22. Bölüm

128 6 5
                                    

Telefonumda fotoğrafı bulunan kırmızı Mini coopera bakarken Gölgenin ne yapmaya çalıştığını düşünüyordum. Bunları nasıl bana alabiliyordu. Önce lüks bir villa sonra da araba. E bu kadar zenginse düğünümüde o organize etsin. Aman ya ne diyordum ben. Telefonumu kapattım ve çantama geri koydu. Arabanın aynasından Yarene baktım. Kesinlikle bir şey olduğunu anlamıştı. Yani en azından bakışları "gene ne oldu?" Dercesine bakıyordu. Gözlerimi hemen aynadan çektim ve yola bakmaya başladım. Arabadaki sessizlik devam ediyordu. Konuşacakta bir şey yoktu zaten. Tam tekrar arkama yaslanmış dışarıyı seyretmeye dalmışken Batunun telefonu çaldı. "Delfin, telefonu açıp hoparlöre koyarmısın." dedi gözlerini yoldan ayırmadan. Başımı evet anlamında salladım ve telefonu açtım. Arayan Eraydı.
-Abi! Neredesin?
-Eray?
-Abi! Çabuk!
Eray bağırarak konuşuyordu. Bunun üzerine Batu da bağırmaya başladı. Bir anda arabadaki sessizliği bozan Erayın sesi hepimizi tedirginlik çukurunun içine itiyordu.
-Ne! Eray ne oluyor!
Arabadaki herkes dikkatle Erayı dinliyordu.
-Babam! Kaza!
-Eray doğru düzgün anlat şunu!
Batu sinirlenmeye başlamıştı.
-Babam, trafik kazası geçirmiş! Durumu ciddi! Amelyataneye aldılar. Hemen gelmen lazım! Çabuk ol!
Batunun aniden frene basmasıyla  öne savruldum. Arka koltuğa dönüp Yarene baktım. İkimizde şaşkın şaşkın bir birimize bakıyorduk. Ardından başımı yavaşça Batuya döndürdüm. Yüzü bembeyaz olmuştu.
Yolun ortasında öylece duruyorduk. Arkamızdaki araçların kornaları kulağımızda bir üzüntü çığlığı misali yankılanıyordu.
-Abi! Abi beni duyuyor musun!
Batuyu düşündüm. Şu anda yola duygusuzca bakan gözlerinden ne düşündüğünü. Ruhsuzdu. Hayatında ki en önemli varlığı olan babasını kaybetme duygusu içini ürpertiyordu.
Korkular aslında hayatımızın temelini oluşturur. Ne kadar korkarsak o kadar ayakta durmayı ne kadar ayakta durursak o kadar güçlü oluruz. Ama her ne kadar güçlü durmaya çalışsakta herkesin bir sınırı vardır ve bu sınır çizgisinde bize yardım eden tek kişi ailemizdir. Batunun annesi yoktu. Tek güvencesi babasıydı ve onu kaybetme korkusu, ayakta duramama, yıkılma ve en önemlisi kafasını yasliyacak bir omuz bulamama korkusunu da beraberinde getiriyordu.
Arkamızda duran arabaların kornası arttı. Batuyu sarstım. Bana o ruhsuz bakışlarıyla baktı.
-Burada böylece duramayız (direksyonda duran elini iki elimin arasına aldım) babanın bulunduğu hastaneye gitmeliyiz.
Erayın aksine sesim daha yavaş ve sakin çıkmıştı. Biraz da olsa onu rahatlatmak istiyordum. Batu aynı ruhsuz bakışlarıyla kafasını salladı. Eray telefonda bağrıyordu. Batunun yüzüne bakarken birden o ruhsuz renkli gözlerinin koyulaştığını ve korku yerine çabalama duygusunun harekete geçtiğini anladım. Telefonu eline aldı.
-Eray bana konum gönder.
Ardından Batu telefonu kapattı. Eray konumu atar atmaz telefonda bulunan konuma iyice baktı ve hiç beklemediğim bir anda inanılmaz bir şekilde gaza bastı. Bu ani hareketle bu sefer de koltuğa çarparak yaslandım. Batu o kadar hızlı gidiyorduki yanından geçtiğimiz her araba bize korna çalıyordu. Hatta bazı arabalara çarpıcak gibi olduk. Sonunda hastanenin önüne geldik. Batu bizim arabada olduğumuzu unutmuş bile olabilirdi. Bizden önce indi ve koşarak hastaneye girdi. Biz de Yarenle yavaşça arabadan indik. Yüksek hızdan miğdeniz bulanmıştı.
-Abla. Sanırım ben eve gitsem iyi olucak.
-Peki Yaren. Ben Batu ile ilgileneceğim. Bu akşam onunla burada kalabilirim. Lürfen anneme söyle.
-Tamamdır. Beni de haberdar et. Kötü bir şey olursa falan.
-Tamam.
Yarene sarıldım ve ben de koşarak hastaneye girdim. Orada çalışan bir hmşireye acilin nerede olduğunu sordum ve hızlı adımlarla oraya doğru yürüdüm. Eray bir kapının yanındaki bekleme sandalyesinde oturmuş, ağlıyordu. Erayı ilk defa bu kadar üzgün görüyorsun. Normalde hep gülen,  şakacı, mutlu  bir çocuktu. Adımlarımı yavaşlattım ve hafif adımlarla yanına yaklaştım. Ayak seslerimi duymuş olacakki kafasını kaldırdı ve bana baktı. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Aynı ruhsuz bakışlar onunda bedenini ele geçirmişti. Bana baktı.
-Senin... senin burada ne işin var Delfin?
-Sen aradığında Batunun yanındaydım.
İkimizde çok sakin ve sessiz konuşuyorduk. Yanındaki bekleme koltuğuna oturdum.
-Sana su getirmemi ister misin?
-Hayır teşekkür ederim. Ama bence eve git Delfin. Burada boşu boşuna bekleme.
-Sizi burada bu halde bırakamam Eray.
Eray derin bir nefes aldı ve arkasına yaslandı.
"Annem" dedi bana bakarak. "Onu kaybettiğimizden beri tek güvencemiz babamdı. O hep yanımızdaydı. Her zaman, her yerde. Onun hiç bir zaman bizi bırakmayacağını, gitmeyeceğini düşünmüştük. Ama şu an anladımki yanılmışız. Babamın durumu çok ciddi. Beyninin çok hassas yerlerinde çok büyük darbeler var ve eğer onu kaybedersek..." Erayın sesi artık titriyordu.
"Eğer onu kaybedersek her şeyimizi kaybetmiş oluruz. Ailemizi, güvencemizi, rol modelimizi, zenginliğimizi..." Eray duraksadı. Hiç bir şey demedim. Sadece sakince gözlerinin içine baktım. O da bana aynı sakinlikle baktı. Bir süre sadece birbirimize baktık. "Çok konuştum değil mi?" dedi sahte bir gülümsemeyle.
"Bazen kendi içine atmaktansa birilerine anlatıp rahatlamak daha iyidir." dedim en büyük samimiyetimle. Bana kızaran gözleriyle baktı ve gülümsedi.
-Sana bir soru sormak istiyorum Delfin. Sadece tek bir soru.
-Tabiki. Dinliyorum.
-Gölge. O da kim?
Bir saniye ne!? Şu an Eray bana Gölgenin kim olduğunumu soruyordu?
Bir an afalladım.
-Kimmiş o? O kim ya? Öyle birini tanımıyorum ki ben? Yani tanımamalıyım? Tanımamalısın? Sen tanıyo musun ki?
Eray bu afallamam karşısında hiç bir tepki göstermedi ve sakince konuşmaya devam etti.
-Babam kaza geçirmeden yarım saat  önce telefonum çaldı. Bilinmeyen bir numaraydı. Açtığımda çok boğuk ve kalın bir ses duydum. Bana "Babanı son görüşün olabilir." dedi. Önce ne olduğunu anlamadım ve arkadaşlarımın bana şaka yaptığını düşündüm. Kim olduğunu sorduğumda bana seni tanıdığını ve adının gölge olduğunu söyleyerek telefonu kapattı. Çok fazla umursamadım. Seni tanıyan bir arkadaşındır diye kafaya takmadım. 15 dakika sonra babama bir telefon geldi ve bana bir şey söylemeden telaşlı bir şekilde dışarı çıktı. O gittikten 5 dakika sonra kaza geçirdiğini öğrendim. İlk başta olayın şokunda olduğum için o telefon konuşmasını unutmuştum ama şu an hatırlıyorum ve sana bir kez daha soruyorum Gölge kim?

GölgeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin