sen? "Gölge"
Gözlerimi açtığımda her yerim  ter içindeydi. Nefes nefese kalmıştım. Hepsi bir rüyaydı. Böyle bir şey yoktu. Gölge bizim eve hiç gelmemişti. Odamda, yatağımda yatıyordum. Telefonuma baktım. 5 cevapsız aramam vardı ve hepsi Batu'ya aitti. Şu an ona geri dönecek zamanım yoktu. Polise gidecektim. Yatağımdan hızlıca doğruldum ve Yaren'in odasına gittim. Yaren uyuyordu. Onu dürttüm. "Yaren. Kalk." "Ne oldu abla?" dedi Yaren uyku sersemi sesiyle.  "Polise gidiyoruz." bu cümleyi kurduğumda yataktan hemen doğruldu ve bana "Neden?" diye sordu. Bir süre cevap vermedim. "Abla. Neden polise gidiyoruz? Söylesene" "Gölge." "Ne Gölgesi. Ne yaptı sana abla. Ne oldu anlatsana ya çatlatma insanı. " "Bak Yaren. Bu Gölge denilen adam her kimse çok ama çok tehlikeli. Onu biran önce polise şikayet etmeliyim. Yoksa çok geç olabilir." "Ben sana en başından söylemiştim abla. Sen en iyi karar vermişsin. Ben hazırlanıyım, sonra çıkarız.
Yaren tuvalete giderken bir süre arkasından baktım. Acaba gerçekten doğru bir karar mı vermiştim? Kafam çok karışmıştı. O sırada telefonum çaldı.
-Beni iyi dinle Delfin. Şu an Yaren'in tam kafasına isabet edilmiş bir sniper var elimde. Eğer polise gidersen kardeşini tuvalette ölü bulursun.
Duyduklarıma inanamamıştım. Kesinlikle yalan söylüyor olmalıydı. Böyle bir şey olamazdı.
-Yalan söylüyorsun! Böyle bir şey yapamazsın. Yalan söylüyorsun!
-Yalan söylediğimimi düşünüyorsun. O zaman tam karşında duran aynadan kafana baksan iyi olur.
Kafama baktığımda tam beynime isabet edilmiş bir sniper lazeri vardı. Şu an bir kurşunla beynim parçalara ayrılabilirdi. "Tamam!" Diye bağırdım. "Gitmeyeceğim polise. Yemin ederim. Yeterki bize zarar verme." "Bu güzel haberi duyduğuma sevindim. Umarım seni çok fazla korkutmamışımdır." Dalgamı geçiyordu bu. Önce beni öldüreceğini söylüyor ardından da korkutmadığını söylüyordu. Aniden odaya Yaren girdi. "Hazırmısın abla?" O anda telefonu anidsn kapattım."Şey... ben... polise gitmekten vazgeçtim." "Abla saçmalama. Bu sapık başımıza bela açmadan hemen polise söyleyelim." "Yaren. Bu benim kararım. Polise falan gitmiyoruz." "Abla ne oldu gene. Az önce kendi isteğinle gidelim diyordun şimdi ise gitmeyelim diye ısrar ediyorsun. Hem sen gitmiyorsan ben gidiyorum!" Yaren kapıdan çıkarken kolunu sertçe tuttum. Sessiz bir şekilde "Hiçbir yere gitmiyorsun Yaren" Yaren bana bakakaldı. Bir süre gözlerime baktı. Ardından kolunu çekerek hızla merdivenleri inmeye başladı.
"Yaren hayır! O evden çıkarsan çok köyü şeyler olacak." Yaren, kapının önünde durdu. Hiçbir şey söylemeden öylece duruyordu. Kafasını yavaşça yüzüme yaklaştırdı "Abla bak. Bu işi kendin halledebileceğini sanıyorsun ama dışarıdan bir müdehale olmadığı sürece bu olay uzayacak. Adam senin üstüne daha çok düşecek. Bırak da şu kapıdan çıkıp şu olaydan kurtulalım." "Yaren. Lütfen yapma. Bak ben ne yaptığımı çok iyi biliyorum. Ama ne olur. Şu an bu kapıdan çıkma." Yaren yüzü solmuş bir şekilde bana baktı. Hemen Yaren'in ellerini tuttum. "Bak Yaren. Bu belaya bilmedende olsa ben bulaştım. Sen sadece benim istediklerimi yap yeter. Ben zaten bizi bu pislikten kurtaracağım." Yaren derin bir nefes aldı ve bana anlamını çıkaramadığım bir bakış attı. Hemen ardından ellerini hızla çekip merdivenleri çıktı. Onun arkasından bakarken kendimi çok çaresiz hissediyordum. Salona geçip, üçlü koltuğa yayıldım. Biz Yarenle tartışırken saat sabah 9 olmuştu bile. Gözlerimi kapattım ve biraz uyumaya çalıştım. Ama stres ve korkudan uyuyamıyordum. Yavaşça doğruldum ve odama çıkıp koşu giysilerimi giyindim. Biraz temiz hava almak iyi gelebilirdi. Odamdan dışarı çıkarken annemin kalkmış olduğunu gördüm.
-Günaydın
-Günaydın anne.
-Nereye böyle sabah sabah giyinmişsin.
-Biraz koşu yapacağım.
-Pekala ben işe gidiyorum.
-Tamam anne görüşürüz.
dedim ve evden çıktım.
Koşu yolunda ilerlerken sanki izleniyormuşum gibi hissediyordum. Bunun gördüğüm rüyadan dolayı pisikolojik olduğunu biliyordum ama genede rahatsızlık duyuyordum. Kalktığımdan beri hiçbir şey yememiştim ve bu yüzden acıkmaya başlamıştım. Biraz daha yürüdükten sonra küçük bir restorant buldum ve hiç düşünmeden içeri girdim. Restotant küçük olsada gerçekten çok lüks döşenmişti. Her yerde küçük kahverengi masalar vardı ve gerçekten altın rengi duvar kağıtlarıyla inanılmaz bir uyum sağlamıştı. Gözüme kestirdiğim bir masaya oturdum ve garsonu çağırdım. Siparişimi verdim ve beklemeye başladım. Aslında beklemek kesinlikle iyi bir filir değildi çünkü beklemek, gördüğüm rüyayı bana hatırlatıyor, dolayısıyla da tedirgin ettiriyordu. O sırada telefonum çaldı. Arayan Batuydu. Açıp açmamakta biraz kararsız kaldım çünkü biraz yalnız kalmak istiyordum. Sonunda dayanamadım ve telefonu açtım.
-Bu sabah biraz düşünceli görünüyorsunuz Delfin hanım. Ama kabul etmeliyim düşünceli görünmek size daha çok yakışıyor.
-Siz bunları nereden biliyorsunuz Batu bey.
-Çünkü hemen yanınızdaki masada oturuyorum da ondan.
Hemen yüzümü sağımdaki küçük masaya çevirdim. Batu, karşısında bir erkekle oturuyordu. Hemen kalktım ve onların masasına doğru ilerkedim. Benim onlara yürüdüğümü görünce Batu da hemen kalktı. Yanlarına gittiğimde Batuyla sarılıp biraz konuştuk. Ardından Batu karşısında oturan erkeği göstererek "Bu benim kardeşim Eray. Sana bahsetmiştim zaten." Evet Batu, Eray'dan bahsetmişti ama çok fazla konusu açılmamıştı. Ama şunu söylemeliyimki Eray gerçekten çok yakışıklıydı. Batuya çok benziyordu ama mavi gözleri daha belirgindi. Spor yaptığı her halinden belliydi çünkü kaslı bir yapısı vardı. Adı söylenince ayağa kalktı ve ellini bana uzaterak "Merhaba" dedi. Çok içten söylemişti bu kelimeyi. Ona gülümsedim ve ben de ona "Merhaba" dedim. Elimi bırakır bırakmaz yerine oturdu ve telefonuna bakmaya başladı. "Bizimle oturmak ister misin?" dedi Batu. Yavaşça başımı salladım. Batu hemen bir sandelye çekti. Yerime yerleşirken Eray'a bakıyordum. Sakin bir çocuk gibi gözüküyordu. Kız arkadaşı var mıydı acaba? Yaren ile çok iyi anlaşabilirlerdi. Aman ne saçmalıyordum ben. Daha çocuğu doğru düzgün bile tanımıyordum. "Sakinsin bugün biraz." diye güldü Batu. "Genelde ya bağırırsın ya da bir konu açarsın." "Rüyamda çok garip bir şey gördümde etkisinde kaldım. Aklımdan çıkmıyor bir türlü." "Hımm. İşte şimdi gerçekten gizemleşmeye başladınız Delfin hanım. Anlatmak ister misiniz?" "Emin ol anlatınca kendimi daha endişeli hissedeceğin. Boşver. Anlatmıyım." "Aslında seni görmem iyi oldu. Bugün Eray'ın doğum günü." "Gerçekten mi?" dedim gerçekten sevecen bir sesle. Sonra Eray'a döndüm ve "Doğum günün kutlu olsun." dedim. Eray telefondan başını kaldırıp, gülümseyerek "Teşekkürler" dedi. O sırada Batu konuşmaya devam etti. "Eray için bir doğum günü yapıyoruz. Güzel bir kafe arıyoruz ama hala bulamadık. Bize yardım edermisin diyecektim" "Aslında olabilir. Ben de bugün oyalanacak bir şeyler arıyordum. Bildiğim tüm iyi kafelere sizi götürürüm." "Çok sevinirim." dedi Batu.
Yemeğimi yerken Eray ve Batu akşam kimi çağıracaklarını konuşuyorlardı. Bir ara Eray bir kızın ismini söyliyince kavga ettiler. Eray kızın gelmesini istiyordu ama Batu gelmesini istemiyordu. Bir süre sonra konuyu kapattılar ve başka kişileri çağırmaya başladılar. Benim yemeğim bittiğinde hızlıca kalktık ve Batu'nun arabasına bindik. İstanbuldaki en lüks ve en bilindik kafeleri gezdirdim onlara. Ama bir türlü beğenemiyolardı. Sonunda Pinokyo Kafe diye bir yere geldiğimizde ikiside mekanı beğenmişlerdi. Sade ve şık bir yerdi burası. Batu işlemleri halletmek için kafeye girdiğinde biz de Erayla dışarda yalnız kaldık. Eray çok konuşan birisi değildi. Aslında ben de çok sevmezdim konuşmayı.
"Abimin sana neden değer verdiği anlaşıldı." dedi birden Eray. Kıpkırmızı olmuştum. Batu bana değer mi veriyordu. Eray devam etti. "Çok yardımsever ve iyi niyetlisin. Sanırım bu yüzden abim sana çok güveniyor." "Şey... bilmemki yani, olabilir." "Ondan hoşlanıyorsun değil mi?" diye bir soru attı Eray ortaya. Aslında bu soruyu hiç düşünmemiştim. Batuya ağşıkmıydım, yoksa sadece öyle mi görünüyordum. Ben bu soruyu kafamda kurcalarken Batu geldi. "Bu akşam eğelenceye hazır olun. Her şeyi ayarlattım. Artık gidebiliriz." Yürümeye başladığımızda Eray bana çok kısa süren bir bakış attı. Arabaya bindiğimizde aynadan arka koltukta oturan Eray'a baktım. O da bana baktı. "Evet."dedim. "Sanırım ondan hoşlanıyorum."

GölgeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin