15. Bölüm

365 18 1
                                    

-Niye Selinin telefonu sen de.
-Şöyle diyim. Güzel bir gece geçirdik.
Şoke olmuştum. Selin ve Gölge... Yo hayır. Bu iğrenç.
-Yani siz?
-Evet. Ne var bunda?
-Kafayı falan yemiş olmalısın. Selin nerede. Çabuk telefonu ona ver.
-Kendisi uyuyor. Çok yorucu bir gece geçirdi.
-Pislik! Tam bir pisliksin sen! Manyak pezevenk!
Ardından telefon kapandı. Bu nasıl olabilirdi. Gölge ve Selin. Gerçekten yatmışlardı. Buna inanamıyordum. Hemen Açelyanın telefon numarasını tuşladım. Açelya'nın yeni kalkmış sesi duyuldu.
-Efendim.
-Selin nerede.
-Ne?
-Selin nerede!?
-Ne bağrıyon be manyak. Bilmiyorum nerede olduğunu!
-Bağırma bana!
-Asıl sen bağırma.
Bir süre ikimizde konuşmadık. Ardından sanki ne söyleyeceğimizi biliyormuş gibi aynı anda "özür dilerim." dedik. İşte Açelyayı bu yüzden seviyordum. Birbirimize darılamıyorduk.
-Açelya. Az önce Selini aradım. Telefonu Gölge açtı.
-Ne!
-Selin dün akşam neredeydi.
-Bilmiyorum. Birkaç arkadaşımla kafeye gidicez dedi. Akşam da eve gelmedi. Ben de arkadaşlarında kaldı zannettim.
-Demkki kalmamış.
-Delfin. Hemen Selini bulmalıyız.
-İki saattir sana bunu anlatmaya çalışıyorum. Hadi giyin hemen bize gel.
-Tamam geliyorum ben hemen.
Talefonu kapattım. Ardından yatağa fırlattım. Sinirlerim acaip bozulmuştu. Bu pezevenk benle istediğini yapamayınca başkalarını kullanıyordu. Hemen odamdan çıktım ve Yarenin odasına girdim. Uyuyordu. Dün akşam yaşananlardan sonra yorulmuştu ve korkmuştu. Yavaşça yatağına oturdum ve ona baktım.
Dün akşam Yaren neredeyse ölüyordu. Hem de sebepsizce. Bu bizim için çok büyük bir olaydı. Her ne kadar Gölge Yarene zarar vermesede onu öldürmeye yeltenmişti ve bunu yapabilirdi. Birden hayatımın Yarensiz nasıl olacağını düşündüm. Kesinlikle çok sıkıcı olurdu.
Yarenin doğumunu çok iyi hatırlıyordum.
Hastane odadında ayaklarımı sandalyade sallayarak oturuyordum. O kadar heyecanlıydımki hemşireler benim heyecanıma bakıp bakıp gülüyordu. Annem ameliyattan çıkıp odaya girdiğinde annemle ilgilenmedim bile. "O nerede? Bebek nerede?" Diye sormuştum hemen. Hemşire abla bana baktı. "Kardeşine şu an doktorlar bakıyor küçük hanım. Kontroller bittikten sonra kardeşin gelecek. Hadi gel otur. Biz biraz daha bekleyelim." Yüzümdeki heyecanı hayal kırıklığı alırken tekrar sandalyeme oturdum. Biraz bekledikten sonra bebeği odaya getirdiler. Hemen yerimden kalktım ve bebeğe baktım. "Bu. Benim oyuncak bebeklerime benziyor. Oyuncak bebeğim Yarene." Gerçektende öyleydi. Küçük bir çocukken bir bebeğim vardı. Onu asla yanımdan ayırmazdım. Adınıda Yaren koymuştum bebeğimin. Annem bana bir süre baktıktan sonra "Ne güzel bir isim bu. Yaren..." ardından hemşirelere döndü. "Babasına söyleyin. Artık bu bebeğin adı Yaren."
İşte bu şekilde tanışmıştık Yarenle. Bu duygusal anılar aklıma gelince dayanamadım ve ağlamaya başladım. Bu düşünceler gerçekleşebilirdi. Tüm sevdiklerimi Gölge yüzünden kaybedebilirdim. Hem de sebepsizce. Göz yaşlarım Yarenin yanağına düştü. Yaren hafifçe gerinerek uyandı. Gözlerini açtığında endişeyle bana baktı.
-Abla? Ne oldu? Neden ağlıyorsun?
-Seni kaybetmek istemiyorum Yaren. Kimseyi kaybetmek istemiyorum.
Yaren yatağında yavaşça doğruldu ve bana sarıldı.
-Kaybetmeyeceksin abla. Biz hep senin yanın da olacağız.
Yaren bunları söylerken kapı çaldı. Yavaşça doğruldum.
-Kim geldi?
Dedi Yaren
-Açelya.
Dedim kızaran gözlerimle Yarene bakarak. Yavaşça yataktan kalktım ve aşşağıya indim. Kapıyı açtığımda Açelya hala uykuluydu. Beni görünce gözleri fal taşı gibi açıldı.
-Ne oldu? Neden ağladın ?
Cevap vermeden Açelyaya baktım. En iyi arkadaşıma. Daima yanımda olan arkadaşıma. Dayanamadım ve sıkıca ona da sarıldım. Açelya hala ne olduğunu anlamamıştı ama o da bana sıkıca sarılıyordu. Doğruldum ve pürüzlü sesimle konuştum.
-İçeri geçsene.
Açelya başını salladı ve yavaş adımlarla koltuğa oturdu.
-Delfin ne oluyor. Şu olayı bana baştan anlat. Aynı zamanda neden ağlıyorsun sen?
-Neden ağladığımı boşver. Şu anda ilgileneceğimiz konu Selin.
-Hadi anlat o zaman.
-Sabah kalktığımda Selinin beni aradığını gördüm. Ben de onu geri aradım. Ama aradığımda telefonu Gölge açtı. Ve sanırım onlar... Birlikte olmuşlar.
-Ne! Oha!
Bir süre ikimizde birbirimize baktık. Ardından Açelya konuşmaya devam etti.
-Bu böyle olmayacak Delfin. Kalk.
-Nereye?
-Selini bulmaya.
-Saçmalama. Nerede olduklarını bilmiyoruz. Bence bekliyelim. Belki Gölge onu kendisi falan getirir. Ya da bilmiyorum.
-Delfin nasıl bir hayal dünyasında yaşıyosun sen? Kendisimi getirecek? Şaka gibisin. Kalk hadi. Böyle boş boş oturamayız.
Gözlerimi devirdim ve oturduğum yerden kalktım. Telefonumu cebime koydum ve Açelyanın hızına yetişmek için koşar adımlarla evden çıktım. Hızlıca arbaya bindim.
-Sence onu nereye götürmüş olabilir?
-Aslında bir yer biliyorum ama...
-Ama ne?
-Bilmiyorum.
-Delfin. Bana bak.
Yüzümü hafifçe Açelyaya döndürdüm.
-Şu an Selin Gölgenin yanında. Ona her şeyi yapabilir. Yani Selinin hayatı bizim ellerimizde.  Bir şey biliyorsan söyle.
Açelya haklıydım. Selinin hayatı bizim ellerimizdeydi. Gölge ona her şeyi yapabilirdi.
-Tamam. Bak şimdi. Bir ev biliyorum. Oraya gideceğiz. Orada olabilirler.
Açelya başını salladı. Ben de ona yolu tarif etmeye başladım.
Eve geldiğimizde arabayı uygun bir yere park ettik. İlk baktığım şey Gölgenin arabasının burada olup olmadığıydı. Ama yoktu.
Arabadan yavaşça indik ve eve doğru ilerledik.
-Anahtarımız yokki. Nasıl gireceğiz?
-Genelde ev açık oluyor.
Kapının tokmağını tuttum ve hiç zorlanmadan açtım. İçeriye yavaşça girdim. Bu eve hep akşam geldiğim için her şeyi tam olarak görememiştim. Ama şu an pencereden giren güneşle her şey çok net belli oluyordu. Aşşağı kata bakarken Açelya küçük odaya bakmak için kapıya ilerledi. Hemen onu durdurdum.
-Bence artık yukarı bakmalıyız.
Açelya başını salladı ve bana  iyice baktıktan sonra yukarı çıktı. Yukarı katada iyice baktıktan sonra umutsuzca birbirimize baktık.
-Başka nerede olabilir.
-Bilemiyorum.
-Peki sen bu evde olduklarını nereden çıkardın.
-Şey... bir keresinde...
O sırada telefonumun mesaj sesi duyuldu. Baktığımda mesajı atan Gölge idi. İlk defa Gölgenin bana mesaj atmasına seviniyordum. Bu sayede Açelyaya yalan söylemiş olmayacaktım. Mesajda bir fotoğraf vardı. Selinin fotoğrafı! Bir yatakta yarı çıplak uyuyordu. Sanırım bi otel odasıydı. Arkadaki duvar kağıdından ve hemen komidinin üstünde duran telefondan lüks bir otel olduğu anlaşılıyordu. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken fotoğrafı Açelyaya gösterdim. Açelya da aynı tepkiyi verdi. Biz fotoğrafa bakarken bir mesaj daha geldi. Mesaj, tekrar Gölgedendi. Bize konum göndermişti.
-İstanbul Hilton Otel. Oda numarası 216. Burası istanbulun en lüks otellerinden.
-Sanırım Selin orada.
-Hadi o zaman Delfin. Çabuk. Arabaya. Hilton otele gidiyoruz.
Hemen başımı salladım ve arabaya bindim.
-Umarım oradalardır.
-Umarım.
Açelya arabayı çok hızlı sürüyordu.
Hotelin önüne geldiğimizde hemen arabayı park ettik ve hemen resepsiyona ilerledik. Resepsiyondaki kadınla konuşmaya başladık.
-Merhaba. Biz 216. odaya girmek istitoruz.
-Pekala. Odanın sahibine kim geldi diyim?
Açelya ilebirbirimize baktık.
-Delfin. Delfin geldi deyin.
Kadın başını salladı ve telefonda oda numarasını tuşladı. Telefon biraz çaldıktan sonra açıldı.
-Merhaba Selin hanım. Delfin hanım geldi.
Bir süre diğer taraf konuştu.
-Peki.
Ardından telefonu kapattı.
-4. Kat 2. Koridor. Gidebilirsiniz.
-Saolun.
Hemen asansöre bindik ve 4. Katı tuşladık. Asansör 4. Kata çıktığında koşarak 2. Koridora döndük. Kapı numaralarına hızla bakıyorduk. Oda numarasını gördüğümüzde öylece durduk ve Açelya ile birbirimize baktık. Ardından Açelya derim bir nefes aldı ve kapıyı çaldı. Biraz bekledikten sonra Selin kapıyı açtı. Üstünde sadece tişörtü vardı. Saçları dağınıktı ve gözleri şişmişti. Demekki ağlamıştı. Açelya hemen Seline sarıldı. Ardından doğruldu.
-Belasın sen. Tam bir baş belası.
Selin Açelyayı dinlemeden bana baktı. Ardından bana bir not uzattı.
-Al. Oku.
Selinin sesi endişeli geliyordu. Hemen notu  aldım ve sesli bir şekilde okumaya başldım.
-Sana ( Selin)  yaptıklarımı Delfine yapmak için sabırsızlanıyorum. Gölge.

GölgeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin